Yargıtay Kararı 15. Ceza Dairesi 2013/2667 E. 2014/18358 K. 10.11.2014 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 15. Ceza Dairesi
ESAS NO : 2013/2667
KARAR NO : 2014/18358
KARAR TARİHİ : 10.11.2014

Tebliğname No : 11 – 2010/284919
MAHKEMESİ : Konya 1. Ağır Ceza Mahkemesi
TARİHİ : 23/03/2010
NUMARASI : 2008/383 (E) ve 2010/100 (K)
SUÇ : Nitelikli dolandırıcılık, resmi belgede sahtecilik

Dosya incelenerek gereği düşünüldü;
Dolandırıcılık suçunun oluşabilmesi için; failin bir kimseyi, kandırabilecek nitelikte hileli davranışlarla hataya düşürüp, onun veya başkasının zararına, kendisine veya başkasına yarar sağlaması gerekmektedir. Hile nitelikli bir yalandır. Fail tarafından yapılan hileli davranış belli oranda ağır, yoğun ve ustaca olmalı,sergileniş açısından mağdurun inceleme olanağını ortadan kaldıracak nitelikte bir takım hareketler olmalıdır. Kullanılan hileli davranışlarla mağdur yanılgıya düşürülmeli ve bu yanıltma sonucu yalanlara inanan mağdur tarafından sanık veya bir başkasına haksız çıkar sağlanmalıdır. Hilenin kandırıcı nitelikte olup olmadığı olaysal olarak değerlendirilmeli,olayın özelliği, fiille olan ilişkisi, mağdurun durumu, kullanılmışsa gizlenen veya değiştirilen belgenin nitelikleri ayrı ayrı nazara alınmalıdır.
Bilişim sistemlerinin, banka veya kredi kurumlarının araç olarak kullanılması suretiyle dolandırıcılık suçu, TCK’nın 158/1-f maddesinde düzenlenmiştir. Maddenin gerekçesinde de; “Dolandırıcılık suçunun, bilişim sistemlerinin, banka veya kredi kurumlarının araç olarak kullanılması suretiyle işlenmesi de,birinci fıkranın (f) bendinde bu suçun bir nitelikli unsuru olarak kabul edilmiştir. Bilişim sistemlerinin, banka veya kredi kurumlarının, özellikle bu kurum ve kuruluşları temsil edenlerin, kurum ve kuruluşları adına hareket eden kişilerin, başkalarını kolaylıkla aldatabilmeleri bir güven kurumu olan bu kuruma güvenin sarsılması bu kurumların araç olarak kullanılması suretiyle dolandırıcılık suçunu, nitelikli hâl saymıştır. Bilişim sisteminin aldatılmasından söz edilemeyeceği için, ancak bu sistemin araç olarak kullanılarak bir insanın aldatılması yani dolandırılması halinde bu bendin uygulanması mümkündür. Aksi halde yani sisteme girilerek bir kişi aldatılmayıp sistemden yararlanılarak çıkar sağlanmışsa bilişim suçu veya bilişim sistemi kullanılmak suretiyle hırsızlık suçunun oluşması söz konusu olacaktır. Bilişim sisteminden maksat, verileri toplayıp, yerleştirdikten sonra bunları otomatik işlemlere tâbi tutma olanağını veren manyetik sistemlerdir. Günümüzde bilişim sistemleri ile sesli-görüntülü haberleşme, elektronik imzanın kabulü,yeni ticari ilişkiler, internet bankacılığı hizmeti ile para transferleri ve bunlar gibi pek çok yenilik toplumsal hayata girmiş, bilişim gerek iş gerekse günlük hayatta vazgeçilemeyecek kadar önemli bir noktaya ulaşmış, bilişim teknolojileri daha hızlı ve ucuz bir nitelik arz etmesi nedeniyle, klasik yöntemlere nazaran daha fazla tercih edilir duruma gelmiştir. Bu sistemlerin güvenle kullanılması, aynı anda hızlı ve kolayca birçok kişi tarafından ulaşılması ve diğer taraftaki failin kontrol imkanını azaltması nedeniyle nitelikli hal sayılmıştır. Banka ya da kredi kurumlarının araç olarak kullanıldığından söz edilebilmesi için,dolandırıcılık fiili gerçekleştirilirken bankaların olağan faaliyetlerinden ya da bu faaliyeti yürüten sujelerden hileli araçlar kullanılarak yararlanılması veya banka ve kredi kurumlarının olağan faaliyetleri nedeniyle üretmiş oldukları maddi varlıkların suçta araç olarak kullanılarak haksız çıkarın elde edilmesi gerekir. Bankaların, ödeme aracı olarak kullanılması halinde bu fıkra uygulanamayacaktır.
Sanıkların, Silifke ilçesi B.köyünde bakkal dükkanı işlettikleri, bakkal dükkanlarında satmak amacıyla Konya’da bulunan katılana ait A. firmasından pasta ve bisküvi satın aldıkları, malların katılanın yanında çalışan tanık H.. A.. tarafından sanıklara teslim edildiği sırada, sanık Muzaffer’in getirdiği, imza kısmı dolu olan çekin yazı ve rakam kısımlarının sanık Rahman tarafından doldurularak bu tanığa verildiği, daha sonra bankaya ibrazında çekin karşılığının çıkmadığı, yapılan incelemede, çekteki keşideci imzalarının sanıklara ait olmadığının tespit edildiği, sanıklar savunmalarında, katılanla alışveriş yapmadıklarını beyan etmişler ise de, faturalar ile dosya kapsamına göre bu savunmalarının gerçeği yansıtmadığı, sanık Rahman’ın soruşturma aşamasındaki beyanında, Arşel firmasından mal aldıklarını beyan ettiği, ayrıca çek üzerinde yapılan incelemeye göre de, çekteki yazı ve rakamların sanık Rahman’ın elinin ürünü olduğunun tespit edildiği, böylece sanıkların fikir ve eylem birliği içinde hareket ederek, haklarında yapılacak icra takiplerini ve soruşturmaları sonuçsuz bırakmak amacıyla, kendilerine ait olan resmi belge niteliğindeki çeki bir başkasına doldurtarak ve kendileri yerine bir başkasına imzalatarak kullanıp haksız menfaat temin etmek suretiyle zincirleme nitelikli dolandırıcılık ve zincirleme resmi belgede sahtecilik suçlarını işlediklerinin iddia edildiği olayda,
1-Gerçeğin kuşkuya yer vermeyecek şekilde ortaya çıkarılması açısından; sanığın ve katılanların şirketlerine ait ticari defterlerin, muhasebe kayıtlarının ve çekin verilmesine esas ilişkiye dair irsaliye ve faturaların tamamının getirtilerek dosya içine konulması, katılan tarafından 300-400 TL bedelli malın sanıklara teslim edilmesine rağmen, 4.230 TL bedelli çekin neden sanıklardan alındığının tespiti açısından, katılanın yeniden beyanının alınması, buna göre; suça konu çekin, önceden doğan borçlar için ya da sonradan doğacak borçlar için sanıklardan alınıp alınmadığı hususunun kesinleştirilmesi, malın sanıklara teslimine dair sevk irsaliyesi ve diğer belgelerin dosyaya konulması, sanıkların, çek koçanlarının kaybolduğu gerekçesiyle kolluğa müracaat ettiklerini beyan ettikleri dikkate alınarak, söz konusu soruşturma veya kovuşturma dosyasının getirtilerek onaylı suretinin dosya içine konulması, kaybolduğu belirtilen çeklerin içinde, suça konu çekin bulunup bulunmadığının araştırılması, ayrıca, sanıkların, katılandan mal alırken kredi kartı kullandıklarını belirtmeleri karşısında, her iki şirketin ve ilgili banka kayıtlarına göre bu durumun gerçek olup olmadığının araştırılması, sonucuna göre sanıkların hukuki durumlarının tayin ve takdiri gerektiğinin gözetilmeyerek eksik inceleme ve yetersiz gerekçeyle yazılı şekilde hüküm kurulması,
2-Her iki suç nedeniyle verilen mahkumiyet kararları açısından kabule göre de; 5237 sayılı TCK’nın 53. maddesinin 1. fıkrasının c bendinde yer alan haklardan, sadece kendi alt soyu üzerindeki velayet, vesayet ve kayyımlığa ait bir hizmetten bulunmaktan yoksun bırakılmaya ilişkin hak yoksunluğunun aynı maddenin 3. fıkrasına göre koşullu salıverilme tarihinden itibaren uygulanmayacağı gözetilmeden, alt soyu dışındaki kişileri de kapsayacak şekilde 53/1-c maddesi gereğince güvenlik tedbirlerinin uygulanmasına hükmedilmesi,
3-Nitelikli dolandırıcılık suçundan verilen mahkumiyet kararı açısından ayrıca, 5237 sayılı TCK’da, 765 sayılı TCK’dan farklı olarak “gün para cezası sistemi” kabul edildiği için bu sistemde nispi para cezasına yer verilmemiştir. İlgili maddelerin gerekçe bölümlerinde de 5237 sayılı TCK sisteminde nispi para cezasının öngörülmediği açıkça belirtilmektedir. Ancak, 5237 sayılı TCK’nın 1 Haziran 2005 tarihinde yürürlüğe girmesinden sonra 29.06.2005 tarih ve 5377 sayılı Kanun’un 19. maddesi ile değişik TCK’nın 158/1. fıkrasına eklenen “… Ancak, (e), (f) ve (j) bentlerinde sayılan hallerde hapis cezasının alt sınırı üç yıldan, adli para cezasının miktarı suçtan elde edilen menfaatin iki katında az olamaz.” cümlesi ile getirilen yeni değişikliğe ilişkin gerekçede de belirtildiği üzere, 158. maddenin 1. fıkrasına eklenen son cümledeki “…adli para cezasının miktarı suçtan elde edilen menfaatin iki katından az olamaz.” hükmünün uygulanabilmesi için öncelikle suçtan elde edilen haksız menfaat miktarının belli olması gerekmektedir. 5237 sayılı TCK’nın 52. maddesinin 1.fıkrası “Adli para cezası, beş günden az ve kanunda aksine hüküm bulunmayan hallerde yediyüzotuz günden fazla olmamak üzere belirlenen tam gün sayısının, bir gün karşılığı olarak takdir edilen miktar ile çarpılması suretiyle hesaplanan paranın hükümlü tarafından Devlet Hazinesine ödenmesinden ibarettir.” şeklindeki adli para cezasının tanımı yapıldıktan sonra aynı maddenin 3. fıkrasında “Kararda, adli para cezasının belirlenmesinde esas alınan tam gün sayısı ile bir gün karşılığı olarak takdir edilen miktar ayrı ayrı gösterilir.” ve aynı Kanunun 61. maddesinin 8. fıkrasında ise “Adli para cezası hesaplanırken, bu madde hükmüne göre cezanın belirlenmesi ve bireyselleştirilmesine yönelik artırma ve indirimler, gün üzerinden yapılır. Adli para cezası, belirlenen sonuç gün ile kişinin bir gün karşılığı ödeyebileceği miktarın çarpılması suretiyle bulunur.” hükümleri ile yasa koyucu adli para cezasının mutlaka gün üzerinden tayin edilmesi gerektiğini belirtmektedir. 5237 sayılı TCK’nın 158. maddesinin 1. fıkrasının (e), (f) ve (j) bentlerinde sayılan hallerde adli para cezasının tayininde öncelikle suçtan elde edilen haksız menfaat miktarının belli olup olmadığına bakılacaktır. Eğer suçtan elde edilen haksız menfaat miktarı belli değil ise, 5 ila 5.000 tam gün arasında TCK’nın 61. maddesi hükmü göz önünde bulundurularak takdir edilen gün sayısı üzerinden arttırma ve eksiltmeler yapıldıktan sonra ortaya çıkacak sonuç gün sayısı ile bir gün karşılığı aynı kanunun 52. maddesi uyarınca, 20-100 TL arasında takdir olunacak miktarın çarpılması neticesinde sonuç adli para cezası belirlenecektir. Eğer suçtan elde edilen haksız menfaat miktarı belli ise;o takdirde tespit olunacak temel gün,suçtan elde olunan haksız menfaatin iki katından az olmayacak şekilde asgari bu miktara yükseltilerek belirlenecek gün sayısı üzerinden arttırma ve eksiltmeler yapıldıktan sonra ortaya çıkacak sonuç gün sayısı ile bir gün karşılığı aynı kanunun 52. maddesi uyarınca, 20-100 TL arasında takdir olunacak miktarın çarpılması neticesinde sonuç adli para cezası belirlenecektir. Bu açıklama kapsamında; 5237 sayılı TCK’nın 158/1, f, son maddesi gereğince haksız menfaat miktarının 4.230 TL, haksız menfaatin iki katının 8.460 TL olması dikkate alınarak temel cezanın bu miktardan az olmayacak şekilde belirlenip sanıkların 423 gün adli para cezasıyla cezalandırılmalarına, aynı Kanun’un 62. maddesi gereğince cezasından 1/6 oranında indirim yapılarak sanıkların 352 gün adli para cezasıyla cezalandırılmalarına ve aynı Kanun’un 52. maddesi gereğince günlüğü 20.00 TL den hesap edilmek suretiyle netice olarak 7.040 TL adli para cezasıyla cezalandırılmalarına karar verilmesi gerektiği gözetilmeden, önce temel cezanın verilip, daha sonra, bu cezanın haksız menfaatin iki katından az olamayacağı gerekçesiyle 8.460 TL adli para cezası belirlenip, bu miktar üzerinden de indirim yapılıp sonuç olarak 7.050 TL adli para cezası tayin etmek suretiyle fazla ceza tayini,
Bozmayı gerektirmiş, sanıklar müdafiinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan, hükümlerin bu nedenlerle, 5320 sayılı Kanun’un 8/1. maddesi gereğince uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK’nın 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, 10/11/2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.