Yargıtay Kararı 15. Ceza Dairesi 2013/3014 E. 2014/19164 K. 18.11.2014 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 15. Ceza Dairesi
ESAS NO : 2013/3014
KARAR NO : 2014/19164
KARAR TARİHİ : 18.11.2014

Tebliğname No : 15 – 2011/280027
MAHKEMESİ : Ceyhan 2. Asliye Ceza Mahkemesi
TARİHİ : 28/11/2008
NUMARASI : 2008/213 (E) ve 2008/420 (K)
SUÇ : Dolandırıcılık

Dosya incelenerek gereği düşünüldü;
Dolandırıcılık suçunun oluşabilmesi için; failin bir kimseyi kandırabilecek nitelikte hileli davranışlarla hataya düşürüp onun veya başkasının zararına, kendisine veya başkasına yarar sağlaması gerekmektedir. Hile nitelikli bir yalandır. Fail tarafından yapılan hileli davranış belli oranda ağır, yoğun ve ustaca olmalı, sergileniş açısından mağdurun inceleme olanağını ortadan kaldıracak nitelikte bir takım hareketler olmalıdır. Kullanılan hileli davranışlarla mağdur yanılgıya düşürülmeli ve bu yanıltma sonucu yalanlara inanan mağdur tarafından sanık veya bir başkasına haksız çıkar sağlanmalıdır. Hilenin kandırıcı nitelikte olup olmadığı olaysal olarak değerlendirilmeli, olayın özelliği, fiille olan ilişkisi, mağdurun durumu, kullanılmışsa gizlenen veya değiştirilen belgenin nitelikleri ayrı ayrı nazara alınmalıdır.
Somut olayda; katılanın köylüsü olan sanığın, borcu olan 3.000 TL’yi ödemek için katılanı arayarak Ceyhan’a çağırdığı, katılan ile sanığın bir parkta buluştukları ve sanığın katılana para bulamadığını, bunun yerine tohum vereceğini söylediği, bunun üzerine tohum almak amacıyla birlikte T. Gübre fabrikasına gittikleri, sanığın güven sağlamak amacıyla iki adet kamyonu da beraberinde getirdiği, katılana muhasebeci ile konuşacağını, kendisinin dışarıda beklemesini söyleyip, tohum bedeli olarak 8.500 TL daha istediği, katılanın bu parayı sanığa vermesinden sonra sanığın muhasebeciyle görüşmek üzere odaya girdiği, bir süre sonra yanında fabrikanın muhasebecisi ile çıkarak bankaya gelen parayı çekmek üzere çarşıya gideceklerini beyan edip fabrikadan ayrıldıkları, çarşı merkezinde sanığın, kimliğinin fotokopisini çektireceğini söyleyerek muhasebecinin yanından ayrıldığı ve geri dönmediği, katılanın sanığı cep telefonundan defalarca aramasına rağmen ulaşamadığı anlaşılmakla; eylemin dolandırıcılık suçunu oluşturduğuna yönelik kabulde bir isabetsizlik görülmemiştir.
Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin kovuşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya kapsamına göre, sanığın yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddine, ancak;
Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 06.10.2009 tarih ve 8-124-224 sayılı kararında açıkça belirlendiği gibi, temel cezanın belirlenmesinde hakim somut olayda TCK’nın 61/1. maddesini gözönünde bulundurarak işlenen suçun kanuni tanımında öngörülen cezanın alt ve üst sınırları arasında temel cezayı belirlerken aynı kanunun 3/1. maddesi uyarınca hüküm ile işlenen fiil arasında “orantı” bulunmasını gözetmek durumundadır. Hakimin temel cezayı belirlerken dayandığı gerekçenin yasal ve yeterli olması denetime izin verecek şekilde açıkça gösterilmesi gereklidir.
Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; kullanılan gerekçenin TCK’nın 61. maddesi anlamında yasal ve buna bağlı olarak alt sınırdan uzaklaşarak ceza tayin edilmesi doğru bir uygulama olarak kabul edilebilir ise de; suça konu değer gözetildiğinde alt sınırı 1 yıl olan bir suçun temel cezasının 4 yıl hapis ve 1.000 gün adli para cezası olarak belirlenmiş olması orantılılık ilkesi ile bağdaşmadığından, takdir hakkının hak ve nesafet kuralları sınırlarını aşar şekilde kullanılması suretiyle ceza tayini,
Bozmayı gerektirmiş, sanığın temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan, hükmün bu sebepten dolayı 5320 sayılı Kanun’un 8/1. maddesi gereğince uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK’nın 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, 18/11/2014 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.