Yargıtay Kararı 15. Ceza Dairesi 2013/4636 E. 2014/20593 K. 08.12.2014 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 15. Ceza Dairesi
ESAS NO : 2013/4636
KARAR NO : 2014/20593
KARAR TARİHİ : 08.12.2014

Tebliğname No : 11 – 2011/123349
MAHKEMESİ : İstanbul 7. Ağır Ceza Mahkemesi
TARİHİ : 22/12/2010
NUMARASI : 2009/371 (E) ve 2010/463 (K)
SUÇ : Nitelikli dolandırıcılık

Dosya incelenerek gereği düşünüldü;
Dolandırıcılık suçunun oluşabilmesi için; failin bir kimseyi, kandırabilecek nitelikte hileli davranışlarla hataya düşürüp, onun veya başkasının zararına, kendisine veya başkasına yarar sağlaması gerekmektedir. Hile nitelikli bir yalandır. Fail tarafından yapılan hileli davranış belli oranda ağır, yoğun ve ustaca olmalı, sergileniş açısından mağdurun inceleme olanağını ortadan kaldıracak nitelikte bir takım hareketler olmalıdır. Kullanılan hileli davranışlarla mağdur yanılgıya düşürülmeli ve bu yanıltma sonucu yalanlara inanan mağdur tarafından sanık veya bir başkasına haksız çıkar sağlanmalıdır. Hilenin kandırıcı nitelikte olup olmadığı olaysal olarak değerlendirilmeli, olayın özelliği, fiille olan ilişkisi, mağdurun durumu, kullanılmışsa gizlenen veya değiştirilen belgenin nitelikleri ayrı ayrı nazara alınmalıdır.
Bilişim sistemlerinin,banka veya kredi kurumlarının araç olarak kullanılması suretiyle dolandırıcılık suçu, TCK’nın 158/1-f maddesinde düzenlenmiştir. Maddenin gerekçesinde de; “Dolandırıcılık suçunun, bilişim sistemlerinin, banka veya kredi kurumlarının araç olarak kullanılması suretiyle işlenmesi de, birinci fıkranın (f) bendinde bu suçun bir nitelikli unsuru olarak kabul edilmiştir. Bilişim sistemlerinin, banka veya kredi kurumlarının, özellikle bu kurum ve kuruluşları temsil edenlerin, kurum ve kuruluşları adına hareket eden kişilerin, başkalarını kolaylıkla aldatabilmeleri bir güven kurumu olan bu kuruma güvenin sarsılması bu kurumların araç olarak kullanılması suretiyle dolandırıcılık suçunu, nitelikli hâl saymıştır.
Bilişim sisteminin aldatılmasından söz edilemeyeceği için, ancak bu sistemin araç olarak kullanılarak bir insanın aldatılması yani dolandırılması halinde bu bendin uygulanması mümkündür. Aksi halde yani sisteme girilerek bir kişi aldatılmayıp sistemden yararlanılarak çıkar sağlanmışsa bilişim suçu veya bilişim sistemi kullanılmak suretiyle hırsızlık suçunun oluşması söz konusu olacaktır.
Bilişim sisteminden maksat,verileri toplayıp,yerleştirdikten sonra bunları otomatik işlemlere tâbi tutma olanağını veren manyetik sistemlerdir. Günümüzde bilişim sistemleri ile sesli-görüntülü haberleşme, elektronik imzanın kabulü,yeni ticari ilişkiler, internet bankacılığı hizmeti ile para transferleri ve bunlar gibi pek çok yenilik toplumsal hayata girmiş, bilişim gerek iş gerekse günlük hayatta vazgeçilemeyecek kadar önemli bir noktaya ulaşmış, bilişim teknolojileri daha hızlı ve ucuz bir nitelik arz etmesi nedeniyle,klasik yöntemlere nazaran daha fazla tercih edilir duruma gelmiştir. Bu sistemlerin güvenle kullanılması, aynı anda hızlı ve kolayca birçok kişi tarafından ulaşılması ve diğer taraftaki failin kontrol imkanını azaltması nedeniyle nitelikli hal sayılmıştır.
Banka ya da kredi kurumlarının araç olarak kullanıldığından söz edilebilmesi için,dolandırıcılık fiili gerçekleştirilirken bankaların olağan faaliyetlerinden ya da bu faaliyeti yürüten süjelerden hileli araçlar kullanılarak yararlanılması veya banka ve kredi kurumlarının olağan faaliyetleri nedeniyle üretmiş oldukları maddi varlıkların suçta araç olarak kullanılarak haksız çıkarın elde edilmesi gerekir. Bankaların, ödeme aracı olarak kullanılması halinde bu fıkra uygulanamayacaktır.
…. Bilgi Yazılım Donanım ve Danışmanlık Hiz. San. ve Tic. Limited Şirketi’nin ortağı ve tek başına yetkilisi olan sanık Ali’nin, şirketine ait 20.04.2007 keşide tarihli, 6.500 dolar bedelli çeki diğer sanık M. H..’a imzalatarak katılan…. Bilgi Teknolojileri Limited Şirketi’nden almış olduğu mallar karşılığında verdiği, ancak sanık Ali’nin daha sonra çeklerin elinden rızası dışında çıktığını iddia ederek bankaya ödemeden men talimatı verdiği, bu şekilde sanıkların katılan şirket aleyhine TCK’nın 158/1-h maddesinde düzenlenen nitelikli dolandırıcılık suçunu işledikleri iddia ve kabul olunan somut olayda;
1- Sanık Ali’nin aşamalarda değişmeyen savunmalarında suça konu çekin şirketine ait olduğunu ancak kendisinin keşide etmediğini, keşide tarihi itibariyle sanık M. H..’ın tek başına temsil ve ilzama yetkili olduğunu, bu hususta 12.02.2007 tarihinde ortaklar kurulu kararı alarak sanık M. H..’ı şirket müdürü olarak tayin ettiklerini, katılan şirketten aldıkları malların ayıplı çıkması üzerine geri vermek istediklerini, ancak katılan şirketin buna yanaşmadığını, katılan şirkete 6.500 dolar borçlarının kaldığını, olay tarihinde iki adet çeklerinin kaybolması üzerine bunların hangi çekler olduğunu bulabilmek amacıyla 11-12 adet çek için ödemeden men talimatı verdiğini, katılan şirkete vermiş oldukları diğer çekle ilgili ödemeden men talimatı vermediğini ifade etmesi, diğer sanık M. H..’ın da keşide tarihi itibariyle şirket adına çek keşide etme yetkisi olduğunu ve suça konu çeki kendisinin keşide ettiğini beyan etmesi, dosyada mevcut ticaret sicili gazetesine göre de keşide tarihi itibariyle şirket adına çek keşide etme yetkisinin sanık Muharrem Hasan’a ait olduğunun belirtilmesi karşısında; sanıkların eylemlerinin karşılıksız çek keşide etme fiilini oluşturduğu gözetilmeden dosya kapsamına uygun olmayan gerekçeyle yazılı şekilde hüküm kurulması,
Kabule göre de;
2- Ayrıntıları Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 28.12.2004 tarih ve 2004/173-228 sayılı kararında da açıklandığı üzere dolandırıcılık suçunun bankanın maddi varlığı olan çek kullanılmak suretiyle işlendiğinin iddia ve kabul olunması karşısında; eylemin TCK’nın 158/1-f maddesinde öngörülen nitelikli dolandırıcılık suçunu oluşturduğunun gözetilmemesi,
3- Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 19.06.2007 tarih ve 2007/10-108 E.,2007/152 K. sayılı ilamında da belirtildiği gibi yasa koyucunun ayrıca adli para cezası öngördüğü suçlarda, hapis cezasının alt sınırdan tayini halinde mutlak surette adli para cezasının da alt sınırdan tayini gerektiği yönünde bir zorunluluk bulunmamasına rağmen, yeterli ve yasal gerekçe gösterilmeksizin adli para cezasının alt sınırın üzerinde 6 gün olarak tayin edilmesi,
Bozmayı gerektirmiş, sanık Ali müdafii ve sanık Muharrem Hasan’ın temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan hükmün bu sebeplerden dolayı 5320 sayılı Kanun’un 8/1. maddesi gereğince uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK’nın 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, aynı Kanun’un 326/son maddesi uyarınca ceza miktarı yönünden kazanılmış hakkın gözetilmesine, 08.12.2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
.