Yargıtay Kararı 15. Ceza Dairesi 2013/4625 E. 2014/20641 K. 08.12.2014 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 15. Ceza Dairesi
ESAS NO : 2013/4625
KARAR NO : 2014/20641
KARAR TARİHİ : 08.12.2014

Tebliğname No : 11 – 2011/115789
MAHKEMESİ : İzmir 13. Asliye Ceza Mahkemesi
TARİHİ : 28/12/2010
NUMARASI : 2009/937 (E) ve 2010/1062 (K)
SUÇ : Dolandırıcılık

Dosya incelenerek gereği düşünüldü;
Dolandırıcılık suçunun oluşabilmesi için; failin bir kimseyi, kandırabilecek nitelikte hileli davranışlarla hataya düşürüp, onun veya başkasının zararına, kendisine veya başkasına yarar sağlaması gerekmektedir.
Hile nitelikli bir yalandır. Fail tarafından yapılan hileli davranış belli oranda ağır, yoğun ve ustaca olmalı, sergileniş açısından mağdurun inceleme olanağını ortadan kaldıracak nitelikte bir takım hareketler olmalıdır. Kullanılan hileli davranışlarla mağdur yanılgıya düşürülmeli ve bu yanıltma sonucu yalanlara inanan mağdur tarafından sanık veya bir başkasına haksız çıkar sağlanmalıdır.
Hilenin kandırıcı nitelikte olup olmadığı olaysal olarak değerlendirilmeli, olayın özelliği, mağdurun durumu, fiille olan ilişkisi, kullanılan hilenin şekli, kullanılmışsa gizlenen veya değiştirilen belgenin nitelikleri ayrı ayrı nazara alınmalıdır.
Sanığın şikâyetçinin dedesi olan tanık M.. B.. ile tanıştığı ve kendisini F. Y.. olarak tanıttığı, belediyede mühendis olarak çalıştığını, tanıdıklarının olduğunu, eğer üniversite mezunu olan birisi varsa işe yerleştirebileceğini söylediği, Memiş’in torunu olan şikâyetçinin işsiz olduğundan bahsettiği, bunun üzerine şikâyetçi ile sanığın buluştukları, şikâyetçinin sanığa 140 TL para ve ikametgâh belgesi verdiği, sanığın parayı almasına rağmen şikâyetçinin işe yerleştirilmesi konusunda herhangi bir girişimde bulunmadığı gibi parayı ve belgeleri şikâyetçiye iade etmediği, değişik gerekçelerle şikâyetçiyi oyaladığı, sonrasında telefonla arayan şikâyetçiye adının Mustafa olduğunu, bu numaranın Fati isimli kişiye ait olmadığını, rahatsız etmemesini söylediği ve telefonlara cevap vermediği olayda, dolandırıcılık suçunun oluştuğuna yönelik kabulde bir isabetsizlik görülmemiştir.
Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin kovuşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya kapsamına göre, sanığın yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddine, ancak;
Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 06.10.2009 tarih ve 8-124-224 sayılı kararında açıkça belirlendiği gibi, temel cezanın belirlenmesinde hakim somut olayda TCK’nın 61/1. maddesini gözönünde bulundurarak işlenen suçun kanuni tanımında öngörülen cezanın alt ve üst sınırları arasında temel cezayı belirlerken aynı kanunun 3/1. maddesi uyarınca hüküm ile işlenen fiil arasında “orantı” bulunmasını gözetmek durumundadır. Hakimin temel cezayı belirlerken dayandığı gerekçenin yasal ve yeterli olması denetime izin verecek şekilde açıkça gösterilmesi gereklidir.
Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; kullanılan gerekçenin TCK’nın 61. maddesi anlamında yasal ve buna bağlı olarak alt sınırdan uzaklaşarak ceza tayin edilmesi doğru bir uygulama olarak kabul edilebilir ise de; suça konu değer gözetildiğinde alt sınırı 1 yıl olan bir suçun temel cezasının 4 yıl hapis ve 4.000 gün adli para cezası olarak belirlenmiş olması orantılılık ilkesi ile bağdaşmadığından, takdir hakkının hak ve nesafet kuralları sınırlarını aşar şekilde kullanılması suretiyle ceza tayini,
Bozmayı gerektirmiş sanığın temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan hükmün bu sebepten dolayı 5320 sayılı Kanun’un 8/1. maddesi gereğince uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK’nın 321.maddesi uyarınca BOZULMASINA, 08.12.2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.