YARGITAY KARARI
DAİRE : 15. Ceza Dairesi
ESAS NO : 2013/342
KARAR NO : 2014/1590
KARAR TARİHİ : 30.01.2014
Tebliğname No : 11 – 2010/335688
MAHKEMESİ : Bursa 2. Ağır Ceza Mahkemesi
TARİHİ : 11/03/2010
NUMARASI : 2009/391 (E) ve 2010/56 (K)
SUÇ : Nitelikli dolandırıcılık
Dosya incelenerek gereği düşünüldü;
Dolandırıcılık suçunun oluşabilmesi için; failin bir kimseyi, kandırabilecek nitelikte hileli davranışlarla hataya düşürüp, onun veya başkasının zararına, kendisine veya başkasına yarar sağlaması gerekmektedir. Hile nitelikli bir yalandır. Fail tarafından yapılan hileli davranış belli oranda ağır, yoğun ve ustaca olmalı, sergileniş açısından mağdurun inceleme olanağını ortadan kaldıracak nitelikte bir takım hareketler olmalıdır. Kullanılan hileli davranışlarla mağdur yanılgıya düşürülmeli ve bu yanıltma sonucu yalanlara inanan mağdur tarafından sanık veya bir başkasına haksız çıkar sağlanmalıdır. Hilenin kandırıcı nitelikte olup olmadığı olaysal olarak değerlendirilmeli, olayın özelliği, mağdurun durumu, fiille olan ilişkisi, kullanılan hilenin şekli, kullanılmışsa gizlenen veya değiştirilen belgenin nitelikleri ayrı ayrı nazara alınmalıdır.
Yaşın küçüklüğü, akıl hastalığı, akıl zayıflığı, sarhoşluk, uyuşturucu etkisinde bulunma veya bunlara benzer durumlarda bulunma dolayısıyla, fiil ve hareketlerin saikini ve sonuçlarını doğru olarak algılayamayan kişilerin dolandırılması, TCK’nın 158/1-c bendiyle ağırlaştırıcı neden kabul edilmiştir.
Algılama yeteneğinin zayıflığından yararlanmak suretiyle kişilerin aldatılması daha kolaydır. Algılama, duyu organları aracılığıyla, olay, nesne ve ilişkileri birbirinden ayırt etme demektir. Yaş küçüklüğü, akıl hastalığı, akıl zayıflığı, sarhoşluk, uyuşturucu etkisinde bulunma ya da bunlara benzer sebeplerden biriyle akla uygun biçimde davranma yeteneğinden yoksun olan kişilerin aldatılması suçun konusudur.
Mağdurda zayıf da olsa bir irade, zayıflamış bilinç var olmalıdır. Akla uygun davranma demek, belli bir olay karşısında normal insanlardan çoğunun izleyeceği davranışa uygun hareket etmek demektir. Hâkim, somut olayın mahiyetini, kişinin içerisinde yaşadığı sosyal çevreyi, gelişme derecesini, muhakeme ve fikrî becerisini göz önünde tutarak değerlendirme yapacaktır.
Algılama yeteneğinin çok zayıf olması veya hiç olmaması halinde, aldatılması gereken bir irade söz konusu olmayacağından dolandırıcılık suçundan bahsedilemeyeceğinden hırsızlık suçu söz konusu olacaktır. Ceza sorumluluğu olmayan 12 yaşını bitirmemiş çocukların ve tam akıl hastalarının yaptıkları hareketlerin anlam ve sonuçlarını bilemeyeceklerinden aldatılmalarından ve dolandırılmalarından bahsedilemez. 12 yaşını tamamlayıp 15 yaşını tamamlamayan çocukların algılama yeteneklerinin bulunup bulunmadığı araştırılarak, bulunmaması halinde eylem, hırsızlık suçunu oluşturacaktır. Fail, bilerek mağdura uyuşturucu madde vererek veya sarhoş ederek onun algılama yeteneğini azaltmış ise ve oluşturulan bu zayıflık anında mal alınmışa eylem, TCK’nın 148/3. maddesi kapsamında mefruz cebir kapsamında değerlendirileceğinden yağma suçunu oluşturacaktır.
Birlikte hareket eden sanıklardan Eyüp’ün, ticari ilişki içinde olduğu sanık Nedim’in aracılığı ile 1929 doğum tarihli katılana, ipotek verilmesi halinde alacak-borç ilişkisi içinde oldukları müteahhit-oğlu tanık M.. B..’nın borçlarından kurtulmasını sağlayabileceklerini söyleyip “ipotek vereceğine inandırarak” onu notere götürmeleri, ipotek verildiğini sandığı ortamda maliki olduğu 457 ada 3 parselde tapuda kain, ikamet edilen taşınmazının satışı hususunda sanık Eyüp’ün oğlu sanık Selahattin’in yetki veren 18/04/2006 tarihli vekaletname ile doha sonra “eksik hususlar tamamlanacak” yalanıyla tekrar aynı noterliğe götürülüp bu kez de satıştan hasıl olacak konut kredisi miktarının katılanın banka hesabından çekebilme yetkisi de veren 08/05/2006 tarihli vekaletnameyi düzenlettirmelerini müteakip bu vekaletnameler kullanılarak anılan taşınmazın 08/05/2006 tarihinde sanık Eyüp’ün muhasebeciliğini yapan ve onun adına konut kredisi çekilen sanık Mustafa’ya resmi senetle tapuda satışının (ipotekli) yapılması aynı gün sanık Mustafa’nın ipoteğe bağlı olarak hakettiği konut kredisi miktarının, katılanın vekili tarafından açılan hesabına aktarılan paranın vekil-sanık Selahattin tarafından çekilip Uludağ Üniversitesi Psikiyatri Ana Bilim Dalı’nın 18/06/2009 tarihli sağlık kurulu raporuna göre yukarıda belirtilen vekaletnamelerin tanzim tarihinde “vekaletname içeriklerindeki yetkileri verme yetisine sahip olmadığı kanaati bildirilen” katılana verilmemesi bu suretle haksız yarar sağlanması eylemlerinin “nitelikli dolandırıcılık” suçunu oluşturduğu iddia edilen somut olayda;
Gerçeğin kuşkuya yer bırakmayacak biçimde belirlenebilmesi amacına yönelik olarak; soruşturma aşamasında uzman dr. Ferda S. tarafından düzenlenen 12/09/2008 tarihli rapor içeriği ile 18/06/2009 tarihli Uludağ Üniversitesi Sağlık Kurulu tarafından tanzim edilen rapor içeriği arasında var olan çelişkinin Adli Tıp İhtisas Dairesi’nden alınacak bir raporla usulünce giderilmeye çalışılması, sanık Eyüp’ün 14/04/2009 tarihli savcılık ifadesinde “…. satış sırasında katılanın eşi ve oğlu da yanındaydı…” şeklindeki anlatımı karşısında Noter ve tapu işlemleri sırasında işlemleri yapanlar dinlenerek bu hususun araştırılması, katılan tarafça açılmış tapu iptaline ilişkin hukuk davası bulunup bulunmadığının yeniden sorulması, var ise dosyanın getirtilip incelenmesi toplanan deliller birlikte değerlendirilerek varılacak sonuca göre sanıkların hukuki durumlarının takdir ve tayini gerekirken yazılı şekilde karar verilmesi,
Bozmayı gerektirmiş, katılan vekilinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan hükmün bu sebeplerden dolayı 5320 sayılı Kanunun 8/1. maddesi gereğince uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK’nın 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, 30/01/2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.