Yargıtay Kararı 15. Ceza Dairesi 2013/3039 E. 2014/18909 K. 17.11.2014 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 15. Ceza Dairesi
ESAS NO : 2013/3039
KARAR NO : 2014/18909
KARAR TARİHİ : 17.11.2014

Tebliğname No : 15 – 2011/285664
MAHKEMESİ : Konya 1. Ağır Ceza Mahkemesi
TARİHİ : 24/05/2011
NUMARASI : 2010/285 (E) ve 2011/228 (K)
SUÇ : Resmi belgede sahtecilik, nitelikli dolandırıcılık

Dosya incelenerek gereği düşünüldü;
Dolandırıcılık suçunun oluşabilmesi için; failin bir kimseyi, kandırabilecek nitelikte hileli davranışlarla hataya düşürüp, onun veya başkasının zararına, kendisine veya başkasına yarar sağlaması gerekmektedir. Hile nitelikli bir yalandır. Fail tarafından yapılan hileli davranış belli oranda ağır, yoğun ve ustaca olmalı, sergileniş açısından mağdurun inceleme olanağını ortadan kaldıracak nitelikte bir takım hareketler olmalıdır. Kullanılan hileli davranışlarla mağdur yanılgıya düşürülmeli ve bu yanıltma sonucu yalanlara inanan mağdur tarafından sanık veya bir başkasına haksız çıkar sağlanmalıdır. Hilenin kandırıcı nitelikte olup olmadığı olaysal olarak değerlendirilmeli, olayın özelliği, fiille olan ilişkisi, mağdurun durumu, kullanılmışsa gizlenen veya değiştirilen belgenin nitelikleri ayrı ayrı nazara alınmalıdır.
Bilişim sistemlerinin, banka veya kredi kurumlarının araç olarak kullanılması suretiyle dolandırıcılık suçu, TCK’nın 158/1-f maddesinde düzenlenmiştir. Maddenin gerekçesinde de;“Dolandırıcılık suçunun, bilişim sistemlerinin, banka veya kredi kurumlarının araç olarak kullanılması suretiyle işlenmesi de, birinci fıkranın (f) bendinde bu suçun bir nitelikli unsuru olarak kabul edilmiştir. Bilişim sistemlerinin, banka veya kredi kurumlarının, özellikle bu kurum ve kuruluşları temsil edenlerin, kurum ve kuruluşları adına hareket eden kişilerin, başkalarını kolaylıkla aldatabilmeleri bir güven kurumu olan bu kuruma güvenin sarsılması bu kurumların araç olarak kullanılması suretiyle dolandırıcılık suçunu, nitelikli hâl saymıştır. Bilişim sisteminin aldatılmasından söz edilemeyeceği için, ancak bu sistemin araç olarak kullanılarak bir insanın aldatılması yani dolandırılması halinde bu bendin uygulanması mümkündür. Aksi halde yani sisteme girilerek bir kişi aldatılmayıp sistemden yararlanılarak çıkar sağlanmışsa bilişim suçu veya bilişim sistemi kullanılmak suretiyle hırsızlık suçunun oluşması söz konusu olacaktır. Bilişim sisteminden maksat,verileri toplayıp,yerleştirdikten sonra bunları otomatik işlemlere tâbi tutma olanağını veren manyetik sistemlerdir. Günümüzde bilişim sistemleri ile sesli-görüntülü haberleşme, elektronik imzanın kabulü,yeni ticari ilişkiler, internet bankacılığı hizmeti ile para transferleri ve bunlar gibi pek çok yenilik toplumsal hayata girmiş, bilişim gerek iş gerekse günlük hayatta vazgeçilemeyecek kadar önemli bir noktaya ulaşmış, bilişim teknolojileri daha hızlı ve ucuz bir nitelik arz etmesi nedeniyle, klasik yöntemlere nazaran daha fazla tercih edilir duruma gelmiştir. Bu sistemlerin güvenle kullanılması, aynı anda hızlı ve kolayca birçok kişi tarafından ulaşılması ve diğer taraftaki failin kontrol imkanını azaltması nedeniyle nitelikli hal sayılmıştır. Banka ya da kredi kurumlarının araç olarak kullanıldığından söz edilebilmesi için,dolandırıcılık fiili gerçekleştirilirken bankaların olağan faaliyetlerinden ya da bu faaliyeti yürüten sujelerden hileli araçlar kullanılarak yararlanılması veya banka ve kredi kurumlarının olağan faaliyetleri nedeniyle üretmiş oldukları maddi varlıkların suçta araç olarak kullanılarak haksız çıkarın elde edilmesi gerekir. Bankaların, ödeme aracı olarak kullanılması halinde bu fıkra uygulanamayacaktır.
Sanığın, Konya’da inşaat malzemeleri satışı ile uğraşan katılanın telefonunu internetten bularak katılanı aradığı ve çek karşılığı mal almak istediğini söyledikten sonra katılanın yanına gelerek, aldığı inşaat malzemesi karşılığında suça konu sahte çeki verdiği, katılanın da, çeki borcu için başka bir yerde kullandıktan sonra sahte olduğunun ortaya çıktığı, sanığa durumun haber verildiği, sanığın, katılanı sürekli oyalayarak ortadan kaybolduğu, yapılan araştırmada sanığın katılana ait olan ve satışa sunduğu mallarla birlikte yakalandığı, böylece sanığın, çalıntı çeki ciro edip kullanmak suretiyle haksız menfaat temin ederek nitelikli dolandırıcılık ve resmi belgede sahtecilik suçlarını işlediğinin iddia edildiği olayda,
1-Gerçeğin kuşkuya yer vermeyecek şekilde ortaya çıkarılması açısından, suça konu çekin ikiz çek niteliğinde ve sahte olduğu iddia edilmekle, öncelikle ilgili bankaya yazı yazılarak çekin gerçekte sahte olup olmadığı, çekin orjinalinin nerde olduğunun sorulması, sanığın, çekin aldığı mal karşılığında Konya ilinde bulunan M.. Y.. isimli kişiden aldığını belirtmekle ve bu kişinin adresinin de, O. Y. Mahallesi, T. D. Yolu- Konya adresinde oturan S. Ç. tarafından bilindiğini belirtmekle, adı geçen kişilerin araştırılarak tanık sıfatıyla ifadelerinin alınması, çekin, sanığa ve katılana verilmesi ile ilgilerinin olup olmadığı, çekteki yazı ve imzaların kendilerine ait olup olmadığı, çekin, sanıktan alınan bir mal karşılığında sanığa verilip verilmediği hususlarında bilgilerinin alınması, sanık ve mal sattığını söylenen M.. Y.. isimli kişiye ait işyeri kayıtları, defter, irsaliye, fatura ve diğer kayıtların getirtilerek, sanıkla adı geçen kişi arasında bir alışveriş olup olmadığı ve suça konu çekin böyle bir alışveriş karşılığında sanığa verilip verilmediğinin kesin olarak belirlenmesi, söz konusu kayıtların onaylı suretlerinin dosyaya konulması, çek üzerinde herhangi bir kriminal inceleme yapılmadığı dikkate alınarak, sanık, katılan Bayram ve keşideci şirket yetkilileri ile tespit edilmesi halinde M.. Y.. isimli kişinin yazı ve imza örneklerinin alınarak, suça konu çek aslı ve mukayeseye elverişli belge asıllarıyla birlikte kiriminale gönderilerek çekin sahte olup olmadığı, yazı ve imzaların kime ait olduğunun kesin olarak belirlenmesi, ayrıca resmi belgede sahtecilik suçuna konu teşkil eden çekin aslının dosyaya getirtilerek, yapılan sahtecilikte aldatma yeteneğinin bulunup bulunmadığının takdir ve tayininin hakime ait olduğu da dikkate alınarak, söz konusu çekin mahkeme heyeti tarafından incelenip özelliklerinin zapta geçirilmesi, bu şekilde, sahtecilikte aldatma kabiliyeti bulunup bulunmadığının tespiti ile bütün delillerin toplanmasından sonra sonucuna göre sanığın hukuki durumunun tayin ve takdirinin gerektiği gözetilmeden eksik inceleme ve yetersiz gerekçe ile hüküm tesisi,
2-Resmi belgede sahtecilik suçundan verilen hüküm açısından kabule göre de; Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 03.02.2009 tarih ve 2008/ 11-250 Esas, 2009/13 Karar sayılı kararında da kabul edildiği gibi, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmesinde mahkemece kanaat verici basit bir araştırma ile belirlenecek maddi zararların esas alınması, manevi zararların bu kapsama dahil edilmemesi gerektiği, olayda katılanın tazminat talebi olmadığı gibi, dosya içerisindeki bilgi ve belgelerin incelenmesinde sanığa yüklenen sahtecilik suçundan doğan herhangi bir maddi zararının bulunmadığı da gözetilerek, suç tarihinden önce kesinleşen sabıkası bulunmayan sanığa, mahkumiyet kararı verilmesi halinde CMK’nın 231. maddesinin uygulanmasını isteyip istemediği sorulduktan sonra, 5271 sayılı CMK’nın 231. maddesinin 6. fıkrasının (b) bendinde belirtilen “sanığın kişilik özellikleri ile duruşmadaki tutum ve davranışları göz önünde bulundurularak yeniden suç işlemeyeceği hususunda kanaate varılması” koşulunun oluşup oluşmadığı hususu değerlendirilerek sonucuna göre sanığın hukuki durumunun belirlenmesi gerekirken, zararın giderilmediği biçimindeki yasal olmayan gerekçe ile hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına yer olmadığına karar verilmesi,
3-Her iki suçtan verilen hüküm açısından; 5237 sayılı TCK’nın 53. maddesinin 1. fıkrasının c bendinde yer alan haklardan, sadece kendi alt soyu üzerindeki velayet, vesayet ve kayyımlığa ait bir hizmetten bulunmaktan yoksun bırakılmaya ilişkin hak yoksunluğunun aynı maddenin 3. fıkrasına göre koşullu salıverilme tarihinden itibaren uygulanmayacağı gözetilmeden, alt soyu dışındaki kişileri de kapsayacak şekilde 53/1-c maddesi gereğince güvenlik tedbirlerinin uygulanmasına hükmedilmesi,
Bozmayı gerektirmiş, sanığın temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan, hükümlerin bu nedenlerle, 5320 sayılı Kanunun 8/1. maddesi gereğince uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK’un 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, 17/11/2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.