Yargıtay Kararı 15. Ceza Dairesi 2013/4124 E. 2013/17241 K. 12.11.2013 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 15. Ceza Dairesi
ESAS NO : 2013/4124
KARAR NO : 2013/17241
KARAR TARİHİ : 12.11.2013

MAHKEMESİ :Ağır Ceza Mahkemesi
SUÇ : Dolandırıcılık, resmi belgede sahtecilik
HÜKÜM : Davanın reddi

Dosya incelenerek gereği düşünüldü;
Dolandırıcılık suçunun oluşabilmesi için;
Failin bir kimseyi, kandırabilecek nitelikte hileli davranışlarla hataya düşürüp, onun veya başkasının zararına, kendisine veya başkasına yarar sağlaması gerekmektedir. Hile nitelikli bir yalandır. Fail tarafından yapılan hileli davranış belli oranda ağır, yoğun ve ustaca olmalı, sergileniş açısından mağdurun inceleme olanağını ortadan kaldıracak nitelikte bir takım hareketler olmalıdır. Kullanılan hileli davranışlarla mağdur yanılgıya düşürülmeli ve bu yanıltma sonucu yalanlara inanan mağdur tarafından sanık veya bir başkasına haksız çıkar sağlanmalıdır.Hilenin kandırıcı nitelikte olup olmadığı olaysal olarak değerlendirilmeli, olayın özelliği, fiille olan ilişkisi, mağdurun durumu, kullanılmışsa gizlenen veya değiştirilen belgenin nitelikleri ayrı ayrı nazara alınmalıdır.
5237 sayılı TCK’nın 158/1-j bendinde, dolandırıcılık suçunun, banka veya diğer kredi kurumlarınca tahsis edilmemesi gereken bir kredinin açılmasını sağlamak maksadıyla, işlenmesi, nitelikli hal olarak kabul edilmiştir. Bu suçun oluşabilmesi için, kredi elde eden kişinin banka veya diğer kredi kurumu görevlilerini hile ile aldatmış olması gerekir.Krediyi alan kişinin aldatıcı herhangi bir eylemi olmaksızın, sırf banka elemanlarının kendi görevlerini layıkıyla yerine getirmemeleri yüzünden bir kredi açılmışsa,dolandırıcılıktan bahsedilemez, şartları varsa bankacılık suçundan bahsedilebilir.
Bu suçun mağdurları banka ve diğer kredi kurumlarıdır. 5411 sayılı “Bankacılık Kanununun 3. maddesinde banka, 48. maddesinde ise kredinin tanımı yapılmıştır.Tahsis edilmemesi gereken bir kredinin açılmasını sağlama suçun konusudur. Kredinin tahsis edilmesinin gerekli olup olmadığı, kredi verecek kuruluşun mevzuatında öngörülen düzenlemeler çerçevesinde belirlenir. Fiil, sahte kıymet takdiri raporları veya gerçeğe aykırı belgeler, bilançolar düzenleyerek hileli davranışıyla bunları aldatmaktadır.
Kredi kurumu banka olmamasına karşın faiz karşılığında olsun veya olmasın, kanunen borç vermeye yetkili kılınan kurumlar anlaşılır. Bu itibarla böyle bir yetkiye sahip olmayan bir kişi veya kuruluşa karşı bu fiilin işlenmesi hâlinde koşulları varsa, basit dolandırıcılık suçu söz konusu olacaktır.
Somut olayda; sanık hakkında mahkemenin ilgili dosyasında, 2007/145 esas 2008/213 karar sayısıyla verdiği kararın Yargıtay 11. Ceza Dairesinin 08/10/2009 tarihli ilamıyla resmi evrakta sahtecilik yönünden onandığı, dolandırıcılık suçu yönünden ise bozulduğu, 2009/301 esasa tekrar kayıt yapıldığı, ilgili dosyada ayrıca İstanbul 1. Ağır Ceza Mahkemesinin 2007/114, Kadıköy 3. Ağır Ceza Mahkemesinin 2007/147, Kadıköy 3. Ağır Ceza Mahkemesinin 2008/122, Bakırköy 2. Ağır Ceza Mahkemesinin 2007/125 esas sayılı dosyalarının da bulunduğu, tüm bu dosyaların Kadıköy 3. Ağır Ceza mahkemesinin eski 2007/145, yeni 2009/301 esasında karara bağlandığı, buna göre, tüm suçların …’ın değişik şubelerine karşı kısa zaman aralığı içinde işlenmesi nedeniyle Yargıtay bozma İlamı doğrultusunda zincirleme olarak gerçekleştiğinin kabulü ile sanık hakkında kesinleşen en son ilam olan İstanbul 4. Ağır Ceza Mahkemesinin 30/11/2007 tarih, 2007/158 Esas, 2007/40 Karar sayılı kararı çerçevesinde değerlendirildiği ve sadece TCK’nın zincirleme suç hükümlerini düzenleyen 43. maddesi uyarınca hüküm tesis edildiği, ayrı cezalar tespit edilmediği, bu son kararın temyiz edilmeyerek kesinleştiği anlaşılmış;
Dosyaların tümünün incelenmesinde; suç tarihlerinin sırasıyla 05/10/2006, 22/12/2006, 15/02/2007, 20/02/2007 olduğu,bu dosyanın suç tarihinin de benzer şekilde 29/01/2007 tarihini taşıdığı, dolayısıyla mevcut yargılamanın önceden uygulanan teselsüle esas bir suça ilişkin olmasına karşın sonradan yeni bir dava olarak açıldığının anlaşılması karşısında; sanığın aynı eylemler nedeniyle bir kez daha cezalandırılmasının önlenmesi bakımından CMK’nın 223/7 maddesi gereğince mükerrer sayılması gereken davanın reddine dair kabulde bir isabetsizlik görülmemiştir.
Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin kovuşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya kapsamına göre, katılan vekilinin yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddiyle, hükmün ONANMASINA, 12.11.2013 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.