Yargıtay Kararı 15. Ceza Dairesi 2013/4103 E. 2014/20045 K. 01.12.2014 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 15. Ceza Dairesi
ESAS NO : 2013/4103
KARAR NO : 2014/20045
KARAR TARİHİ : 01.12.2014

Tebliğname No : 11 – 2011/100272
MAHKEMESİ : Bartın Ağır Ceza Mahkemesi
TARİHİ : 30/11/2010
NUMARASI : 2010/92 (E) ve 2010/179 (K)
SUÇ : Nitelikli dolandırıcılık, resmi belgede sahtecilik

Dosya incelenerek gereği düşünüldü;
Dolandırıcılık suçunun oluşabilmesi için; failin bir kimseyi, kandırabilecek nitelikte hileli davranışlarla hataya düşürüp,onun veya başkasının zararına, kendisine veya başkasına yarar sağlaması gerekmektedir. Hile nitelikli bir yalandır. Fail tarafından yapılan hileli davranış belli oranda ağır, yoğun ve ustaca olmalı,sergileniş açısından mağdurun inceleme olanağını ortadan kaldıracak nitelikte bir takım hareketler olmalıdır. Kullanılan hileli davranışlarla mağdur yanılgıya düşürülmeli ve bu yanıltma sonucu yalanlara inanan mağdur tarafından sanık veya bir başkasına haksız çıkar sağlanmalıdır. Hilenin kandırıcı nitelikte olup olmadığı olaysal olarak değerlendirilmeli, olayın özelliği, fiille olan ilişkisi, mağdurun durumu, kullanılmışsa gizlenen veya değiştirilen belgenin nitelikleri ayrı ayrı nazara alınmalıdır.
Bilişim sistemlerinin,banka veya kredi kurumlarının araç olarak kullanılması suretiyle dolandırıcılık suçu, TCK’nın 158/1-f maddesinde düzenlenmiştir. Maddenin gerekçesinde de;“Dolandırıcılık suçunun, bilişim sistemlerinin,banka veya kredi kurumlarının araç olarak kullanılması suretiyle işlenmesi de,birinci fıkranın (f) bendinde bu suçun bir nitelikli unsuru olarak kabul edilmiştir. Bilişim sistemlerinin,banka veya kredi kurumlarının,özellikle bu kurum ve kuruluşları temsil edenlerin,kurum ve kuruluşları adına hareket eden kişilerin, başkalarını kolaylıkla aldatabilmeleri bir güven kurumu olan bu kuruma güvenin sarsılması bu kurumların araç olarak kullanılması suretiyle dolandırıcılık suçunu, nitelikli hâl saymıştır. Bilişim sisteminin aldatılmasından söz edilemeyeceği için, ancak bu sistemin araç olarak kullanılarak bir insanın aldatılması yani dolandırılması halinde bu bendin uygulanması mümkündür. Aksi halde yani sisteme girilerek bir kişi aldatılmayıp sistemden yararlanılarak çıkar sağlanmışsa bilişim suçu veya bilişim sistemi kullanılmak suretiyle hırsızlık suçunun oluşması söz konusu olacaktır. Bilişim sisteminden maksat,verileri toplayıp,yerleştirdikten sonra bunları otomatik işlemlere tâbi tutma olanağını veren manyetik sistemlerdir. Günümüzde bilişim sistemleri ile sesli-görüntülü haberleşme, elektronik imzanın kabulü,yeni ticari ilişkiler, internet bankacılığı hizmeti ile para transferleri ve bunlar gibi pek çok yenilik toplumsal hayata girmiş, bilişim gerek iş gerekse günlük hayatta vazgeçilemeyecek kadar önemli bir noktaya ulaşmış, bilişim teknolojileri daha hızlı ve ucuz bir nitelik arz etmesi nedeniyle, klasik yöntemlere nazaran daha fazla tercih edilir duruma gelmiştir. Bu sistemlerin güvenle kullanılması, aynı anda hızlı ve kolayca birçok kişi tarafından ulaşılması ve diğer taraftaki failin kontrol imkanını azaltması nedeniyle nitelikli hal sayılmıştır. Banka ya da kredi kurumlarının araç olarak kullanıldığından söz edilebilmesi için,dolandırıcılık fiili gerçekleştirilirken bankaların olağan faaliyetlerinden ya da bu faaliyeti yürüten sujelerden hileli araçlar kullanılarak yararlanılması veya banka ve kredi kurumlarının olağan faaliyetleri nedeniyle üretmiş oldukları maddi varlıkların suçta araç olarak kullanılarak haksız çıkarın elde edilmesi gerekir. Bankaların,ödeme aracı olarak kullanılması halinde bu fıkra uygulanamayacaktır.
Sanığın, … Sitesi Yöneticiliğine ait ve hesap sahibi M.Ç..’ dan çalındıktan sonra oluşturulduğu tüm dosya kapsamı ile sabit olan, …. Bankası … Şubesi nezdinde bulunan çek hesabından, 20/10/2007 keşide tarihli, 29.500 TL bedel içeren, hesap sahibinin bilgisi dışında imzalandığı anlaşılan çeki, bir şekilde temin ettikten sonra bir ticari alışverişe istinaden şikayetçi Ç.. Z.. Endüstri ve Ticaret A.Ş ‘ye vererek haksız menfaat temin etmek suretiyle nitelikli dolandırıcılık ve resmi belgede sahtecilik suçlarını işlediğinin iddia edildiği olayda;
1-Sanığın, önceden doğmuş bir zarar veya doğmuş bir borç için hileli davranışlarda bulunması halinde zarar veya borç, kandırıcı nitelikteki davranışlar sonucu doğmayacağından dolandırıcılık suçunun unsurları itibariyle oluşmayacağı ve şikayetçi Ç.. Z.. Endüstri ve Ticaret A.Ş’nin 25.12.2008 tarihli yazısına göre; söz konusu çekin, cari hesap borçlarına karşılık olarak 11.06.2007 tarihinde ciro edilerek verildiğinin belirtildiği, yargılama dosyası içeriğindeki bilgi ve belgelere göre de; sanığın önceden doğan bir borcuna karşılık olarak söz konusu çeki katılana verdiği dikkate alındığında, maddi gerçeğin hiçbir kuşkuya yer vermeyecek şekilde ortaya çıkarılması bakımından, şikayetçi şirketin yetkilisinin duruşmaya çağrılarak bu konuda ifadesine başvurulması ve sahte çekin önceden doğan borcu nedeniyle sonradan tanzim edilerek şikayetçi şirkete verilip verilmediği hususunun belirlenmesinden sonra toplanan delillere göre sanığın hukuki durumunun tayin ve takdirinin gerektiği gözetilmeden, eksik inceleme sonucunda yazılı şekilde hüküm kurulması,
2-Sanığın tüm aşamalarda verdiği ifadelerinde; söz konusu çekin sahte olduğunu bilmediğini, başkasından alarak şikayetçi şirkete verdiğini beyan ettiği, 22.11.2010 tarihli dosyaya sunduğu dilekçesinde; M. Ç.. isimli kişiye iki adet iş makinesi sattığını, karşılığında soruşturma konusu çeki aldığını, M. Ç..’ı da M. K.. aracılığıyla tanıdığını, M.K..’un telefon numarasının 0507 262 00 20 olduğunu beyan etmesi karşısında; maddi gerçeğin hiç bir kuşkuya yer bırakmayacak şekilde açıklığa kavuşturulması bakımından; M. Ç.. isimli
kişinin araştırılarak temin edilmesi, ifadesinin alınması, sanık ile M. Ç..’nın imza ve yazı örneklerinin alınıp, kriminal inceleme yapılması suretiyle söz konusu çek üzerindeki imzaların ve yazıların kimin el ürünü olduğunun net bir şekilde tespit edilmesinden sonra sonucuna göre resmi belgede sahtecilik suçundan sanığın hukuki durumunun belirlenmesi gerektiği gözetilmeden eksik inceleme ile hüküm kurulması,
3-Kabule göre de; 5237 sayılı TCK’nın 158. maddesinin 1. fıkrasının (e), (f) ve (j) bentlerinde sayılan hallerde adli para cezasının tayininde öncelikle suçtan elde edilen haksız menfaat miktarının belli olup olmadığına bakılacaktır. Eğer suçtan elde edilen haksız menfaat miktarı belli değil ise, 5 ila 5.000 tam gün arasında TCK’nın 61. maddesi hükmü göz önünde bulundurularak takdir edilen gün sayısı üzerinden arttırma ve eksiltmeler yapıldıktan sonra ortaya çıkacak sonuç gün sayısı ile bir gün karşılığı aynı kanunun 52. maddesi uyarınca, 20-100 TL arasında takdir olunacak miktarın çarpılması neticesinde sonuç adli para cezası belirlenecektir. Eğer suçtan elde edilen haksız menfaat miktarı belli ise;o takdirde tespit olunacak temel gün,suçtan elde olunan haksız menfaatin iki katından az olmayacak şekilde asgari bu miktara yükseltilerek belirlenecek gün sayısı üzerinden arttırma ve eksiltmeler yapıldıktan sonra ortaya çıkacak sonuç gün sayısı ile bir gün karşılığı aynı kanunun 52. maddesi uyarınca, 20-100 TL arasında takdir olunacak miktarın çarpılması neticesinde sonuç adli para cezası belirlenecektir.
Bu açıklama kapsamında sanık hakkında 5237 Sayılı TCK’nın 158/1, f, son maddesi gereğince haksız menfaat miktarının 29.500 TL ve haksız menfaatin iki katının 59000 TL olması dikkate alınarak temel cezanın bu miktardan az olmayacak şekilde belirlenip, sanığın, “2950 gün adli para cezasıyla cezalandırılmasına, aynı kanunun 62.maddesi uyarınca 1/6 oranında indirim yapılarak 2458 gün adli para cezası ile cezalandırılmasına, aynı kanunun 52. maddesi gereğince günlüğü 20.00 TL den hesap edilmek suretiyle netice olarak 49.160 TL adli para cezasıyla cezalandırılmasına” şeklinde uygulama yapılması gerektiği gözetilmeyerek yasal düzenlemeye aykırı bir şekilde doğrudan haksız menfaat miktarının iki katı 59.000 TL olarak temel cezanın belirlenmesinden sonra indirimin de bu miktar üzerinden yapılarak neticede sanığın 49.166 TL adli para cezası ile cezalandırılarak 6 TL fazla para cezası tayini,
Bozmayı gerektirmiş, sanığın temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan, hükümlerin bu sebeplerden dolayı 5320 sayılı Kanunun 8/1. maddesi gereğince uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK’nın 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, 01.12.2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.