Yargıtay Kararı 15. Ceza Dairesi 2013/2705 E. 2014/18827 K. 13.11.2014 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 15. Ceza Dairesi
ESAS NO : 2013/2705
KARAR NO : 2014/18827
KARAR TARİHİ : 13.11.2014

Tebliğname No : 11 – 2011/30439
MAHKEMESİ : Denizli 7. Asliye Ceza Mahkemesi
TARİHİ : 05/02/2010
NUMARASI : 2009/109 (E) ve 2010/56 (K)
SUÇ : Dolandırıcılık

Dosya incelenerek gereği düşünüldü;
Dolandırıcılık suçunun oluşabilmesi için; failin bir kimseyi, kandırabilecek nitelikte hileli davranışlarla hataya düşürüp, onun veya başkasının zararına, kendisine veya başkasına yarar sağlaması gerekmektedir.
Hile nitelikli bir yalandır. Fail tarafından yapılan hileli davranış belli oranda ağır, yoğun ve ustaca olmalı,sergileniş açısından mağdurun inceleme olanağını ortadan kaldıracak nitelikte bir takım hareketler olmalıdır. Kullanılan hileli davranışlarla mağdur yanılgıya düşürülmeli ve bu yanıltma sonucu yalanlara inanan mağdur tarafından sanık veya bir başkasına haksız çıkar sağlanmalıdır.
Hilenin kandırıcı nitelikte olup olmadığı olaysal olarak değerlendirilmeli,olayın özelliği,fiille olan ilişkisi,mağdurun durumu, kullanılmışsa gizlenen veya değiştirilen belgenin nitelikleri ayrı ayrı nazara alınmalıdır.
Şahin isminde kim olduğu bilinmeyen bir şahsın şikayetçileri arayarak elinde bulunan altınları ucuz fiyata satmak istediğini söylemesi üzerine, şikayetçilerin Alanya’dan Denizli’ye gidip Şahin isimli şahısla buluştukları, yanlarına gelen ve daha sonra şikayetçiler tarafından fotoğraflarından teşhis edilen sanık H.. K..’ın yanında getirdiği torbayı açarak içerisindeki altınları gösterdiği şikayetçilerin, kendi elleri ile üç adet altın alıp 500,00 TL para ödedikleri, numune altınları Alanya’da kuyumculara gösterip Reşat altını olduklarını öğrenince daha fazla altını satın almak için tekrar Denizli’ye gittikleri, kendisini sanık H.. K..’ın oğlu olarak tanıtan Mehmet isimli bir şahsın şikayetçileri götürdüğü parkta sanığın, şikayetçilerden 35.000,00 TL parayı alıp içerisinde altın görünümünde değersiz metaller bulunan poşeti verip parayı alarak ortadan kaybolduğu somut olayda; sanığın olayla bir ilgisinin bulunmadığına, yaşlı ve kalp hastası olması nedeni ile anlatıldığı gibi olay yerinden kaçamayacağına yönelik beyanı ile sanık ile yüzleşmeyen şikayetçilerin sanığı fotoğraflarından teşhis ettiklerine yönelik istinabe ile alınan ifadelerden başka bir delilin bulunmadığı da gözetilerek; sanığın yanında oldukları bilinen fakat, kim oldukları tespit edilmeyen şahıslar hakkındaki dosyaların akıbeti araştırılıp, şikayetçilerin bu şahıslara ait olduğunu söyledikleri telefon numaralarına ait iletişimin tespiti kayıtları da getirtilerek, suça konu telefon hatlarını kullanan şahsıların kimler olduğunun, bu şahısların sanık ile bir bağlantıların bulunup bulunmadığının araştırılmasından sonra sanığın hukuki durumunun tayin ve tespiti gerekirken eksik inceleme ile yazılı şekilde hüküm kurulması,
Kabule göre de;
Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 2007/10-108 E., 2007/152 K. sayılı ilamında da belirtildiği gibi yasa koyucunun ayrıca adli para cezası öngördüğü suçlarda, hapis cezasının alt sınırdan tayini halinde mutlak surette adli para cezasının da alt sınırdan tayini gerektiği yönünde bir zorunluluk bulunmamasına rağmen, yeterli ve yasal gerekçe gösterilmeksizin adli para cezasının alt sınırın üzerinde 120 tam gün olarak tayin edilmesi;
Sanığın, aynı suç işleme kararının icrası kapsamında birden çok mağdura karşı gerçekleştirdiği eylemi nedeni ile hakkında TCK’nın 43. maddesinin uygulanmaması suretiyle eksik ceza tayini,
5237 sayılı TCK’nın 52/4 maddesine göre para cezasının yirmi eşit taksitle ödenmesine karar verilmesine rağmen, taksit aralığının açık bir şekilde gösterilmemiş olması,
Bozmayı gerektirmiş, sanık müdafiinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan hükmün bu sebepten dolayı 5320 sayılı Kanunun 8/1. maddesi gereğince uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK’nın 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, 13.11.2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.