Yargıtay Kararı 15. Ceza Dairesi 2013/4095 E. 2014/20056 K. 01.12.2014 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 15. Ceza Dairesi
ESAS NO : 2013/4095
KARAR NO : 2014/20056
KARAR TARİHİ : 01.12.2014

Tebliğname No : 11 – 2011/100104
MAHKEMESİ : İstanbul 5. Ağır Ceza Mahkemesi
TARİHİ : 30/11/2010
NUMARASI : 2010/146 (E) ve 2010/419 (K)
SUÇ : Nitelikli dolandırıcılık

Dosya incelenerek gereği düşünüldü;
Dolandırıcılık suçunun oluşabilmesi için; Failin bir kimseyi, kandırabilecek nitelikte hileli davranışlarla hataya düşürüp, onun veya başkasının zararına, kendisine veya başkasına yarar sağlaması gerekmektedir. Hile nitelikli bir yalandır. Fail tarafından yapılan hileli davranış belli oranda ağır, yoğun ve ustaca olmalı,sergileniş açısından mağdurun inceleme olanağını ortadan kaldıracak nitelikte bir takım hareketler olmalıdır. Kullanılan hileli davranışlarla mağdur yanılgıya düşürülmeli ve bu yanıltma sonucu yalanlara inanan mağdur tarafından sanık veya bir başkasına haksız çıkar sağlanmalıdır. Hilenin kandırıcı nitelikte olup olmadığı olaysal olarak değerlendirilmeli, olayın özelliği, fiille olan ilişkisi, mağdurun durumu, kullanılmışsa gizlenen veya değiştirilen belgenin nitelikleri ayrı ayrı nazara alınmalıdır.
TCK’nın, 158. maddenin İkinci fıkrasında yer alan bu düzenlemeyle failin, kamu görevlileriyle ilişkisi olduğunu, onlar nezdinde hatırı sayıldığını ileri sürerek ve belli bir işin gördürüleceği vaadiyle aldatarak, başkasından menfaat temin etmesi nitelikli dolandırıcılık kabul edilmektedir. Suçun maddî unsuru,kamu görevlileri yanında hatıra sayıldığının, onlarla ilişkisi bulunduğunu iddia ederek, yapılacak aracılık karşılığında kamu görevlisine verilmek üzere, para veya başkaca menfaat almak, kabul etmektir. Kamu görevlisi, TCK’nın madde 6’da tanımlanmış ve açıklanmıştır. Bu suçun meydana gelmesi için, suç konusunun resmî nitelikte bir iş olması ve failin kamu görevlileriyle ilişkisi olduğundan bahsederek dolandırıcılık eylemini gerçekleştirmesi gerekir. Faildeki ahlaki kötülüğün,yalnız başkalarını dolandırmakla kalmayıp,aynı zamanda kamu görevlilerini şüphe altına sokmasındaki vahameti,suçu nitelikli hâle getirmiştir. Bu iddia yapıldığında,o kamu görevlisinin gerçekten var olup olmadığı, yada o işi yapmaya yetkili bulunup bulunmadığının bir önemi yoktur. Ancak nüfuzdan faydalanacağı söylenen kişinin kamu görevlisi olması gerekir. Kamu görevlisi sayılmayan bir kişiyle ilişkisinden dolayı bir yarar sağlanması halinde bu nitelikli hal uygulanmayacaktır. Kamu görevlisinin taraflarca tanınan ve bilinen bir görevli olması aranmaz. Asıl olan tarafların anladıkları ve anlattıkları memurun makam olarak belirlenebilen bir görevli olmasıdır. Failin mağdurdan sağladığı çıkarı….Başsavcısına,…kaymakamına, vereceğim şeklindeki beyanında Başsavcının, Kaymakamın kişi, makam ve görev olarak yeterince belirliliği bulunmaktadır. Failin, belirli bir memur yanında hatırı sayıldığından bahsedilmeksizin, bakanlardan, milletvekillerinden, hakimlerden, tanıdıkları olduğu ve işi halledeceğini söyleyerek çıkar sağlanması halinde basit dolandırıcılık söz konusu olacak ve TCK’nın 158/2. maddesi uygulanamayacaktır. Keza, failin, belli bir memur yanında hatırı sayıldığından söz etmeksizin kendisini Kamu kurumunda görevli (müfettiş, genel müdür vb.)olarak tanıtıp müştekinin tayinini yaptırabileceğini söylemesi halinde eylemi, basit dolandırıcılık suçunu oluşturacaktır. Kamu görevlisine gerçekten ve onun bilgisi içinde çıkar sağlanmış ise eylem rüşvet suçunu oluşturacaktır.
Sanığın, katılana, polis olduğuna, gümrükte tanıdıkları olduğuna ve gümrükten ucuz elektronik eşyalar getirdiğine dair yalanlar söyleyip, katılana ucuza telefon getireceği vaadinde bulunduktan sonra bu duruma inanan katılandan, muhtelif tarihlerde ve birden fazla kez olmak üzere banka havalesi yoluyla toplam 3930 TL para almak suretiyle haksız menfaat temin ettiğinin iddia edildiği olayda;
Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin kovuşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya kapsamına göre, sanığın yerinde görülmeyen sair temyiz itirazlarının reddine,ancak;
1-5237 sayılı TCK’nın 158.maddesinin 2.fıkrasındaki nitelikli dolandırıcılık suçunun oluşabilmesi için suç failinin ismen söylemese bile kimden söz edildiğini karşı tarafın anlayacağı şekilde makamı, rütbesi, ünvanı ve lakabını söylediği kamu görevlilerini tanıdığını hatırının sayıldığını, işini yaptıracağını söyleyerek mağduru kandırmasının gerekeceği, oysa ki somut olayda, sanığın, belli bir kamu görevlisi yanında hatırı sayıldığından ve ilişkisi olduğundan bahsetmeksizin, kendisinin yetkili olduğu izlenimi uyandırarak ve bu duruma katılanı inandırmak suretiyle haksız çıkar sağladığı ve bu anlamda TCK’nın 158/2 maddesinde tanımlanan suçun yasal unsurlarının oluşmadığı, eylemin aynı kanunun 157/1 maddesinde tanımlanan basit dolandırıcılık suçunu oluşturacağı gözetilmeden suç vasfında yanılgıya düşülmek suretiyle yazılı şekilde hüküm kurulması,
2- Sanığın, katılana gümrükten ucuza mal getireceğine dair yalan söyledikten sonra farklı tarihlerde birden fazla kez katılandan para aldığının sabit olduğu dikkate alınarak; sanığın, 5237 sayılı TCK’nın 43/1 maddesi kapsamında, aynı suç işleme kararıyla kanunun aynı hükmünü birden fazla ihlal etmek suretiyle ve değişik zamanlarda birden fazla kez menfaat temin etmiş olduğunun anlaşılması karşısında, sanık hakkında ceza verilirken zincirleme suç hükümlerinin uygulanmayarak eksik ceza tayin edilmesi,
Bozmayı gerektirmiş, sanığın temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan, hükmün bu sebepten dolayı 5320 sayılı Kanunun 8/1. maddesi gereğince uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK’nın 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, CMUK’nın 326/son maddesi gereği sonuç ceza miktarı itibariyle sanığın kazanılmış haklarının saklı tutulmasına, 01.12.2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.