Yargıtay Kararı 15. Ceza Dairesi 2013/4145 E. 2014/20046 K. 01.12.2014 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 15. Ceza Dairesi
ESAS NO : 2013/4145
KARAR NO : 2014/20046
KARAR TARİHİ : 01.12.2014

Tebliğname No : 11 – 2011/65061
MAHKEMESİ : Bakırköy 7. Ağır Ceza Mahkemesi
TARİHİ : 14/06/2010
NUMARASI : 2007/318 (E) ve 2010/171 (K)
SUÇ : Nitelikli dolandırıcılık

Dosya incelenerek gereği düşünüldü;
5271 sayılı CMK’nın 231.maddesine göre verilen ve davayı sonuçlandırıcı nitelikte olmayan “hükmün açıklanmasını geri bırakılmasına” ilişkin karara karşı aynı kanunun 231/12. maddesine göre itiraz yolu açık olup temyiz olanağı bulunmadığı, sanık hakkında resmi belgede sahtecilik suçundan verilen hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına ilişkin kararlara karşı sanık müdafii tarafından itiraz edilmesi üzerine, Ağır Ceza Mahkemesinin yaptığı inceleme sonucunda verdiği red kararı ile verilen hükmün kesinleştiği anlaşılmakla; nitelikli dolandırıcılık suçundan verilen hükümle sınırlı olarak yapılan temyiz incelemesinde;
Dolandırıcılık suçunun oluşabilmesi için; failin bir kimseyi, kandırabilecek nitelikte hileli davranışlarla hataya düşürüp,onun veya başkasının zararına, kendisine veya başkasına yarar sağlaması gerekmektedir. Hile nitelikli bir yalandır. Fail tarafından yapılan hileli davranış belli oranda ağır, yoğun ve ustaca olmalı,sergileniş açısından mağdurun inceleme olanağını ortadan kaldıracak nitelikte bir takım hareketler olmalıdır. Kullanılan hileli davranışlarla mağdur yanılgıya düşürülmeli ve bu yanıltma sonucu yalanlara inanan mağdur tarafından sanık veya bir başkasına haksız çıkar sağlanmalıdır. Hilenin kandırıcı nitelikte olup olmadığı olaysal olarak değerlendirilmeli, olayın özelliği, fiille olan ilişkisi, mağdurun durumu, kullanılmışsa gizlenen veya değiştirilen belgenin nitelikleri ayrı ayrı nazara alınmalıdır.
Bilişim sistemlerinin,banka veya kredi kurumlarının araç olarak kullanılması suretiyle dolandırıcılık suçu, TCK’nın 158/1-f maddesinde düzenlenmiştir. Maddenin gerekçesinde de;“Dolandırıcılık suçunun, bilişim sistemlerinin,banka veya kredi kurumlarının araç olarak kullanılması suretiyle işlenmesi de,birinci fıkranın (f) bendinde bu suçun bir nitelikli unsuru olarak kabul edilmiştir. Bilişim sistemlerinin,banka veya kredi kurumlarının,özellikle bu kurum ve kuruluşları temsil edenlerin,kurum ve kuruluşları adına hareket eden kişilerin, başkalarını kolaylıkla aldatabilmeleri bir güven kurumu olan bu kuruma güvenin sarsılması bu kurumların araç olarak kullanılması suretiyle dolandırıcılık suçunu, nitelikli hâl saymıştır. Bilişim sisteminin aldatılmasından söz edilemeyeceği için, ancak bu sistemin araç olarak kullanılarak bir insanın aldatılması yani dolandırılması halinde bu bendin uygulanması mümkündür. Aksi halde yani sisteme girilerek bir kişi aldatılmayıp sistemden yararlanılarak çıkar sağlanmışsa bilişim suçu veya bilişim sistemi kullanılmak suretiyle hırsızlık suçunun oluşması söz konusu olacaktır. Bilişim sisteminden maksat,verileri toplayıp,yerleştirdikten sonra bunları otomatik işlemlere tâbi tutma olanağını veren manyetik sistemlerdir. Günümüzde bilişim sistemleri ile sesli-görüntülü haberleşme, elektronik imzanın kabulü,yeni ticari ilişkiler, internet bankacılığı hizmeti ile para transferleri ve bunlar gibi pek çok yenilik toplumsal hayata girmiş, bilişim gerek iş gerekse günlük hayatta vazgeçilemeyecek kadar önemli bir noktaya ulaşmış, bilişim teknolojileri daha hızlı ve ucuz bir nitelik arz etmesi nedeniyle, klasik yöntemlere nazaran daha fazla tercih edilir duruma gelmiştir. Bu sistemlerin güvenle kullanılması, aynı anda hızlı ve kolayca birçok kişi tarafından ulaşılması ve diğer taraftaki failin kontrol imkanını azaltması nedeniyle nitelikli hal sayılmıştır. Banka ya da kredi kurumlarının araç olarak kullanıldığından söz edilebilmesi için,dolandırıcılık fiili gerçekleştirilirken bankaların olağan faaliyetlerinden ya da bu faaliyeti yürüten sujelerden hileli araçlar kullanılarak yararlanılması veya banka ve kredi kurumlarının olağan faaliyetleri nedeniyle üretmiş oldukları maddi varlıkların suçta araç olarak kullanılarak haksız çıkarın elde edilmesi gerekir. Bankaların,ödeme aracı olarak kullanılması halinde bu fıkra uygulanamayacaktır.
Sanığın, katılandan 34 UL 1097 plakalı aracı haricen satın aldığı, buna ilişkin satış sözleşmesini imzalayarak katılana 5 adet toplam 10.000 TL değerinde olan çekleri verdiği, katılan tarafından söz konusu çeklerin bankaya tahsil amacıyla ibraz edildiği; ancak karşılıklarının olmadıklarının anlaşıldığı, bu sefer sanığın katılana bir bono verdiği, söz konusu bonoyu da zamanında ödeyemeyen sanığın, tamamen sahte oluşturulduğu tüm dosya kapsamı ile sabit olan, A.Ş..’a ait ve Türkiye Ziraat Bankası Antakya Şubesi nezdinde bulunan çek hesabından, 10/08/2006 keşide tarihli, 95.00 TL bedel içeren ve adı belirtilen hesap sahibi tarafından düzenlendiği görünen çeki, bir şekilde temin ettikten sonra bir ticari alışverişe istinaden aldığı mal karşılığında katılana vererek haksız menfaat temin etmek suretiyle nitelikli dolandırıcılık suçunu işlediğinin iddia edildiği olayda;
1-Sanığın, önceden doğmuş bir zarar veya doğmuş bir borç için hileli davranışlarda bulunması halinde zarar veya borç, kandırıcı nitelikteki davranışlar sonucu doğmayacağından dolandırıcılık suçunun unsurları itibariyle oluşmayacağı ilkesi gözetildiğinde, somut olayda; oto alım satım işi ile uğraşan sanık ile katılan arasında araç alım satımına ilişkin en başında bir sözleşme yapıldığı, sanığın, yapılan sözleşmeden kaynaklanan borcuna istinaden 5 adet çek verdiği, çeklerin bankaya ibrazında karşılıksız kaldıkları, bu sefer de bir bono verdiği ancak bonoyu da vadesinde ödememesi üzerine, sanığın, söz konusu sözleşmeden kaynaklanan ve önceden doğmuş olan borcuna karşılık olarak tüm dosya kapsamına göre sahte olduğu tespit edilen 9.500 TL bedelli çeki katılana verdiği, sanığın katılan ile arasında yapılan sözleşme sürecinde, dolandırıcılık suçunu oluşturabilecek nitelikte hileli hareketler sergilediğine ilişkin somut ve kesin bir delil elde edilemediği ve sahte çekin önceden doğan borcu nedeniyle sonradan tanzim ederek katılana verdiği dikkate alınarak; dolandırıcılık suçunun unsurlarının oluşmadığının anlaşılması karşısında; sanığın beraatine karar verilmesi gerektiği gözetilmeden, delillerin takdir ve değerlendirilmesinde yanılgıya düşülmek suretiyle yazılı şekilde mahkümiyetine hükmolunması,
2- Kabule göre de; 5237 sayılı TCK’nın 158. maddesinin 1. fıkrasının (e), (f), (j) ve (k) bentlerinde sayılan hallerde adli para cezasının tayininde öncelikle suçtan elde edilen haksız menfaat miktarının belli olup olmadığına bakılacaktır. Eğer suçtan elde edilen haksız menfaat miktarı belli değil ise, 5 ila 5.000 tam gün arasında TCK’nın 61. maddesi hükmü göz önünde bulundurularak takdir edilen gün sayısı üzerinden arttırma ve eksiltmeler yapıldıktan sonra ortaya çıkacak sonuç gün sayısı ile bir gün karşılığı aynı kanunun 52. maddesi uyarınca, 20-100 TL arasında takdir olunacak miktarın çarpılması neticesinde sonuç adli para cezası belirlenecektir. Eğer suçtan elde edilen haksız menfaat miktarı belli ise;o takdirde tespit olunacak temel gün,suçtan elde olunan haksız menfaatin iki katından az olmayacak şekilde asgari bu miktara yükseltilerek belirlenecek gün sayısı üzerinden arttırma ve eksiltmeler yapıldıktan sonra ortaya çıkacak sonuç gün sayısı ile bir gün karşılığı aynı kanunun 52. maddesi uyarınca, 20-100 TL arasında takdir olunacak miktarın çarpılması neticesinde sonuç adli para cezası belirlenecektir.
Bu açıklama kapsamında sanık hakkında 5237 sayılı TCK’nın 158/1, f, son maddesi gereğince haksız menfaat miktarının 9.500 TL ve haksız menfaatin iki katının 19.000 TL olması dikkate alınarak temel cezanın bu miktardan az olmayacak şekilde belirlenip, sanığın, “950 gün adli para cezasıyla cezalandırılmasına, aynı kanunun 62. maddesi gereğince cezalarından 1/6 oranında indirim yapılarak sanığın 791 gün adli para cezası ile cezalandırılmasına, aynı kanunun 52. maddesi gereğince günlüğü 20.00 TL den hesap edilmek suretiyle netice olarak 15.820 TL adli para cezasıyla cezalandırılmasına” şeklinde uygulama yapılması gerektiği gözetilmeyerek sanık hakkında doğrudan 19.000 TL adli para cezasına hükmedilmek suretiyle ve indirimin de bu miktar üzerinden yapılması neticesinde sonuç olarak 15.830 TL adli para cezası verilerek sanığa 10 TL fazla para cezası tayini,
Bozmayı gerektirmiş, sanık müdafiinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan, hükmün bu sebepten dolayı 5320 sayılı Kanunun 8/1. maddesi gereğince uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK’nın 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, 01.12.2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.