Yargıtay Kararı 15. Ceza Dairesi 2013/5466 E. 2014/21620 K. 18.12.2014 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 15. Ceza Dairesi
ESAS NO : 2013/5466
KARAR NO : 2014/21620
KARAR TARİHİ : 18.12.2014

Tebliğname No : 15 – 2011/309142
MAHKEMESİ : Adana 2. Asliye Ceza Mahkemesi
TARİHİ : 26/05/2011
NUMARASI : 2010/871 (E) ve 2011/424 (K)
SUÇ : Dolandırıcılık

Dosya incelenerek gereği düşünüldü;
Hapis cezası yanında adli para cezasına da hükmedilmesi gerektiğinin dikkate alınmaması isabetsizliği sanıklar aleyhine temyiz olmadığından bozma nedeni yapılamamıştır.
Dolandırıcılık suçunun oluşabilmesi için; failin bir kimseyi, kandırabilecek nitelikte hileli davranışlarla hataya düşürüp, onun veya başkasının zararına, kendisine veya başkasına yarar sağlaması gerekmektedir.
Hile nitelikli bir yalandır. Fail tarafından yapılan hileli davranış belli oranda ağır, yoğun ve ustaca olmalı, sergileniş açısından mağdurun inceleme olanağını ortadan kaldıracak nitelikte bir takım hareketler olmalıdır. Kullanılan hileli davranışlarla mağdur yanılgıya düşürülmeli ve bu yanıltma sonucu yalanlara inanan mağdur tarafından sanık veya bir başkasına haksız çıkar sağlanmalıdır.
Hilenin kandırıcı nitelikte olup olmadığı olaysal olarak değerlendirilmeli, olayın özelliği, mağdurun durumu, fiille olan ilişkisi, kullanılan hilenin şekli, kullanılmışsa gizlenen veya değiştirilen belgenin nitelikleri ayrı ayrı nazara alınmalıdır.
Fikir ve eylem birliği içinde hareket eden sanıklardan M. Ş..’in senaryo gereği şikayetçi ile diyalog ortamı tesis edip onunla sohbet ederken yanlarına gelen ve yabancı ülkeden gelmiş izlenimi veren sanık Fethi’nin onlara önce adres sorması sonra elinde tuttuğu altın görünümlü çakmağı satmak istemesi üzerine sanık M. Ş..’in şikayetçinin almasını teşvik amacıyla ona “…altın olan bu çakmakların değeri burada 17.000 TL’yi buluyor, ….ucuza satıyor, sen de al…” diyerek önce kendisi para verip çakmaklardan birini alması ve ikna edilen şikayetçinin de sanık Fethi’ye 2.350 TL verip ikinci çakmağı alması suriteyle sanıkların haksız yarar sağlamaları eylemlerinin “dolandırıcılık” suçunu yukarıda belirtilen oluşturduğu iddia edilen somut olayda;
Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin soruşturma ve kovuşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya kapsamına göre sanık M. Ş.. eşi ve sanık Fethi’nin yerinde görülmeyen sair temyiz itirazlarının reddine, ancak;
Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 18/06/2013 tarih ve 2012/15-1351 Esas ve 2013/328 Karar sayılı kararında da vurgulandığı üzere, kanun koyucu, cezanın kişiselleştirilmesinin sağlanması bakımından hakime somut olayın özellikleri ve işlenen fiilin ağırlağıyla orantılı bir şekilde gerekçesini de göstererek iki sınır arasında temel cezayı belirleme yetki ve görevini yüklemiştir. Ancak, hakimin temel cezayı belirlerken dayandığı gerekçe, bu düzenlemelere uygun olarak; suçun işleniş biçimi, suçun işlenmesinde kullanılan araçlar, suçun işlendiği zaman ve yer, suç konusunun önem ve değeri, meydana gelen zarar veya tehlikenin ağırlığı, failin kast veya taksire dayalı kusurunun ağırlığı, güttüğü amaç ve saik ile dosya içeriğine yansıyan bilgi ve belgelerin isabetli biçimde değerlendirildiğini gösterir biçimde yasal ve yeterli olmalıdır. Somut olay bu açıklamalar ışığında değerlendirildiğinde; haksız menfaat miktarının 2.350 TL olduğu olayda, TCK’nın 3/1. maddesi uyarınca işlenen fiilin ağırlığıyla orantılı olacak şekilde takdirin kullanılarak alt ve üst sınırlar arasında bir belirleme yapılması gerekirken, sanıklar hakkında, bir yıldan beş yıla kadar hapis ve adli para cezasını gerektiren dolandırıcılık suçundan, 5237 sayılı TCK’nın 61. maddesinde sayılan cezanın bireyselleştirilmesindeki ölçütler somutlaştırılmadan ve bu kriterler esas alınmadan, hak ve nesafet kuralları ile orantılılık ilkesine aykırı olarak hapis cezasının yazılı şekilde teşdiden tayin edilerek fazla ceza tayini,
Bozmayı gerektirmiş, sanık M. Ş.. adına eşi ve sanık Fethi’nin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan hükümlerin bu sebepten dolayı 5320 sayılı Kanunun 8/1. maddesi gereğince uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK’nın 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, 18/12/2014 tarihinde oybirliği ile karar verildi.