Yargıtay Kararı 15. Ceza Dairesi 2013/4544 E. 2014/16787 K. 20.10.2014 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 15. Ceza Dairesi
ESAS NO : 2013/4544
KARAR NO : 2014/16787
KARAR TARİHİ : 20.10.2014

Tebliğname No : 11 – 2011/88643
MAHKEMESİ : İzmir 11. Ağır Ceza Mahkemesi
TARİHİ : 24/12/2009
NUMARASI : 2009/263 (E) ve 2009/340 (K)
SUÇ : Nitelikli dolandırıcılık, resmi belgede sahtecilik

Dosya incelenerek gereği düşünüldü;
Kamu davasına katılma istemi hakkında olumlu veya olumsuz bir karar verilmeyen şikayetçinin, 5271 sayılı CMK’nın 260/1.maddesine göre sanık hakkında kurulan hükmü temyize hakkı bulunduğu belirlenerek ve aynı Kanunu’nun 237/2. maddesi uyarınca katılmasına karar verilerek yapılan incelemede;
Dolandırıcılık suçunun oluşabilmesi için;
Failin bir kimseyi, kandırabilecek nitelikte hileli davranışlarla hataya düşürüp, onun veya başkasının zararına, kendisine veya başkasına yarar sağlaması gerekmektedir. Hile nitelikli bir yalandır. Fail tarafından yapılan hileli davranış belli oranda ağır, yoğun ve ustaca olmalı, sergileniş açısından mağdurun inceleme olanağını ortadan kaldıracak nitelikte bir takım hareketler olmalıdır. Kullanılan hileli davranışlarla mağdur yanılgıya düşürülmeli ve bu yanıltma sonucu yalanlara inanan mağdur tarafından sanık veya bir başkasına haksız çıkar sağlanmalıdır. Hilenin kandırıcı nitelikte olup olmadığı olaysal olarak değerlendirilmeli, olayın özelliği, fiille olan ilişkisi, mağdurun durumu, kullanılmışsa gizlenen veya değiştirilen belgenin nitelikleri ayrı ayrı nazara alınmalıdır.
Bilişim sistemlerinin, banka veya kredi kurumlarının araç olarak kullanılması suretiyle dolandırıcılık suçu, TCK’nın 158/1-f maddesinde düzenlenmiştir. Maddenin gerekçesinde de; “Dolandırıcılık suçunun, bilişim sistemlerinin, banka veya kredi kurumlarının araç olarak kullanılması suretiyle işlenmesi de, birinci fıkranın (f) bendinde bu suçun bir nitelikli unsuru olarak kabul edilmiştir. Bilişim sistemlerinin, banka veya kredi kurumlarının, özellikle bu kurum ve kuruluşları temsil edenlerin, kurum ve kuruluşları adına hareket eden kişilerin, başkalarını kolaylıkla aldatabilmeleri bir güven kurumu olan bu kuruma güvenin sarsılması bu kurumların araç olarak kullanılması suretiyle dolandırıcılık suçunu, nitelikli hâl saymıştır.
Bilişim sisteminin aldatılmasından söz edilemeyeceği için, ancak bu sistemin araç olarak kullanılarak bir insanın aldatılması yani dolandırılması halinde bu bendin uygulanması mümkündür. Aksi halde yani sisteme girilerek bir kişi aldatılmayıp sistemden yararlanılarak çıkar sağlanmışsa bilişim suçu veya bilişim sistemi kullanılmak suretiyle hırsızlık suçunun oluşması söz konusu olacaktır.
Bilişim sisteminden maksat, verileri toplayıp, yerleştirdikten sonra bunları otomatik işlemlere tâbi tutma olanağını veren manyetik sistemlerdir. Günümüzde bilişim sistemleri ile sesli-görüntülü haberleşme, elektronik imzanın kabulü, yeni ticari ilişkiler, internet bankacılığı hizmeti ile para transferleri ve bunlar gibi pek çok yenilik toplumsal hayata girmiş, bilişim gerek iş gerekse günlük hayatta vazgeçilemeyecek kadar önemli bir noktaya ulaşmış, bilişim teknolojileri daha hızlı ve ucuz bir nitelik arz etmesi nedeniyle, klasik yöntemlere nazaran daha fazla tercih edilir duruma gelmiştir. Bu sistemlerin güvenle kullanılması, aynı anda hızlı ve kolayca birçok kişi tarafından ulaşılması ve diğer taraftaki failin kontrol imkanını azaltması nedeniyle nitelikli hal sayılmıştır.
Banka ya da kredi kurumlarının araç olarak kullanıldığından söz edilebilmesi için, dolandırıcılık fiili gerçekleştirilirken bankaların olağan faaliyetlerinden ya da bu faaliyeti yürüten sujelerden hileli araçlar kullanılarak yararlanılması veya banka ve kredi kurumlarının olağan faaliyetleri nedeniyle üretmiş oldukları maddi varlıkların suçta araç olarak kullanılarak haksız çıkarın elde edilmesi gerekir. Bankaların,ödeme aracı olarak kullanılması halinde bu fıkra uygulanamayacaktır.
Verim Dayanıklı Tüketim Malları isimli şirketin yetkilisi olan sanığın bu firma adına keşide edilmiş 31/07/2005 tarihli 2.000 TL bedelli olup A. İ.A. şubesindeki şikayetçi H.. Ö.. adına açılmış hesaba bağlı olan bu çeki tahsil amacıyla katılan A.. Ş..’nun yetkilisi olduğu Ş. F.isimli firmaya vererek bedelini tahsil ettiği, katılanın çeki bankadan tahsil edememesi nedeniyle şikayetçi Hüsniye hakkında icra takibine başladığı, şikayetçi Hüsniye’nin de öyle bir çeki olmadığını belirtip şikayetçi olduğu, çek üzerindeki yazı ve imzaların şikayetçi Hüsniye’ye ait olmadığı, sanığın bu şekilde sahte çek kullanıp menfaat temin ettiği iddia edilen olayda,
Sanığın yargılamanın tüm aşamalarında yaptığı savunmalarında bahse konu çekin ismini hatırlamadığı bir satış elemanı tarafından alış veriş karşılığı şirketlerine getirildiğini, kendisinin de şirketin yönetim kurulu başkanı olduğu için tüm çeklerin sağlıklı olup olmadığını denetleyemeyeceğini ve çeklerin pazarlama ve muhasebe müdürlerinin elinden geçtiğini, çeki kendisinin tanzim etmediğini, şikayetçi H.. Ö.. adına kesilen fatura ve çek alındı dekontlarının incelenmesi sonucunda hangi pazarlama elemanı tarafından alındığının tespit edilebileceğini savunduğu, şikayetçi H.. Ö..’ün şikayet dilekçesinde çeklerin kaybolduğunu beyan ettiği, savcılık beyanında ise her ne kadar çeklerin kaybolduğunu söylese de çek defterinin kendisinde olduğunu, çekler kaybolsaydı onunda olmaması gerektiğini, ne suretle çeklerin elinden çıktığını bilmediğini, işyerinde Nihat ve Yalçın isimli iki elemanının çalıştığını ve izni olmadan onların çek keşide etmeyeceğini beyan etmesi, suça konu çekin bankaya ibrazı sonrası karşılıksızdır kaşesi vurulduğu, icra takibi sonrası şikayet üzerine imzanın keşideciye ait olmadığının tespit edildiği, 30/03/2009 tarihli bilirkişi raporunda çekin ön yüzünde güvenlik hologramı ile bankaya ait desen ve motiflerin bulunmadığı banka tarafından sahte olduğunun anlaşıldığının belirtilmesi karşısında; gerçeğin kuşkuya yer bırakmayacak şekilde tespiti için sanığın savunmasının içeriğine göre, kendisinin imzalayarak ciro ettiği ve katılana vererek kullandığı çek belgesinin, imzalanmadan önce kontrollerinden geçtiğini bildirdiği sanığa ait şirketin pazarlama müdürü ile muhasebe müdürünün dinlenilerek, şirketin şikayetçi H.. Ö.. adına kesilen fatura ve belgeleri incelenerek çekin kim tarafından alındığının tespiti, şikayetçi Hüsniye’nin yanında çalışan Nihat ve Yalçın’ın olayla ilgili beyanlarının alınması ve çek keşide edip etmediklerinin sorulması, çekteki imzanın adı geçenlerin eli ürünü olup olmadığı yönünde rapor alınması, banka tarafından karşılıksızdır kaşesi vurulan çekin tamamen sahte olarak üretilip üretilmediğinin ilgili bankadan sorulması araştırılması, sonucuna göre sanık hakkında karar verilmesi gerekirken, “şüpheli” olarak kollukta ifadesi alınan katılanın mağduriyeti ile ilgili beyanı sorulmadan söz konusu ifadesine dayanılarak, şikayetinin bulunmadığının kabulü ile eksik inceleme sonucu yazılı şekilde hüküm kurulması,
Bozmayı gerektirmiş, katılan vekilinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan hükmün bu sebepten dolayı 5320 sayılı Kanunu’nun 8/1. maddesi gereğince uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK’nın 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, 20/10/2014 tarihinde oybirliği ile karar verildi.