Yargıtay Kararı 15. Ceza Dairesi 2013/3445 E. 2014/19526 K. 24.11.2014 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 15. Ceza Dairesi
ESAS NO : 2013/3445
KARAR NO : 2014/19526
KARAR TARİHİ : 24.11.2014

Tebliğname No : 11 – 2011/86122
MAHKEMESİ : Denizli 1. Ağır Ceza Mahkemesi
TARİHİ : 29/12/2009
NUMARASI : 2008/412 (E) ve 2009/469 (K)
SUÇ : Nitelikli dolandırıcılık, resmi belgede sahtecilik

Dosya incelenerek gereği düşünüldü;
Dolandırıcılık suçunun oluşabilmesi için; failin bir kimseyi, kandırabilecek nitelikte hileli davranışlarla hataya düşürüp, onun veya başkasının zararına, kendisine veya başkasına yarar sağlaması gerekmektedir. Hile nitelikli bir yalandır. Fail tarafından yapılan hileli davranış belli oranda ağır, yoğun ve ustaca olmalı, sergileniş açısından mağdurun inceleme olanağını ortadan kaldıracak nitelikte bir takım hareketler olmalıdır. Kullanılan hileli davranışlarla mağdur yanılgıya düşürülmeli ve bu yanıltma sonucu yalanlara inanan mağdur tarafından sanık veya bir başkasına haksız çıkar sağlanmalıdır. Hilenin kandırıcı nitelikte olup olmadığı olaysal olarak değerlendirilmeli, olayın özelliği, fiille olan ilişkisi, mağdurun durumu, kullanılmışsa gizlenen veya değiştirilen belgenin nitelikleri ayrı ayrı nazara alınmalıdır.
Bilişim sistemlerinin, banka veya kredi kurumlarının araç olarak kullanılması suretiyle dolandırıcılık suçu, TCK’nın 158/1-f maddesinde düzenlenmiştir. Maddenin gerekçesinde de; “Dolandırıcılık suçunun, bilişim sistemlerinin, banka veya kredi kurumlarının araç olarak kullanılması suretiyle işlenmesi de, birinci fıkranın (f) bendinde bu suçun bir nitelikli unsuru olarak kabul edilmiştir. Bilişim sistemlerinin, banka veya kredi kurumlarının, özellikle bu kurum ve kuruluşları temsil edenlerin, kurum ve kuruluşları adına hareket eden kişilerin, başkalarını kolaylıkla aldatabilmeleri bir güven kurumu olan bu kuruma güvenin sarsılması bu kurumların araç olarak kullanılması suretiyle dolandırıcılık suçunu, nitelikli hâl saymıştır.
Bilişim sisteminin aldatılmasından söz edilemeyeceği için, ancak bu sistemin araç olarak kullanılarak bir insanın aldatılması yani dolandırılması halinde bu bendin uygulanması mümkündür. Aksi halde yani sisteme girilerek bir kişi aldatılmayıp sistemden yararlanılarak çıkar sağlanmışsa bilişim suçu veya bilişim sistemi kullanılmak suretiyle hırsızlık suçunun oluşması söz konusu olacaktır.
Bilişim sisteminden maksat, verileri toplayıp, yerleştirdikten sonra bunları otomatik işlemlere tâbi tutma olanağını veren manyetik sistemlerdir. Günümüzde bilişim sistemleri ile sesli-görüntülü haberleşme, elektronik imzanın kabulü, yeni ticari ilişkiler, internet bankacılığı hizmeti ile para transferleri ve bunlar gibi pek çok yenilik toplumsal hayata girmiş, bilişim gerek iş gerekse günlük hayatta vazgeçilemeyecek kadar önemli bir noktaya ulaşmış, bilişim teknolojileri daha hızlı ve ucuz bir nitelik arz etmesi nedeniyle, klasik yöntemlere nazaran daha fazla tercih edilir duruma gelmiştir. Bu sistemlerin güvenle kullanılması, aynı anda hızlı ve kolayca birçok kişi tarafından ulaşılması ve diğer taraftaki failin kontrol imkanını azaltması nedeniyle nitelikli hal sayılmıştır.
Banka ya da kredi kurumlarının araç olarak kullanıldığından söz edilebilmesi için, dolandırıcılık fiili gerçekleştirilirken bankaların olağan faaliyetlerinden ya da bu faaliyeti yürüten süjelerden hileli araçlar kullanılarak yararlanılması veya banka ve kredi kurumlarının olağan faaliyetleri nedeniyle üretmiş oldukları maddi varlıkların suçta araç olarak kullanılarak haksız çıkarın elde edilmesi gerekir. Bankaların, ödeme aracı olarak kullanılması halinde bu fıkra uygulanamayacaktır.
Sanık V.. K..’ın çek keşidecisi olarak gözüken S. Teks. Otomotiv Gıda San. ve Tic. Ltd. Şti yetkilisi olduğu, sanık Deniz’in ise bu şirkette sekreterlik yaptığı ve muhasebe işlerine baktığı, davaya konu edilen çeki sanık Veli’nin diğer sanık Deniz’e keşide ettirdiği, daha sonra sahte bir şekilde ciranta olarak Sunay Yıldız’ın imzasını attırıp sanık Veli’nin çekleri tekrar ciro ederek katılana verdiği çeklerin ödenmemesi üzerine sanık Veli ve cirantalar hakkında yapılan icra takibinde cironun sahte olduğunun anlaşıldığı olayda,
Sanık Veli’nin S. Tekstil Oto. Gıda San ve Tic Ltd. Şirketinin yetkilisi olduğu, sanık Deniz’in diğer sanık Veli’nin şirketinde sekreterlik ile muhasebe işlerine baktığı ve sanık Veli’nin talimatıyla bir çok kez çek imzaladığı, sahte olduğu belirlenen S. Y. imzasının sanıklara ait olmadığının 24/09/2009 tarihli ekspertiz raporunda tespit edildiği, sanık Veli’nin çeklerin şirketine ait olduğunu ve kendi talimatıyla sanık Deniz tarafından imzalandığını, şirketine ait çekleri Sunay’dan geri alıp ciro ederek katılana verdiğini kabul ettiği, katılan tarafından yapılan icra takibine itiraz etmediği gibi borcuda kabul ettiği, 5237 sayılı TCK’nın 26/2. maddesi uyarınca sanık Veli’nin rızası dahilinde sanık Deniz’in çekleri imzalaması karşısında sanıklar hakkında nitelikli dolandırıcılık ve resmi belgede sahtecilik suçlarının ne suretle gerçekleştiği denetime izin verecek şekilde açıklanmadan sanıkların beraatine yerine yazılı şekilde mahkumiyetlerine karar verilmesi,
Kabule göre de;
1-Sanıklar hakkında hükmedilen adli para cezasının, taksitlendirilmesi sırasında uygulanan 5237 sayılı TCK’nın 52/4 maddesinin gösterilmemesi suretiyle, CMK’nın 232/6. maddesine aykırılık oluşturulması,
2-Ayrıntıları Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 16.12.2008 tarih ve 2008/5-146-235 sayılı kararında açıklandığı üzere; 5237 sayılı TCK’nın 55. maddesi gereğince “kazanç müsaderesinin” ancak suçun işlenmesi ile elde edilen veya suçun konusunu oluşturan ya da suçun işlenmesi için sağlanan maddi menfaatler ile bunların değerlendirilmesi veya dönüştürülmesi sonucu ortaya çıkan ekonomik kazançlar olduğu takdirde ve bu kazançların suçun mağduruna iade edilememesi halinde mümkün olup, kazanç müsaderesinin şartlarının bulunmadığının gözetilmeyerek TCK’nın 55. maddesi gereğince kazanç müsaderesine karar verilmesi,
Bozmayı gerektirmiş, sanıkların temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan hükmün bu sebepten dolayı 5320 sayılı Kanunun 8/1. maddesi gereğince uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK’nın 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, 24/11/2014 tarihinde oybirliği ile karar verildi.