YARGITAY KARARI
DAİRE : 15. Ceza Dairesi
ESAS NO : 2013/2832
KARAR NO : 2014/18973
KARAR TARİHİ : 17.11.2014
Tebliğname No : 11 – 2011/125474
MAHKEMESİ : Ankara 19. Asliye Ceza Mahkemesi
TARİHİ : 23/12/2010
NUMARASI : 2010/218 (E) ve 2010/1393 (K)
SUÇ : Dolandırıcılık
Dosya incelenerek gereği düşünüldü;
Dolandırıcılık suçunun oluşabilmesi için; failin bir kimseyi, kandırabilecek nitelikte hileli davranışlarla hataya düşürüp, onun veya başkasının zararına, kendisine veya başkasına yarar sağlaması gerekmektedir. Hile nitelikli bir yalandır. Fail tarafından yapılan hileli davranış belli oranda ağır, yoğun ve ustaca olmalı, sergileniş açısından mağdurun inceleme olanağını ortadan kaldıracak nitelikte bir takım hareketler olmalıdır. Kullanılan hileli davranışlarla mağdur yanılgıya düşürülmeli ve bu yanıltma sonucu yalanlara inanan mağdur tarafından sanık veya bir başkasına haksız çıkar sağlanmalıdır. Hilenin kandırıcı nitelikte olup olmadığı olaysal olarak değerlendirilmeli, olayın özelliği, fiille olan ilişkisi, mağdurun durumu, kullanılmışsa gizlenen veya değiştirilen belgenin nitelikleri ayrı ayrı nazara alınmalıdır.
K. Eczanesinin sahibi olan sanık C.. U.. ile şikâyetçi Ş.bank TAŞ Personeli Sosyal Sigorta Sandığı vakfı arasında yapılan sözleşme gereğince, vakıf mensuplarına eczane tarafından verilen ilaçların bedellerinin anılan vakıfça ödendiği, suç tarihinde 682 reçete üzerinde değişiklik yapılarak kutu adedinin artırılması, ilaç eklenmesi yoluyla, ilaç kupürlerinin sanık tarafından dışarıdan temin edilmesi sonucunda belirtilen ilaç miktarlarının fiziki olarak eczane stoklarına girmemesine rağmen vakıftan haksız yere 64.679,83 TL menfaat temin edildiği anlaşıldığından, sanığın eyleminin dolandırıcılık suçunu oluşturduğuna dair mahkemenin kabulünde bir isabetsizlik görülmemiştir.
Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin kovuşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya kapsamına göre, yerinde görülmeyen diğer temyiz itirazlarının reddine, ancak;
Sanığın adli sicil kaydında yer alan ilamın, 3167 sayılı Kanun’un 13/1. maddesinde öngörülen karşılıksız çek keşide etme suçundan verilen mahkûmiyet hükmüne ilişkin olması ve 5941 sayılı Kanun’un 03.02.2012 tarih ve 6273 sayılı Kanun ile değişik 5. maddesinde öngörülen yaptırımın idari yaptırıma dönüşmesi nedeniyle kasıtlı bir suçtan mahkûmiyetinin bulunduğundan söz edilemeyeceğinin anlaşılması karşısında; ayrıntıları Ceza Genel Kurulu’nun, 18.09.2012 tarih ve 2012/2-168-1776 sayılı kararında da vurgulandığı üzere; koşullu bir düşme nedeni oluşturan hükmün açıklanmasının geri bırakılması kurumunun, mahkûmiyet, suç niteliği ve ceza miktarına ilişkin objektif koşulların varlığı halinde, cezanın kişiselleştirilmesine ilişkin olan, seçenek yaptırıma veya tedbire çevirme ya da erteleme hükümlerinden önce ve 6008 sayılı Kanun ile yapılan değişiklikten önce re’sen, bu değişiklikten sonra ise, sanığın hükmün açıklanmasının geri bırakılmasını kabul etmesi halinde mahkemece değerlendirilerek, uygulanması yönünde kanaate ulaşıldığı takdirde, hiçbir isteme bağlı olmaksızın öncelikle uygulanması gerektiğinden, sanık hakkında, adli sicil kaydının bulunduğundan bahisle yasal ve yeterli olmayan gerekçeyle CMK’nın 231. maddesinde yer alan hükmün açıklanmasının geri bırakılmasının uygulanmasına yer olmadığına karar verilmesi,
Bozmayı gerektirmiş, sanık müdafiinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan, hükmün bu nedenlerle, 5320 sayılı Kanun’un 8/1. maddesine istinaden uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK’nın 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, 17.11.2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.