Yargıtay Kararı 15. Ceza Dairesi 2013/30031 E. 2014/19711 K. 25.11.2014 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 15. Ceza Dairesi
ESAS NO : 2013/30031
KARAR NO : 2014/19711
KARAR TARİHİ : 25.11.2014

Tebliğname No : 15 – 2013/331453
MAHKEMESİ : İstanbul 55. Asliye Ceza Mahkemesi
TARİHİ : 18/03/2011
NUMARASI : 2010/156 (E) ve 2011/190 (K)
SUÇ : Mala zarar verme, hakaret

Dosya incelenerek gereği düşünüldü;
Mala zarar verme suçu başkasının mülkiyetinde bulunan taşınır veya taşınmaz malın kısmen veya tamamen yıkılması, tahrip edilmesi, yok edilmesi, bozulması kullanılamaz hâle getirilmesi veya kirletilmesiyle oluşur. Bu bakımdan söz konusu suç, seçimlik hareketli bir suçtur. Yıkma yalnızca taşınmazlar için söz konusudur. Taşınmazın önceki kullanış biçimine uygun olarak bir daha kullanılamaz duruma getirilmesini ifade eder. Yok etme suça konu şeyin maddî varlığını ortadan kaldırmaktır. Bozma suça konu şeyin amacına uygun olarak kullanılması olanağını ortadan kaldırmaktır. Kirletme başkasının binasının duvarına yazı yazmak, resim yapmak, afiş ve ilân yapıştırmak şeklinde gerçekleştirilmektedir.
Hakaret suçunun oluşabilmesi için, bir kimseye onur, şeref ve saygınlığını incitecek ölçüde, somut bir fiil veya olgu isnat etmek ya da yakıştırmalarda bulunmak ya da sövmek gerekmektedir. Kişiye isnat edilen somut fiil veya olgunun gerçek olup olmamasının bir önemi yoktur. İsnadın ispatı konusu ayrıdır. Somut bir fiil ve olgu isnat etmek; mağdurun onur şeref ve saygınlığını incitecek nitelikte olacaktır. Mağdura yüklenen fiil ve olgunun belirli olması şarttır. Fiilin somut sayılabilmesi için, şahsa, şekle, konuya, yere ve zamana ilişkin unsurlar gösterilmiş olmalıdır. Bu unsurların tamamının birlikte söylenmesi şart değildir. Sözlerin isnat edilen fiilî belirleyecek açıklıkta olması yeterlidir. Çoğu zaman isnat edilen fiil ve olgunun, hangi zaman ve yerde meydana geldiğinin belirtilmesi, onur ve saygınlığı incitecek niteliği tespit için yeterli olmaktadır. Tarafların sosyal durumları, sözlerin söylendiği yer ve söyleniş şekli, söylenmeden önceki olaylar nazara alınarak suç vasfı tayin olunmalıdır.
Hakaretin kişiyi küçük düşürmeye yönelik olması gerekir. Kişiye onu toplum nazarında küçük düşürmek amaçlı belli bir siyasi kanaatin isnat edilmesi hâlinde de suç oluşacaktır. Bir kişiye yönelik sözlerin veya yapılan davranışın o kişiyi küçük düşürücü nitelikte olup olmadığını tayin ederken, topluma hâkim olan anlayışlar, örf ve adetler göz önünde bulundurulmalıdır.
Hakaret huzurda işlenebileceği gibi, gıyapta da işlenebilir. Gıyapta hakaretin cezalandırılabilmesi için, mağdurun yokluğunda en az ikiden fazla kişilerle ihtilat edilerek yani en az üç kişinin hakaret sözünü öğrenmiş olması kaydıyla hakaretin yapılması şarttır. Mağdur bu sayıya dâhil değildir. Mağdurun hazır olması halinde gıyapta hakaret den bahsedilemez. Kendileriyle ihtilat edilen kişilerin bir arada bulunmaları ve hakaret sözünü aynı anda öğrenmelerine gerek yoktur. İhtilat aktarma suretiyle gerçekleşmişse hakaret sözlerinin aynı ya da benzer olması aranmalıdır. Fail, sözlerini ikiden fazla kişiye söylemekte ya da daha çok kişinin duyabileceği bir yerde konuşmakta ve sözleri başkaları tarafından duyulabilmekte, failde bu durumun bilincinde ise ihtilat oluşmuştur.
Suçun alenen işlenmesi, nitelikli hâl kabul edilmiştir. Aleniyet, belirsiz sayıda kişilerin hakaret oluşturan sözü duymalarına olanak sağlamak suretiyle suçun işlenmesini ifade eder. Failin, hakaret oluşturan sözün duyulması olanağını yaratmış olması yeterlidir. Söylenen sözün fiilen duyulmuş olup olmaması önemli değildir.
Somut olayda; sanık ile katılanın kardeş oldukları ve babalarından kalan ev meselesinden dolayı aralarında husumet bulunduğu, olay günü bu nedenle tartıştıkları sırada sanığın katılana hitaben “o…pu” diyerek hakaret ettiği ve katılana ait evin camını kırdığı anlaşılmakla; sanığın eylemlerinin hakaret ve mala zarar verme suçlarını oluşturduğuna yönelik kabulde bir isabetsizlik görülmemiştir.
Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin kovuşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya kapsamına göre, sanığın yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddine, ancak;
1- Sanık ile katılanın ayrı konutlarda yaşayan kardeş olmaları sebebiyle, mala zarar verme suçundan kurulan hükümde TCK’nın 167/2. maddesi gereğince cezada indirim yapılması gerektiğinin gözetilmemesi,
2- Mala zarar verme suçundan kurulan hükümde, belirlenen temel ceza üzerinden TCK’nın 62. maddesi gereğince 1/6 oranında indirim yapılması sırasında, sonuç cezanın 3 ay 10 gün hapis yerine, hesap hatası sonucu 3 ay 15 gün hapis olarak belirlenmesi suretiyle sanık hakkında fazla ceza tayini,
3- Ayrıntıları Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 03.02.2009 tarih ve 2008/250-13 sayılı kararında da vurgulandığı üzere, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına ilişkin 5271 sayılı CMK’nın 231/6-c madde ve bendinde işaret olunan zarar kavramının, kanaat verici basit bir araştırma ile belirlenebilir, ölçülebilir maddi zararlara ilişkin olduğu, manevi zararların bu kapsama dâhil edilmemesi gerektiği, zarar koşulunun ancak zarar suçlarında dikkate alınması gereken bir unsur olduğu, hakaret suçunun işlenmesi ile oluşmuş somut bir zarardan söz edilemeyeceği gözetilmeden ve suç tarihi itibariyle kasıtlı suçtan mahkûmiyeti bulunmayan sanık hakkında, 5271 sayılı CMK’nın 231. maddesinin 6. fıkrasının (b) bendinde belirtilen “kişilik özellikleri ile duruşmadaki tutum ve davranışları göz önünde bulundurularak yeniden suç işlemeyeceği hususunda kanaate varılması” koşulunun oluşup oluşmadığı hususu değerlendirilerek, sonucuna göre sanığın hukuki durumunun belirlenmesi gerekirken, “Verilen zarar karşılanmadığından…” biçimindeki yasal ve yeterli olmayan gerekçe ile hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına yer olmadığına karar verilmesi,
4- Sanık hakkında hükmolunan cezaların ertelenmesi sırasında, TCK’nın 51/3. maddesi gereğince denetim süresi 1 yıl olarak belirlendiği halde, “Üç yıl içinde kasıtlı bir suç işlemesi durumunda bu cezanın da yerine getirileceği uyarısı yapılmasına (yapıldı),” şeklinde ihtar yapılmak suretiyle denetim süresine ilişkin çelişki yaratılması,
Bozmayı gerektirmiş, sanığın temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan, hükümlerin bu sebeplerden dolayı 5320 sayılı Kanun’un 8/1. maddesi gereğince uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK’nın 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, 25/11/2014 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.