Yargıtay Kararı 15. Ceza Dairesi 2013/3705 E. 2014/20338 K. 03.12.2014 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 15. Ceza Dairesi
ESAS NO : 2013/3705
KARAR NO : 2014/20338
KARAR TARİHİ : 03.12.2014

Tebliğname No : 11 – 2010/284995
MAHKEMESİ : Burdur Ağır Ceza Mahkemesi
TARİHİ : 27/07/2010
NUMARASI : 2008/264 (E) ve 2010/130 (K)
SUÇ : Kamu kurum ve kuruluşlarının zararına dolandırıcılık

Dosya incelenerek gereği düşünüldü;
Dolandırıcılık suçunun oluşabilmesi için; Failin bir kimseyi,kandırabilecek nitelikte hileli davranışlarla hataya düşürüp,onun veya başkasının zararına, kendisine veya başkasına yarar sağlaması gerekmektedir.Hile nitelikli bir yalandır.Fail tarafından yapılan hileli davranış belli oranda ağır, yoğun ve ustaca olmalı,sergileniş açısından mağdurun inceleme olanağını ortadan kaldıracak nitelikte bir takım hareketler olmalıdır.Kullanılan hileli davranışlarla mağdur yanılgıya düşürülmeli ve bu yanıltma sonucu yalanlara inanan mağdur tarafından sanık veya bir başkasına haksız çıkar sağlanmalıdır.Hilenin kandırıcı nitelikte olup olmadığı olaysal olarak değerlendirilmeli, olayın özelliği, fiille olan ilişkisi, mağdurun durumu, kullanılmışsa gizlenen veya değiştirilen belgenin nitelikleri ayrı ayrı nazara alınmalıdır.
Dolandırıcılık suçunun dinî inanç ve duyguların istismar edilmesi suretiyle işlenmesi, bu suçun temel şekline göre daha ağır ceza ile cezalandırılmayı gerektiren bir durum olarak 5237 sayılı TCK’nın 158/1-a maddesinde düzenlenmiştir. Madde gerekçesine göre, burada dikkat edilmesi gereken husus, dinin bir aldatma aracı olarak kullanılmasıdır.
Din, bir topluluğun sahip olduğu kutsal kitap, peygamber ve Allah kavramını da genellikle içinde bulunduran inanç sistemi ve bu sisteme bağlı olarak yerine getirmeye çalıştığı ahlaki kurallar bütünüdür. Dini inanç, dine inanan, belirli bir dine mensup kişinin duygularıdır. Bir insanın dini inanç ve duyguları ile, doğup büyüdüğü, terbiyesini aldığı ailesi, çevresi ve içinde bulunduğu toplum arasında çok sıkı bir ilişki bulunmaktadır.
Bu nitelikli unsurun gerçekleşebilmesi ve suçun oluşabilmesi için, dini kurallara bağlı olanların, önem verdiği değerler, dini inanç ve duygular aldatma aracı olarak kötüye kullanılmalı, bu suretle gerçekleştirilen hile ile haksız bir yarar da sağlanmış olmalıdır.
Sanıklar N.. K.. ile C.. E..’ın, köyden getirdiği ürünlerini pazarda sattıktan sonra toplanıp ayrılmak üzere olan katılanın yanına geldikleri, sanık M.. S..’ in ise hemen biraz ileride bekleyerek çevreyi kontrol altına aldığı, sanıklar Nuri ve Cem’in mağdureye nereli olduğunu sorup eşyalarını arabaya doğru taşımak için yardım ederek, arabanın bulunduğu yere geldikleri, mağdureye bir akrabalarının vefat ettiğini, 12.000,00 TL para dağıtacaklarını, fakir bulunup bulunmadığını, verecekleri parayı iletmesini söyleyip eline yabancı bir para verdikleri, “bu parayı hemen tekrar geri alıp, ölen şahıs yemin savurmuş onun için devir yapacağız,(dua okunacak) bir miktar para varsa ver” dedikleri, mağdurenin cebinde bulunan 500 TL ile kolunda bulanan 6 adet bileziği verdiği, sanıklardan N.. K..’ın yardım alışverişi yapacağını söylerek ayrıldığı, sanık C.. E..’ın orada bulunan bir binanın kendisine ait olduğunu beyanla mağdura “sen burada bekle, ben gidip size vereceğim, parayı getireyim” diyerek apartmanın giriş kapısından girdiği, ancak daha sonra geri dönmeyip o civardan hep birlikte uzaklaştıkları, olayda;
1-Sanıklar N.. K.. ve M.. S.. hakkında dolandırıcılık suçundan kurulan hükümlere yönelik incelemede;
Katılan ifadesi, tanık beyanı, teşhis tutanakları ve tüm dosya kapsamına göre sanıkların eyleminin 5237 sayılı TCK’nın 158/1-a maddesinde öngörülen dinî inanç ve duyguların istismar edilmesi suretiyle dolandırıcılık suçunu oluşturduğu gözetilmeden yazılı madde ile hüküm kurulması
2-Sanık C.. E.. hüküm tarihinden sonra 24.07.2011 tarihinde öldüğünün UYAP’tan temin edilen nüfus kaydından anlaşılması karşısında; hakkında açılan kamu davasının 5237 sayılı TCK’nın 64/1.maddesi uyarınca düşürülmesine karar verilmesinde zorunluluk bulunması,
Bozmayı gerektirmiş, Sanık N.. K.. müdafii, sanık M.. S.. ve sanık C.. E..’ın temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan hükmün bu sebepten dolayı 5320 sayılı Kanunun 8/1. maddesi gereğince uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK’nın 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, aynı kanunun 326/son maddesi uyarınca ceza miktarı açısından kazanılmış hakların saklı tutulmasına 03.12.2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.