Yargıtay Kararı 15. Ceza Dairesi 2013/4810 E. 2014/20628 K. 08.12.2014 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 15. Ceza Dairesi
ESAS NO : 2013/4810
KARAR NO : 2014/20628
KARAR TARİHİ : 08.12.2014

Tebliğname No : 11 – 2011/162635
MAHKEMESİ : İzmir 1. Ağır Ceza Mahkemesi
TARİHİ : 25/10/2010
NUMARASI : 2009/378 (E) ve 2010/276 (K)
SUÇ : Nitelikli dolandırıcılık

Dosya incelenerek gereği düşünüldü;
Dolandırıcılık suçunun oluşabilmesi için; failin bir kimseyi, kandırabilecek nitelikte hileli davranışlarla hataya düşürüp, onun veya başkasının zararına, kendisine veya başkasına yarar sağlaması gerekmektedir. Hile nitelikli bir yalandır. Fail tarafından yapılan hileli davranış belli oranda ağır, yoğun ve ustaca olmalı, sergileniş açısından mağdurun inceleme olanağını ortadan kaldıracak nitelikte bir takım hareketler olmalıdır. Kullanılan hileli davranışlarla mağdur yanılgıya düşürülmeli ve bu yanıltma sonucu yalanlara inanan mağdur tarafından sanık veya bir başkasına haksız çıkar sağlanmalıdır. Hilenin kandırıcı nitelikte olup olmadığı olaysal olarak değerlendirilmeli, olayın özelliği, fiille olan ilişkisi, mağdurun durumu, kullanılmışsa gizlenen veya değiştirilen belgenin nitelikleri ayrı ayrı nazara alınmalıdır.
TCK’nın 158/1-d bendinde belirtilen, kamu kurum ve kuruluşlarının, kamu meslek kuruluşlarının, siyasî parti, vakıf veya dernek tüzel kişiliklerinin araç olarak kullanılması suretiyle dolandırıcılık suçunun işlenmesi, nitelikli hâl kabul edilmiştir. Söz konusu kurum yada kuruluşların konumunun suçun işlenmesinde kolaylık sağlayacağı düşüncesi, bu kurum ve kuruluşların bu suçta araç olarak kullanılmasının, ağırlaştırıcı neden olmasını gerektirmiştir. Bu nitelikli halin uygulanabilmesi için,bunların isminin kullanılması yeterli olmayıp maddi varlığının kullanılması gerekmektedir. Araç olarak kullanılma,bu kurum veya kuruluşlara ait yazı veya belgeleri amaç dışı olarak kullanmak şeklinde olabilir. Bu kurumlara ait kimlik belgesinin gösterilmesi,basılı evraklarının, kıyafetlerinin, taşıtlarının kullanılması mağdurda güven oluşumunu sağlayacaktır.
Balçova Esnaf Sanatkarlar Kredi ve Kefalet Kooperatifi’nden alınan bir krediye kefil olan katılanın, borcun ödenmemesi üzerine adı geçen kooperatif tarafından yürütülen icra takibi kapsamında evine haciz konulmasından sonra çözüm arayışı içerisinde olduğu sırada kendisini avukat olarak tanıtan sanık ile tanıştığı, evine konulan haciz işlemini erteleyebileceğine dair yalan söyleyerek katılanı inandıran sanığın, bir süre sonra da İzmir Ağır Ceza Mahkemesi Başkanı olan A.K.. aracılığıyla dosyaya 5000 TL teminat yatırdığına dair yalan söyleyerek katılandan adı geçen hakime iade etmek üzere katılandan yargılama konusu olan 01.02.2007 keşide tarihli ve 25.000 TL bedelli senedi aldığı ve aynı dosya kapsamında yargılanan; ancak beraat eden temyiz dışı sanık S.. Ç..’e verdiği, bu şekilde senedi teslim alan temyiz dışı sanık S.. Ç..’in, söz konusu senede istinaden katılan aleyhine kambiyo senetlerine özgü takip yoluna başvurduğu, bu şekilde sanık H.. S..’ın, katılandan hileli yolla aldığı söz konusu senedi, temyiz dışı sanık S.. Ç.. aracılığıyla icra takibine koymak suretiyle üzerine atılı olan nitelikli dolandırıcılık suçunu işlediğinin iddia edildiği olayda;
Oluşa ve tüm dosya kapsamına göre; katılanın aşamalarda verdiği ifadelerinde; sanığın, haczin erteleneceği vaadinde bulunup bu duruma kendisini inandırdıktan sonra 5000 TL olan söz konusu senedi düzenleyerek sanığa verdiğini, ancak sanığın, senet üzerindeki rakam ve yazı kısmında oynama yaparak senedi 25.000 TL bedelli hale getirdikten sonra bir başkası aracılığıyla hakkında icra takibinde bulunduğunu beyan ettiği, sanığın savunmalarında ise; katılana 25.000 TL borç para verdiğini, karşılığında da söz konusu senedi aldığını, senet üzerindeki imzanın katılana ait olduğunu belirttiği, Adli Tıp Uzmanı tarafından senet üzerinde yapılan inceleme neticesinde hazırlanan raporda; senet üzerinde yazı ve rakam kısımlarında herhangi bir tahrifatın bulunmadığının tespit edildiği, katılanın da ifadelerinde imzasını inkar etmediği dikkate alındığında, aralarındaki uyuşmazlığın hukuki nitelik arz ettiğinin anlaşılması karşısında; sanığın beraatine karar verilmesi gerekirken delillerin takdir ve değerlendirilmesinde yanılgıya düşülmek suretiyle yazılı şekilde mahkumiyetine hükmolunması,
Bozmayı gerektirmiş, sanık müdafiinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan, hükmün bu sebepten dolayı 5320 sayılı Kanunun 8/1. maddesi gereğince uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK’nın 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, 08.12.2014 tarihinde oyçukluğuyla karar verildi.
Karşı oy;

Avukat olmayan sanığın, kendisinin avukat olduğuna katılanı inandırdıktan sonra, katılan hakkındaki bir haczin ertelenmesi hususunda kendisine yardımcı olacağını söylediği, bir süre sonra katılanı arayıp; “İzmir Ağır Ceza Mahkemesi Başkanı olan A. K.. ile görüştüğünü, A. K..’un gecikme faizleri ve masraflarla artmış olan borç miktarının azaltılmasını ve haczin ertelenmesini sağladığını, ancak bunun karşılığında hakimin 5000 liralık teminat senedi istediğini, bu senede kendisinin de kefil olarak imza atacağını” söyleyerek katılandan 5000 lira bedelli senet aldığı, senedin sanık tarafından katılanın yanında doldurulduğu, sanığın daha sonra senetteki rakamların başına 2 rakamı getirmek suretiyle 25000 TL’ye dönüştürüp kendi borcuna karşılık bir alacaklısına verdiği, yazıların tamamının sanığa ait olması nedeniyle değişikliğin bilirkişiler tarafından belirlenemediği; fakat sanığın eyleminin anlatılan şekilde gerçekleştiğinin tanık beyanı ile sabit olduğu görülmektedir.
Açıklanan nedenlerle; sanığın sübut bulan dolandırıcılık suçundan dolayı verilen mahkumiyet kararının onanması gerektiğinden bozulmasına dair çoğunluk kararına katılmıyorum.