Yargıtay Kararı 15. Ceza Dairesi 2013/5431 E. 2014/21169 K. 15.12.2014 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 15. Ceza Dairesi
ESAS NO : 2013/5431
KARAR NO : 2014/21169
KARAR TARİHİ : 15.12.2014

Tebliğname No : 15 – 2011/291784
MAHKEMESİ : İstanbul Anadolu 6. Ağır Ceza Mahkemesi
TARİHİ : 31/05/2011
NUMARASI : 2010/396 (E) ve 2011/325 (K)
SUÇ : Dolandırıcılık

Dosya incelenerek gereği düşünüldü;
Dolandırıcılık suçunun oluşabilmesi için; failin bir kimseyi, kandırabilecek nitelikte hileli davranışlarla hataya düşürüp, onun veya başkasının zararına, kendisine veya başkasına yarar sağlaması gerekmektedir. Hile nitelikli bir yalandır. Fail tarafından yapılan hileli davranış belli oranda ağır, yoğun ve ustaca olmalı, sergileniş açısından mağdurun inceleme olanağını ortadan kaldıracak nitelikte bir takım hareketler olmalıdır. Kullanılan hileli davranışlarla mağdur yanılgıya düşürülmeli ve bu yanıltma sonucu yalanlara inanan mağdur tarafından sanık veya bir başkasına haksız çıkar sağlanmalıdır. Hilenin kandırıcı nitelikte olup olmadığı olaysal olarak değerlendirilmeli, olayın özelliği, fiille olan ilişkisi, mağdurun durumu, kullanılmışsa gizlenen veya değiştirilen belgenin nitelikleri ayrı ayrı nazara alınmalıdır.
TCK’nın 158. maddenin ikinci fıkrasında yer alan bu düzenlemeyle failin, kamu görevlileriyle ilişkisi olduğunu,onlar nezdinde hatırı sayıldığını ileri sürerek ve belli bir işin gördürüleceği vaadiyle aldatarak,başkasından menfaat temin etmesi nitelikli dolandırıcılık kabul edilmektedir. Suçun maddî unsuru,kamu görevlileri yanında hatıra sayıldığının, onlarla ilişkisi bulunduğunu iddia ederek,yapılacak aracılık karşılığında kamu görevlisine verilmek üzere,para veya başkaca menfaat almak,kabul etmektir. Kamu görevlisi, TCK madde 6’da tanımlanmış ve açıklanmıştır. Bu suçun meydana gelmesi için,suç konusunun resmî nitelikte bir iş olması ve failin kamu görevlileriyle ilişkisi olduğundan bahsederek dolandırıcılık eylemini gerçekleştirmesi gerekir. Faildeki ahlaki kötülüğün,yalnız başkalarını dolandırmakla kalmayıp,aynı zamanda kamu görevlilerini şüphe altına sokmasındaki vahameti,suçu nitelikli hâle getirmiştir. Bu iddia yapıldığında,o kamu görevlisinin gerçekten var olup olmadığı , ya da o işi yapmaya yetkili bulunup bulunmadığının bir önemi yoktur. Ancak nüfuzdan faydalanacağı söylenen kişinin kamu görevlisi olması gerekir. Kamu görevlisi sayılmayan bir kişiyle ilişkisinden dolayı bir yarar sağlanması halinde bu nitelikli hal uygulanmayacaktır. Kamu görevlisinin taraflarca tanınan ve bilinen bir görevli olması aranmaz. Asıl olan tarafların anladıkları ve anlattıkları memurun makam olarak belirlenebilen bir görevli olmasıdır. Failin mağdurdan sağladığı çıkarı….Başsavcısına,…kaymakamına, vereceğim şeklindeki beyanında Başsavcının,Kaymakamın kişi,makam ve görev olarak yeterince belirliliği bulunmaktadır. Failin, belirli bir memur yanında hatırı sayıldığından bahsedilmeksizin, bakanlardan, milletvekillerinden, hakimlerden, tanıdıkları olduğu ve işi halledeceğini söyleyerek çıkar sağlanması halinde basit dolandırıcılık söz konusu olacak ve TCK’nın 158/2. maddesi uygulanamayacaktır. Keza, failin, belli bir memur yanında hatırı sayıldığından söz etmeksizin kendisini kamu kurumunda görevli (müfettiş, genel müdür vb.) olarak tanıtıp müştekinin tayinini yaptırabileceğini söylemesi halinde eylemi, basit dolandırıcılık suçunu oluşturacaktır. Kamu görevlisine gerçekten ve onun bilgisi içinde çıkar sağlanmış ise eylem rüşvet suçunu oluşturacaktır.
Sanık Engin’in, arkadaşının kızı olan B.K..vasıtasıyla tanıdığı katılan Gülcecan’a kendisini MİT’te görevli binbaşı olarak tanıttığı, yurt dışındaki konsolosluklara göndermek üzere memur alımı için Dışişleri Bakanlığı bünyesinde görevlendirme yapıldığını ve Türk Silahlı Kuvvetleri’nin bu işi organize ettiğini, katılanı da bu işe aldırabileceğini, bu işi dayısının oğlu olduğunu söylediği, yüzbaşı F. E.. ile birlikte yapacağını vaadederek yapılacak masraflar için 640 TL para istediği, bunun üzerine katılanın, dedesi olan B. K..’nun banka hesabından sanığın kendisine ait banka hesabına 640 TL para havale ettiği, daha sonra katılanın bu konuyu araştırdığında durumun ortaya çıktığı, böylece sanığın nitelikli dolandırıcılık suçunu işlediği iddia olunan somut olayda ;
Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin kovuşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya kapsamına göre, sanığın yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddine, ancak ;
Katılanın ifadesinde adı kullanılan kişinin Genel Kurmay Başkanlığında görevli yüzbaşı olduğunu ve sanığın da bu işi F. E.. isimli yüzbaşının yapacağını beyan etmesi karşısında, bu isimde gerçekten görev yapan bir yüzbaşı olması halinde TCK’nın 158/2. maddesinde düzenlenen nitelikli dolandırıcılık suçunun oluşacağı anlaşıldığından, gerçeğin kuşkuya yer bırakmayacak şekilde tespiti bakımından, adı geçen kişinin gerçekte o işi yapmaya yetkili olup olmadığının önemi bulunmamakla birlikte, gerçekte bu isimde bir yüzbaşı olup olmadığı araştırılarak sonucuna göre karar verilmesi gerektiği gözetilmeden eksik incelemeyle yazılı şekilde basit dolandırıcılık suçundan hüküm kurulması,
Bozmayı gerektirmiş, sanığın temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan, hükümlerin bu nedenlerle, 5320 sayılı Kanun’un 8/1. maddesi gereğince uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK’nın 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, aynı Kanun’un 326/son maddesi uyarınca sonuç ceza miktarı yönünden sanığın kazanılmış hakkın saklı tutulmasına, 15.12.2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.