YARGITAY KARARI
DAİRE : 15. Ceza Dairesi
ESAS NO : 2013/411
KARAR NO : 2014/1264
KARAR TARİHİ : 28.01.2014
Tebliğname No : 11 – 2011/11675
MAHKEMESİ : Gaziosmanpaşa 1. Asliye Ceza Mahkemesi
TARİHİ : 11/05/2010
NUMARASI : 2009/2027 (E) ve 2010/638 (K)
SUÇ : Dolandırıcılık
Dosya incelenerek gereği düşünüldü;
İddianamede olayın anlatımına ve içeriğine göre yargılama yapma görevinin ağır ceza mahkemesine ait olduğu gerekçesiyle görevsizlik kararı verilmesi gerektiğine ilişkin Cumhuriyet savcısının temyiz itirazları yerinde görülmediğinden bozma nedeni yapılmamıştır.
Dolandırıcılık suçunun oluşabilmesi için;
Failin bir kimseyi, kandırabilecek nitelikte hileli davranışlarla hataya düşürüp,onun veya başkasının zararına, kendisine veya başkasına yarar sağlaması gerekmektedir. Hile nitelikli bir yalandır.Fail tarafından yapılan hileli davranış belli oranda ağır, yoğun ve ustaca olmalı,sergileniş açısından mağdurun inceleme olanağını ortadan kaldıracak nitelikte bir takım hareketler olmalıdır.Kullanılan hileli davranışlarla mağdur yanılgıya düşürülmeli ve bu yanıltma sonucu yalanlara inanan mağdur tarafından sanık veya bir başkasına haksız çıkar sağlanmalıdır.Hilenin kandırıcı nitelikte olup olmadığı olaysal olarak değerlendirilmeli, olayın özelliği, fiille olan ilişkisi, mağdurun durumu, kullanılmışsa gizlenen veya değiştirilen belgenin nitelikleri ayrı ayrı nazara alınmalıdır.
TCK’nın, 158. maddenin İkinci fıkrasında yer alan bu düzenlemeyle failin, kamu görevlileriyle ilişkisi olduğunu, onlar nezdinde hatırı sayıldığını ileri sürerek ve belli bir işin gördürüleceği vaadiyle aldatarak, başkasından menfaat temin etmesi nitelikli dolandırıcılık kabul edilmektedir. Suçun maddî unsuru,kamu görevlileri yanında hatıra sayıldığının, onlarla ilişkisi bulunduğunu iddia ederek,yapılacak aracılık karşılığında kamu görevlisine verilmek üzere,para veya başkaca menfaat almak,kabul etmektir.
Kamu görevlisi, TCK madde 6’da tanımlanmış ve açıklanmıştır.Bu suçun meydana gelmesi için,suç konusunun resmî nitelikte bir iş olması ve failin kamu görevlileriyle ilişkisi olduğundan bahsederek dolandırıcılık eylemini gerçekleştirmesi gerekir.Faildeki ahlaki kötülüğün,yalnız başkalarını dolandırmakla kalmayıp,aynı zamanda kamu görevlilerini şüphe altına sokmasındaki vahameti,suçu nitelikli hâle getirmiştir.
Bu iddia yapıldığında, o kamu görevlisinin gerçekten var olup olmadığı, ya da o işi yapmaya yetkili bulunup bulunmadığının bir önemi yoktur. Ancak nüfuzdan faydalanacağı söylenen kişinin kamu görevlisi olması gerekir. Kamu görevlisi sayılmayan bir kişiyle ilişkisinden dolayı bir yarar sağlanması halinde bu nitelikli hal uygulanmayacaktır. Kamu görevlisinin taraflarca tanınan ve bilinen bir görevli olması aranmaz. Asıl olan tarafların anladıkları ve anlattıkları memurun makam olarak belirlenebilen bir görevli olmasıdır. Failin mağdurdan sağladığı çıkarı…. Başsavcısına, …kaymakamına, vereceğim şeklindeki beyanında Başsavcının, Kaymakamın kişi, makam ve görev olarak yeterince belirliliği bulunmaktadır. Failin, belirli bir memur yanında hatırı sayıldığından bahsedilmeksizin, bakanlardan, milletvekillerinden, hakimlerden, tanıdıkları olduğu ve işi halledeceğini söyleyerek çıkar sağlanması halinde basit dolandırıcılık söz konusu olacak ve TCK’nın 158/2. maddesi uygulanamıyacaktır. Keza, failin, belli bir memur yanında hatırı sayıldığından söz etmeksizin kendisini Kamu kurumunda görevli (müfettiş, genel müdür vb.)olarak tanıtıp müştekinin tayinini yaptırabileceğini söylemesi halinde eylemi, basit dolandırıcılık suçunu oluşturacaktır.
Kamu görevlisine gerçekten ve onun bilgisi içinde çıkar sağlanmış ise eylem rüşvet suçunu oluşturacaktır.
Somut olayda; sanığın, şikayetçinin kullandığı telefonu arayarak, kendisini polis olarak tanıttığı, emniyet amirinin eşine ahlak dışı mesajlar çekildiğini, bu şahsın yakalanabilmesi için kontör gerektiğini belirttiği, şikayetçinin 15 adet 100 kontör, 14 adet de 250 kontörü sanığa gönderdiği, bu suretle sanığın atılı suçu işlediği iddia edilen olayda, sanığın savunmasında suçlamayı kabul etmediği, suça konu telefon numarasının kendisine ait olmadığını, böyle bir telefon numarası hiç kullanmadığını beyan etmesi karşısında, gerçeğin kuşkuya yer vermeyecek şekilde tespiti için, sanığın şikayetçiyi aradığı iddia edilen telefon hatlarının sanık adına kayıtlı olması nedeniyle telefon hattı sözleşmesi ve eki evrakların aslının ilgili telefon şirketinden getirtilerek, sanığın mukayeseye elverişli yeterli imza ve yazı örneklerinin alınması ile resmi kurum ve kuruluşlarda mevcut olan sanığa ait imza ve yazılarının bulunduğu belgeler de getirtilerek, suça konu sanık adına kayıtlı telefon tahsisine ilişkin sözleşmedeki imza ve yazıların sanığa ait olup olmadığına dair bilirkişi raporu alındıktan sonra tüm delillerin tayin ve takdir edilerek sanığın hukuki durumunun belirlenmesi gerekirken eksik inceleme ile yazılı şekilde karar verilmesi,
Bozmayı gerektirmiş, Cumhuriyet savcısının temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan, hükmün bu nedenle, 5320 sayılı Kanun’un 8/1. maddesine istinaden uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK’nın 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, 28.01.2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.