YARGITAY KARARI
DAİRE : 15. Ceza Dairesi
ESAS NO : 2013/2704
KARAR NO : 2014/18541
KARAR TARİHİ : 11.11.2014
Tebliğname No : 11 – 2011/30413
MAHKEMESİ : İzmir 5. Ağır Ceza Mahkemesi
TARİHİ : 05/05/2010
NUMARASI : 2009/297 (E) ve 2010/84 (K)
SUÇ : Nitelikli dolandırıcılık
Dosya incelenerek gereği düşünüldü;
Dolandırıcılık suçunun oluşabilmesi için; Failin bir kimseyi, kandırabilecek nitelikte hileli davranışlarla hataya düşürüp, onun veya başkasının zararına, kendisine veya başkasına yarar sağlaması gerekmektedir. Hile nitelikli bir yalandır. Fail tarafından yapılan hileli davranış belli oranda ağır, yoğun ve ustaca olmalı,sergileniş açısından mağdurun inceleme olanağını ortadan kaldıracak nitelikte bir takım hareketler olmalıdır. Kullanılan hileli davranışlarla mağdur yanılgıya düşürülmeli ve bu yanıltma sonucu yalanlara inanan mağdur tarafından sanık veya bir başkasına haksız çıkar sağlanmalıdır. Hilenin kandırıcı nitelikte olup olmadığı olaysal olarak değerlendirilmeli, olayın özelliği, fiille olan ilişkisi, mağdurun durumu, kullanılmışsa gizlenen veya değiştirilen belgenin nitelikleri ayrı ayrı nazara alınmalıdır.
5237 sayılı TCK’nın 158/1-i bendinde serbest meslek sahibi kişiler tarafından mesleklerinden dolayı kendilerine duyulan güvenin kötüye kullanılması suretiyle işlenmesi hali nitelikli dolandırıcılık olarak kabul edilmiş,193 sayılı Gelir Vergisi Kanunu’nun 65/2 maddesinde serbest meslek faaliyeti sermayeden ziyade şahsi mesaiye ilmi veya mesleki bilgiye veya ihtisasa dayanan ve ticari mahiyette olmayan işlerin işverene tabi olmaksızın şahsi sorumluluk altında kendi nam ve hesabına yapılmasıdır” şeklinde tanımlanmış, aynı kanunun 66. maddesi ise “serbest meslek faaliyetini mutat meslek halinde ifa edenler serbest meslek erbabıdır” denilmiştir. Aynı yasanın 37. maddesinin 4. bendinde ise, gayrimenkullerin alım, satım ve inşa işleriyle uğraşanların bu işlerinden doğan kazançların bu kanunun uygulanmasında ticari kazanç sayılacağı belirtilmiştir. Kanunda kendi nam ve hesabına mesleğin gerektirdiği etik kurallara uygun olarak çalışması gereken kişilerin toplumda kendilerine duyulan güveni kötüye kullanmak suretiyle dolandırıcılık suçunu işlemeleri hali nitelikli dolandırıcılık olarak düzenlenmiş ise de, bu bendin uygulanabilmesi için failin serbest meslek mensubu olması ve dolandırıcılık suçunu da mesleği gereği kendisine duyulan güveni kötüye kullanmak suretiyle işlemesi gerekir.
Sanığın iş takibi faaliyetinden dolayı vergi mükellefi olarak Vergi Dairesi’nde kaydının bulunduğu, serbest meslek erbabı olarak faaliyet gösterdiği ve iş takip danışmanlık bürosu çalıştırdığı, aynı zamanda internet ortamında da yaptığı işe ilişkin olarak site kullandığı ve buradan ilan yaptığı, katılan A. S.’nin de eşinin isteğe bağlı sigorta konusunda sonradan çıkan yasal düzenlemelerden istifade edip edemeyeceği hususunda sanığa danıştığı, katılan Ali’nin eşinin bu düzenlemeden aslında yararlanamayacağı kanısında olmasına rağmen sanıkla konuştuktan sonra kanaatinin değiştiği, zira sanığın “memurlar anlamaz, bu işin püf noktasını biz biliriz, bu bizim işimiz” diyerek A. S.’ye ikna ettiği, hatta yaptığı görüşmeler sırasında % 500 emekli olacaklarını söyleyip garanti verdiği ve buna karşılık katılandan 6000 TL para istediği, katılanın da bu parayı bankalardan kredi çekmek suretiyle temin edip sanığa verdiği, sanığın bu parayı aldığına dair makbuz düzenlediği ve katılana verdiği, sanığın başvuruda bulunarak bir kısım işlemleri yaptığı, ancak aradan geçen zamana rağmen olumlu bir sonuç çıkmadığı, sonradan ise katılanın SGK’ya yaptığı başvuruya verilen cevapta, talep tarihi itibari ile katılan S. S.’ye aylık bağlanamadığının belirtildiği ve Sevim’in durumu itibariyle emekli olmasının mümkün olmadığının anlaşıldığı, sanığın bu şekilde üzerine atılı suçu işlediğinin iddia edildiği olayda, sanığın atılı suçu işlediğine dair mahkumiyetine yeterli kesin ve inandırıcı delil bulunamadığının anlaşılması karşısında, sanığın beraati yerine yargılamaya devamla mahkumiyetine karar verilmesi,
Bozmayı gerektirmiş, katılanlar vekili, sanık ve sanık müdafiinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan, hükmün bu nedenle, 5320 sayılı Kanun’un 8/1. maddesi gereğince uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK’nın 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, 11.11.2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.