Yargıtay Kararı 15. Ceza Dairesi 2013/3589 E. 2014/19747 K. 26.11.2014 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 15. Ceza Dairesi
ESAS NO : 2013/3589
KARAR NO : 2014/19747
KARAR TARİHİ : 26.11.2014

Tebliğname No : 15 – 2011/290111
MAHKEMESİ : Bursa 2. Ağır Ceza Mahkemesi
TARİHİ : 28/04/2011
NUMARASI : 2010/86 (E) ve 2011/180 (K)
SUÇ : Nitelikli dolandırıcılık, resmi belgede sahtecilik

Dosya incelenerek gereği düşünüldü;
Dolandırıcılık suçunun oluşabilmesi için; failin bir kimseyi,kandırabilecek nitelikte hileli davranışlarla hataya düşürüp,onun veya başkasının zararına, kendisine veya başkasına yarar sağlaması gerekmektedir. Hile nitelikli bir yalandır. Fail tarafından yapılan hileli davranış belli oranda ağır, yoğun ve ustaca olmalı,sergileniş açısından mağdurun inceleme olanağını ortadan kaldıracak nitelikte bir takım hareketler olmalıdır. Kullanılan hileli davranışlarla mağdur yanılgıya düşürülmeli ve bu yanıltma sonucu yalanlara inanan mağdur tarafından sanık veya bir başkasına haksız çıkar sağlanmalıdır. Hilenin kandırıcı nitelikte olup olmadığı olaysal olarak değerlendirilmeli, olayın özelliği, fiille olan ilişkisi, mağdurun durumu, kullanılmışsa gizlenen veya değiştirilen belgenin nitelikleri ayrı ayrı nazara alınmalıdır.
Bilişim sistemlerinin, banka veya kredi kurumlarının araç olarak kullanılması suretiyle dolandırıcılık suçu, TCK’nın 158/1-f maddesinde düzenlenmiştir. Maddenin gerekçesinde de; “Dolandırıcılık suçunun, bilişim sistemlerinin,banka veya kredi kurumlarının araç olarak kullanılması suretiyle işlenmesi de,birinci fıkranın (f) bendinde bu suçun bir nitelikli unsuru olarak kabul edilmiştir. Bilişim sistemlerinin,banka veya kredi kurumlarının,özellikle bu kurum ve kuruluşları temsil edenlerin,kurum ve kuruluşları adına hareket eden kişilerin, başkalarını kolaylıkla aldatabilmeleri bir güven kurumu olan bu kuruma güvenin sarsılması bu kurumların araç olarak kullanılması suretiyle dolandırıcılık suçunu, nitelikli hâl saymıştır.
Bilişim sisteminin aldatılmasından söz edilemeyeceği için, ancak bu sistemin araç olarak kullanılarak bir insanın aldatılması yani dolandırılması halinde bu bendin uygulanması mümkündür. Aksi halde yani sisteme girilerek bir kişi aldatılmayıp sistemden yararlanılarak çıkar sağlanmışsa bilişim suçu veya bilişim sistemi kullanılmak suretiyle hırsızlık suçunun oluşması söz konusu olacaktır.
Bilişim sisteminden maksat,verileri toplayıp,yerleştirdikten sonra bunları otomatik işlemlere tâbi tutma olanağını veren manyetik sistemlerdir. Günümüzde bilişim sistemleri ile sesli-görüntülü haberleşme, elektronik imzanın kabulü,yeni ticari ilişkiler,internet bankacılığı hizmeti ile para transferleri ve bunlar gibi pek çok yenilik toplumsal hayata girmiş, bilişim gerek iş gerekse günlük hayatta vazgeçilemeyecek kadar önemli bir noktaya ulaşmış, bilişim teknolojileri daha hızlı ve ucuz bir nitelik arz etmesi nedeniyle,klasik yöntemlere nazaran daha fazla tercih edilir duruma gelmiştir. Bu sistemlerin güvenle kullanılması, aynı anda hızlı ve kolayca birçok kişi tarafından ulaşılması ve diğer taraftaki failin kontrol imkanını azaltması nedeniyle nitelikli hal sayılmıştır.
Banka ya da kredi kurumlarının araç olarak kullanıldığından söz edilebilmesi için,dolandırıcılık fiili gerçekleştirilirken bankaların olağan faaliyetlerinden ya da bu faaliyeti yürüten sujelerden hileli araçlar kullanılarak yararlanılması veya banka ve kredi kurumlarının olağan faaliyetleri nedeniyle üretmiş oldukları maddi varlıkların suçta araç olarak kullanılarak haksız çıkarın elde edilmesi gerekir. Bankaların,ödeme aracı olarak kullanılması halinde bu fıkra uygulanamayacaktır.
Sanıkların yapmış oldukları alışveriş karışılığında ileri tarihli çek keşide ederek fakat çift imza ile imzalanması gereken çeki şirket temsilcilerinden bir tanesi imzalayarak katılan şirkete verdikleri ve daha sonra çek karşılığını ödemeyerek icra takibi yapılmasına sebebiyet verdikleri sırada imza eksikliğini bildirerek takibe itiraz ettikleri, ayrıca banka ile yapılan yazışmalardan anlaşılacağı üzere bankaya dilekçelerin rızaları hilafına ellerinden çıktığı belirtilerek TTK 711. maddesi uyarınca ödeme yasağı koydurdukları, imza sirküleri incelendiğinde her iki sanığın birlikte ve müştereken şirketi temsile yetkili olduklarının anlaşıldığı, bu durum karşısında sanıkların dosya kapsamında bulunan faturalardan anlaşılacağı üzere katılan şirket ile ticari ilişki içinde oldukları ve faturada belirtilen malları aldıkları halde anlatılan hileli eylemleri birlikte gerçekleştirerek çek bedelini ödememek için hareket ettikleri ve kendilerine 1.2344,81 TL tutarında haksız menfaat temin ettikleri, haksız menfaat temin ederken de kendilerinin keşide etmediklerini savundukları sahte çeki katılana verdikleri ve bu şekilde hem bankayı aracı kılmak suretiyle dolandırıcılık hem de resmi evrakta sahtecilik suçlarını işledikleri iddia eddilen somut olayda;
1-Suça konu çekin sahte olup olmadığına ve üzerindeki yazı ve imzaların sanıklara veya diğer şirket çalışanlarına ait olup olmadığına dair birlirkişi incelemesi yaptırılmadan, ayrıca, suça konu ve sahte olarak düzenlendiği iddia olunan çekin mahkemece gözlemlenip aldatma yeteneğini taşıyıp taşımadığı tutanaklara yansıtılmadan,
2-Sanıklar ile katılan şirket arasında ticari iş ilişkisi olduğunun taraf anlatımları ile sabit olması karşısında; sanıklardaki sahtecilik suçuna yönelik suç işleme kastının hiç bir kuşkuya yer verilmeyecek biçimde belirlenmesi bakımından; suça konu çekin ibraz edildiği banka şubesine daha evvelden bu nevi çeklerin ibraz edilip edilmediği, edildi ise banka tarafından bir ödeme yapılıp yapılmadığı, ödeme yapılmadıysa nedeni, oluşa uygun olabilecek biçimde sanıkların suça konu çeki katılana ne biçimde verdiği ve gerekiyorsa buna ilişkin tanık beyan delillerinin elde edilmesi, sanıkların varsa vekalet ve buna benzer bilgi ve belgelerin varlığı, önceden mevcut rızaya dayalı olarak çekin keşide edilmesi ve ciro silsilesi ile intikal etmesinde sanıkların zarar verme bilinciyle hareket edip etmediği, katılanın bunu bilip bilmediği yönetimce araştırılmadan,
3-Ayrıntıları Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 03.03.1998 gün ve 8/69 sayılı ve 04.11.2003 gün ve 6-253/263 sayılı kararlarında da belirtildiği gibi,önceden doğmuş bir borç veya oluşmuş bir zarar için hileli davranışlarda bulunulması halinde, borç veya zarar kandırıcı nitelikteki davranışlar sonucu doğmayacağından dolandırıcılık suçu oluşmayacağı, suçun oluşması için kullanılan hile ve desisenin kandırıcı nitelikte olması, mağduru yanılgıya düşürmesi, kandırıcı mahiyetteki bu davranışlara ve yalanlara inanan mağdur tarafından sanığa veya bir başkasına haksız çıkar sağlanması gerekmekte olup, somut olayda; dosyada mevcut fatura ve sevk irsaliyeleri irdelenerek suça konu çekin önceden doğmuş bir borca karşılık olarak verilip verilmediği hususu denetime elvericek şekilde aydınlatılmadan,
4-Katılanın beyanında suça konu çekin 19.06.2008 tarihinde kendilerine teslim edildiğini belirttiği, buna ilişkin şirket kaydını da dosyaya sunduğu, dolayısıyla çekin gerçek keşide tarihinin bu tarih olduğunu anlaşılması karşısında bu tarihte şirket adına çek hesabı açma ve çek keşide etmeye yetkili temsilcinin kim olduğu araştırılmadan eksik incelemeyle hüküm kurulması,
Bozmayı gerektirmiş, sanık müdafiinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan, hükümlerin bu sebeplerden dolayı 5320 sayılı Kanun’un 8/1. maddesi gereğince uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK’un 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, 26/11/2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.