YARGITAY KARARI
DAİRE : 15. Ceza Dairesi
ESAS NO : 2013/4556
KARAR NO : 2014/16746
KARAR TARİHİ : 20.10.2014
Tebliğname No : 11 – 2011/100347
MAHKEMESİ : Antalya 3. Ağır Ceza Mahkemesi
TARİHİ : 09/11/2010
NUMARASI : 2009/493 (E) ve 2010/468 (K)
SUÇ : Nitelikli dolandırıcılık, resmi beglede sahtecilik
Dosya incelenerek gereği düşünüldü;
Sanık hakkında hükmolunan ceza miktarına nazaran, sanık müdafiinin duruşmalı inceleme talebinin 5320 sayılı Kanun’un 8/1.maddesi de gözetilerek CMUK’nın 318.maddesi uyarınca reddine karar verilerek yapılan incelemede;
Gerekçeli karardaki suç tarihinin, sanığın suça konu senedi kredi teminatı olarak katılan bankaya verdiği ve aynı gün bankadan krediyi kullandığı tarih olan 27/06/2007 olarak, ayrıca hükümde dosyada delil olarak saklanmasına karar verilen suça konu senede ilişkin Adli Emanet numarasının 2008/463 olarak, mahallinde düzeltilmesi mümkün görülmüştür.
Dolandırıcılık suçunun oluşabilmesi için; failin bir kimseyi, kandırabilecek nitelikte hileli davranışlarla hataya düşürüp, onun veya başkasının zararına, kendisine veya başkasına yarar sağlaması gerekmektedir. Hile nitelikli bir yalandır. Fail tarafından yapılan hileli davranış belli oranda ağır, yoğun ve ustaca olmalı, sergileniş açısından mağdurun inceleme olanağını ortadan kaldıracak nitelikte bir takım hareketler olmalıdır. Kullanılan hileli davranışlarla mağdur yanılgıya düşürülmeli ve bu yanıltma sonucu yalanlara inanan mağdur tarafından sanık veya bir başkasına haksız çıkar sağlanmalıdır. Hilenin kandırıcı nitelikte olup olmadığı olaysal olarak değerlendirilmeli, olayın özelliği, fiille olan ilişkisi, mağdurun durumu, kullanılmışsa gizlenen veya değiştirilen belgenin nitelikleri ayrı ayrı nazara alınmalıdır.
5237 sayılı TCK’nın 158/1-j bendinde, dolandırıcılık suçunun, Banka veya diğer kredi kurumlarınca tahsis edilmemesi gereken bir kredinin açılmasını sağlamak maksadıyla, işlenmesi, nitelikli hal olarak kabul edilmiştir. Bu suçun oluşabilmesi için, Kredi elde eden kişinin banka veya diğer kredi kurumu görevlilerini hile ile aldatmış olması gerekir. Krediyi alan kişinin aldatıcı herhangi bir eylemi olmaksızın, sırf banka elemanlarının kendi görevlerini layıkıyla yerine getirmemeleri yüzünden bir kredi açılmışsa,dolandırıcılıktan bahsedilemez, şartları varsa bankacılık suçundan bahsedilebilir.
Bu suçun mağdurları banka ve diğer kredi kurumlarıdır. 5411 sayılı “Bankacılık Kanununun 3. maddesinde banka, 48. maddesinde ise kredinin tanımı yapılmıştır. Tahsis edilmemesi gereken bir kredinin açılmasını sağlama suçun konusudur. Kredinin tahsis edilmesinin gerekli olup olmadığı, kredi verecek kuruluşun mevzuatında öngörülen düzenlemeler çerçevesinde belirlenir. Fiil, sahte kıymet takdiri raporları veya gerçeğe aykırı belgeler, bilançolar düzenleyerek hileli davranışıyla bunları aldatmaktadır.
Kredi kurumu banka olmamasına karşın faiz karşılığında olsun veya olmasın, kanunen borç vermeye yetkili kılınan kurumlar anlaşılır. Bu itibarla böyle bir yetkiye sahip olmayan bir kişi veya kuruluşa karşı bu fiilin işlenmesi hâlinde koşulları varsa, basit dolandırıcılık suçu söz konusu olacaktır.
Genel kredi sözleşmeleri bütün normal sözleşmelerde olduğu gibi (BK md 1-10) icap ve kabul irade açıklamaları ile kurulmaktadır. Bu sebeple genel kredi sözleşmelerinin kurulması, taraflarının hak ve borçları, sözleşmenin ihlali, sona ermesi konularında bankacılık mevzuatı ile birlikte Borçlar Kanunu hükümleri de uygulanacaktır.
Genel kredi sözleşmesi ile kredi müşterisine belirli bir süre için veya süresiz olarak belirlenen limit içerisinde, limit kadar bir krediyi bir defada, veya kısım kısım kullanma ya da hiç kullanmama hakkı verilmektedir. Bu şekilde genel kredi sözleşmesi de kredi kullanma koşulları belirlenmiş olur. Öyle ki, kredi müşterisi genel kredi sözleşmesi çerçevesinde kredi kullanma talebinin bankaya ilettiğinde, ayrı bir kredi sözleşmesi kurulur, fakat bu kredi sözleşmesinin koşulları genel kredi sözleşmesindeki koşullar olarak kabul edilir. Genel kredi sözleşmeşmelerinde taraflar arasında uzun süreli bir hukuki ilişki kurulmaktadır. Bu hukuki ilişki kredi kuruluşunu, kredi müşterisinin talep etmesi halinde genel kredi sözleşmesinde belirlenen koşullarda belirli bir limite kadar krediyi kullandırtma yükümlülüğü altına sokmaktadır.
Burada da görüldüğü gibi ilk bakışta genel kredi sözleşmelerinin, kredi müşterisinin her kredi kullanma talebi ile ayrı ayrı kurulmuş olan bir sözleşmeler topluğunun, fakat bir bütünlük içerisinde oluşturduğu da bir an için düşünülebilir. Ancak eğer genel kredi sözleşmeleri bir sözleşmeler topluluğu olsaydı, bankanın kullanılan her kredi için ayrı ayrı fesih açıklaması yapması gerekecekti. Oysa uygulamada banka veya müşteri tek bir fesih açıklaması yaparak, genel kredi sözleşmelerini ve kullanılan bütün kredilerle ilgili sözleşmelerin tümünü birden feshetmektedir.
Genel kredi sözleşmelerinin imzalanması sadece kredi kuruluşuna bir borç yüklemektedir; bu da eğer bütün koşullar mevcutsa krediyi tamamen veya kısmen kullandırtma borcudur. Kredi müşterisi ise sadece genel kredi sözleşmesini imzalamakla her hangi bir borç altına girmiş olmamaktadır, örneğin genel kredi sözleşmesinde öngörülen krediyi kullanmak zorunluluğu yoktur, faiz ödemek zorunda değildir, kararlaştırılan teminatı (mesela ipotek temini) yerine getirmek zorunda değildir. Kredinin teminatını yerine getirmek, talep edilen kredinin müşteriye ödenebilmesi koşuludur ve ancak kredi kullanılması somut olarak talep edildiğinde yerine getirilecektir.
A.S.Gayrimenkul Yatırım A.Ş.’nin yetkilisi olan sanığın, H.Ü. Şubesiyle 27.06.2007 tarihli genel kredi sözleşmesi imzaladığı, aynı gün 17.11.2007 ödeme günlü, borçlusu A.. T.. olan 11.250 TL bedelli senedi teminat olarak bankaya verdiği ve aynı gün kredi kullandığı, kredi borcunu ödeyememesi üzerine banka tarafından senet borçlusu A.. T.. aleyhine icra takibi başlatıldığı, A.. T..’nin senet altındaki imzanın kendisine ait olmadığını iddia ettiği, bilirkişi raporuna göre de senet altındaki imzanın borçlu A.. T..’ye ait olmadığının belirtildiği, böylece sanığın bankadan kredi almak için sahte senet vererek nitelikli dolandırıcılık ve resmi belgede sahtecilik suçlarını işlediği iddia ve kabul olunan somut olayda ; sanığın aşamalarda değişmeyen istikrarlı savunmalarında, senedi kendisinin imzalamadığını, sonradan şirkete ortak olan A.. T..’nin senedi dolu halde getirdiğini, ekonomik kriz nedeniyle bankaya olan borcunu ödeyemediğini, A.. T..’nin benzer şekilde imzalayıp verdiği başkaca senetler olduğunu, bu senetlerde herhangi bir sorunla karşılaşılmadığını beyan etmesi, genel kredi sözleşmesinin katılan bankayla A.Tasarım Dekor Uygulama Limited Şirketi arasında imzalanmış olmasına rağmen sanığın A.S. Gayrimenkul Yatırım A.Ş.’nin yetkilisi olması ve suça konu senette de alacaklı olarak bu şirketin adının yazılı olması karşısında, gerçeğin kuşkuya yer bırakmayacak şekilde tespiti bakımından ; öncelikle A.S.Gayrimenkul Yatırım A.Ş. ile A. Tasarım D. Limited Şirketinin yetkilileri belirlenerek A.. T..’nin suç tarihi itibariyle bu şirketlerde ortak olup olmadığının tespiti, yine Antalya 5. İcra Müdürlüğünün 2008/25033 esas sayılı icra dosyası getirtilerek takibe konu senetlerdeki A.. T..’ye ait imzalar ile suça konu senetteki imza karşılaştırılarak A.. T..’nin icra takibine konu edilmiş diğer senetlerle ilgili ve beyanının alınması, ayrıca senedin teminat olarak verildiği gün kredinin kullanıldığı belirtilmiş ise de, taraflar arasında genel kredi sözleşmesi imzalanmış olması nedeniyle atılı suçun sözleşme tarihinde değil de menfaatin edinildiği tarihte oluşacağı dikkate alınarak katılan bankadan genel kredi sözleşmesine istinaden sanık tarafından iddiaya konu senedin verildikten sonra hangi tarihlerde ne kadar kredi kullandırıldığına dair ayrıntılı hesap dökümünün getirtilerek incelenmesi ve katılan vekilinin 21.09.2010 tarihli celse de sanık tarafından gerek bankaya gerekse icra dosyasına ödeme yaptığı şeklindeki beyanları araştırılarak kısmi ödeme olup olmadığı var ise katılan bankanın kısmi ödemeye rıza gösterip göstermediği hususları da tespit edildikten sonra, toplanan tüm delillerin sonucuna göre sanığın hukuki durumunun tayin ve takdirinin gerektiği gözetilmeden eksik incelemeyle yazılı şekilde hüküm kurulması,
Bozmayı gerektirmiş, sanık müdafiinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden hükmün 5320 sayılı Kanun’un 8/1. maddesi gereğince uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK’nın 321. maddesi gereğince BOZULMASINA 20.10.2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.