Yargıtay Kararı 15. Ceza Dairesi 2013/4013 E. 2014/20190 K. 02.12.2014 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 15. Ceza Dairesi
ESAS NO : 2013/4013
KARAR NO : 2014/20190
KARAR TARİHİ : 02.12.2014

Tebliğname No : 11 – 2011/100520
MAHKEMESİ : Kayseri 1. Ağır Ceza Mahkemesi
TARİHİ : 06/12/2010
NUMARASI : 2010/340 (E) ve 2010/392 (K)
SUÇ : Nitelikli dolandırıcılık, resmi belgede sahtecilik

Dosya incelenerek gereği düşünüldü;
Sanık S.. S.. hakkında resmi belgede sahtecilik suçundan açılan bir kamu davasının olmadığı ve söz konusu suçtan verilen bir mahkumiyet hükmünün de bulunmadığının anlaşılması karşısında; sanık K.. S.. hakkında verilen resmi belgede sahtecilik ve nitelikli dolandırıcılık suçundan verilen mahkumiyet hükümleri ile sanık S.. S.. hakkında nitelikli dolandırıcılık suçundan verilen mahkumiyet hükmüne yönelik yapılan temyiz incelemesinde;
Kalbinden rahatsız olan ve olay günü ağrısı başlayan sanık S.. S..’ün, sosyal güvencesinin bulunmaması nedeniyle ağabeyi olan sanık K.. S..’ün sağlık karnesini alarak Kayseri Özel Ömür Hastanesine gittiği, hastanede yapılan muayenesinde kalp damarlarının tıkalı olduğunun belirlenmesi üzerine aynı gün kalp ameliyatı olduğu, buna ilişkin tedavi masrafının katılan kurum tarafından karşılandığı, bu şekilde sanıkların, fikir ve eylem birliği içerisinde hareket ederek katılan kurumu zarara uğrattıkları ve ayrıca 26.09.2006 tarihinde adı belirtilen hastane tarafından düzenlenen sağlık kurulu raporuna istinaden doktor tarafından tanzim edilerek imzalanan geçici iş görmezlik belgesinin, sanık K.. S.. tarafından alınıp iş yerine ibraz edilmesinden sonra 90 gün işe gitmediği, bu şekilde sanık K.. S..’ün resmi belgede sahtecilik suçunu işlediğinin iddia edildiği olayda;
1-26.09.2006 tarihinde adı belirtilen hastane tarafından düzenlenen sağlık kurulu raporuna istinaden doktor tarafından tanzim edilerek imzalanan ve sahte olduğu tespit olunan geçici iş görmezlik belgesinin, sanık K.. S.. tarafından alınıp iş yerine ibraz edilmesinden sonra 90 gün işe gitmemesi şeklinde gerçekleştirdiği sabit olduğuna ilişkin eyleminin sabit olduğu ancak; ancak söz konusu iş görmezlik belgesinin özel hastane tarafından düzenlendiği dikkate alındığında özel belge niteliğinde kabul edilmesinin gerekeceği, bu nedenle sanığın eyleminin özel belgede sahtecilik suçunu oluşturduğu gözetilmeden suç vasfında yanılgıya düşülmek suretiyle sanık K.. S.. hakkında resmi belgede sahtecilik suçundan hüküm kurulması,
2-Dolandırıcılık suçunun oluşabilmesi için; failin bir kimseyi, kandırabilecek nitelikte hileli davranışlarla hataya düşürüp,onun veya başkasının zararına, kendisine veya başkasına yarar sağlaması gerekmektedir. Hile nitelikli bir yalandır. Fail tarafından yapılan hileli davranış belli oranda ağır, yoğun ve ustaca olmalı,sergileniş açısından mağdurun inceleme olanağını ortadan kaldıracak nitelikte bir takım hareketler olmalıdır. Kullanılan hileli davranışlarla mağdur yanılgıya düşürülmeli ve bu yanıltma sonucu yalanlara inanan mağdur tarafından sanık veya bir başkasına haksız çıkar sağlanmalıdır. Hilenin kandırıcı nitelikte olup olmadığı olaysal olarak değerlendirilmeli, olayın özelliği, fiille olan ilişkisi, mağdurun durumu, kullanılmışsa gizlenen veya değiştirilen belgenin nitelikleri ayrı ayrı nazara alınmalıdır.
TCK’nın 158/1-e bendinde belirtilen, kamu kurum ve kuruluşlarının zararına olarak dolandırıcılık suçunun işlenmesi,nitelikli hal kabul edilmiştir. Hangi kurum ve kuruluşların, kamusal nitelik taşıdığı, o kurumun kadro bakımından bağlı olduğu durumu düzenleyen mevzuata göre belirlenir. Bu nitelikli halin oluşması için,eylemin kamu kurum ve kuruluşlarının mal varlığına zarar vermek amacıyla işlenmesi gerekir. Zarar vermek, kamu kurum ve kuruluşlarından hakkı olmayan bir parayı almak yada bir borcu geri vermemek şeklinde olabilir. Bu suçun zarar göreni kamu kurum ve kuruluşunun tüzel kişiliğidir. Kamu kurum ve kuruluşlarının zarar görmesi söz konusu değilse bu suç oluşmayacaktır. Dolandırıcılık suçunun kamu yararına çalışan hayır kurumlarının zararına işlenmesi madde kapsamında değildir.
2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 90. maddesinin 5. fıkrasına göre; usulüne göre yürürlüğe konulmuş milletlerarası andlaşmalar kanun hükmündedir. Bunlar hakkında Anayasa’ya aykırılık iddiası ile Anayasa Mahkemesi’ne başvurulamaz. (Ek cümle: 7/5/2004-5170/7 md.)Usulüne göre yürürlüğe konulmuş temel hak ve özgürlüklere ilişkin milletlerarası andlaşmalarla, kanunların aynı konuda farklı hükümler içermesi nedeniyle çıkabilecek uyuşmazlıklarda milletlerarası andlaşma hükümleri esas alınır. Buna göre, iç hukukta doğrudan hukuksal sonuçlar yaratan Uluslararası Sözleşmeler, yasalar üstü bir konumdadır ve iç hukukun bir parçası olarak yürütmeyi ve yargıyı bağlamaktadır. iç hukukumuzun bir parçası olan Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin(AİHS), temel amacı, insan haklarının korunması ve bu haklara yönelik ihlallerin engellenmesidir. İnsan hakları, insan onurunu korumayı, insanın maddi ve manevi gelişmesini sağlamayı amaçlayan haller olup,insanın doğuştan
var olan hak ve özgürlükleridir. Bu haklar,hak sahiplerini yetkili bir konuma getirirken,devleti ve diğer üçüncü kişileri o kişinin hakkına saygılı olma yükümlülüğü altına sokar.
AiHS’nin 1. maddesine göre, sözleşmeye taraf devlet, hangi yolla olursa olsun sözleşmede öngörülen haklara riayet yükümlülüğü altındadır. Madde 2’ye göre, her ferdin yaşama hakkı kanunun himayesi altındadır. Madde 3’e göre, hiç kimse … aşağılayıcı muamele veya cezaya tabi tutulamaz. Madde 8’e göre, herkes özel ve aile yaşamına … saygı gösterilmesi hakkına sahiptir. AİHS, taraf devlete yaşamı korumak görevi vermektedir. Bu görev,sağlık konusunda tedbir almayı da içermektedir.
Bu yükümlülük,devletin hastaların yaşamının korunması için uygun tedbirler alması konusunda sağlık kuruluşlarının uyması gereken kuralları da öngörmesini de gerektirir.
Sağlık Bakanlığı’nın 11.05.2000 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanan Acil Sağlık Hizmetleri Yönetmeliği’nin 37.maddesinde “Yataklı tedavi kuruluşları, acil sağlık hizmetlerinin bedelini hizmet sundukları kişinin ödeme imkanları çerçevesinde tahsil ederler” hükmü yer almaktadır.
Yine 2008/13 sayılı Başbakanlık Genelgesi’nin;
Birinci maddesinde,“Acil sağlık hizmeti vermekle yükümlü bulunan sağlık kuruluşları, acil vakaları hastanın sağlık güvencesi olup olmadığına veya ödeme gücü bulunup bulunmadığına bakmaksızın kabul edecek ve gerekli tıbbi müdahaleyi kayıtsız-şartsız ve gecikmeksizin yapacaktır. Hiçbir sağlık kuruluşu acil olarak gelen hastalara yeterli personeli veya donanımı olmadığı, ilgili birimi veya boş yatağı bulunmadığı, hastanın sağlık güvencesi olmadığı ve benzeri sebepler ile gerekli acil tıbbi müdahaleyi yapmaktan kaçınmayacaktır” denilmektedir.
Yedinci maddesi uyarınca da, acil olarak sağlık kuruluşuna müracaat eden hastaların acil tıbbi müdahale ve tedavileri yapılırken hiçbir surette tedavi masraflarının nasıl karşılanacağı sorgulanmayacak ve hizmet bedelinin tahsili ile ilgili işlemler acil müdahale sağlandıktan sonra yapılacaktır.
Dokuzuncu maddesinde ise, “Herhangi bir sağlık güvencesi olmayan vatandaşlardan ödeme gücü bulunmayanların acil sağlık hizmeti bedelleri kendilerinden talep edilmeyecektir. Bunlardan kamuya ait sağlık kuruluşlarından ve ayakta teşhis ve tedavi yapan özel sağlık kuruluşlarından acil sağlık hizmeti alanların hizmet bedelleri 3294 sayılı Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Kanunu hükümleri çerçevesinde sağlık kuruluşunun bulunduğu yer sosyal yardımlaşma ve dayanışma vakfından talep edilecektir. Bu konuda gerekli tedbirler ilgili vakıf başkanlıklarınca alınacaktır. Özel hastanelerden acil sağlık hizmeti alanların hizmet bedelleri ise talep edilmesi halinde 2219 sayılı Hususi Hastaneler Kanunu’nun 32., 5393 sayılı Belediye Kanununun 38. ve 60., 5216 sayılı Büyükşehir Belediyesi Kanunu’nun 18. maddeleri gereğince sağlık kuruluşunun bulunduğu yerin belediyesince ödenecektir. Bu amaçla belediyelerce bütçelerine yeterli ödenek konulacaktır” hükmü yer almaktadır.
Oluşa, sanıkların savunmalarına, katılan kurum vekilinin beyanlarına, tanıkların anlatımlarına, hastane raporlarına ve tüm dosya kapsamına göre; kalbinden rahatsız olan ve olay günü ağrısı başlayan sanık S.. S..’ün, sosyal güvencesinin bulunmaması nedeniyle ağabeyi olan sanık K.. S..’ün sağlık karnesini alarak Kayseri Özel Ömür Hastanesine gittiği, hastanede yapılan muayenesinde kalp damarlarının tıkalı olduğunun belirlenmesi üzerine aynı gün kalp ameliyatı olduğu, bu durumun dosya içerisindeki doktor raporları ile sabit olduğu; hastanın tedavisi ile ilgili olarak acil sağlık hizmet bedellerinin alınamayacağından herhangi bir zararın söz konusu olmayacağı anlaşılmakla, dolandırıcılık suçunun yasal unsurlarının oluşmadığının anlaşılması karşısında sanıkların atılı suçtan beraatlerine karar verilmesi gerektiği gözetilmeden delillerin takdir ve değerlendirilmesinde yanılgıya düşülerek yazılı şekilde mahkumiyetlerine karar verilmesi,
Bozmayı gerektirmiş, katılan vekili ve sanıklar müdafiinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan, hükümlerin bu sebepten dolayı 5320 Sayılı Kanunun 8/1. maddesi gereğince uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK’nın 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, 01.12.2014 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.