Yargıtay Kararı 15. Ceza Dairesi 2013/2601 E. 2014/18563 K. 11.11.2014 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 15. Ceza Dairesi
ESAS NO : 2013/2601
KARAR NO : 2014/18563
KARAR TARİHİ : 11.11.2014

Tebliğname No : 11 – 2011/35795
MAHKEMESİ : İzmir 9. Ağır Ceza Mahkemesi
TARİHİ : 21/04/2010
NUMARASI : 2009/336 (E) ve 2010/109 (K)
SUÇ : Güveni kötüye kullanma, özel belgede sahtecilik

Dosya incelenerek gereği düşünüldü;
Dolandırıcılık suçunun oluşabilmesi için; failin bir kimseyi, kandırabilecek nitelikte hileli davranışlarla hataya düşürüp, onun veya başkasının zararına, kendisine veya başkasına yarar sağlaması gerekmektedir. Hile nitelikli bir yalandır. Fail tarafından yapılan hileli davranış belli oranda ağır, yoğun ve ustaca olmalı, sergileniş açısından mağdurun inceleme olanağını ortadan kaldıracak nitelikte bir takım hareketler olmalıdır. Kullanılan hileli davranışlarla mağdur yanılgıya düşürülmeli ve bu yanıltma sonucu yalanlara inanan mağdur tarafından sanık veya bir başkasına haksız çıkar sağlanmalıdır. Hilenin kandırıcı nitelikte olup olmadığı olaysal olarak değerlendirilmeli, olayın özelliği, fiille olan ilişkisi, mağdurun durumu, kullanılmışsa gizlenen veya değiştirilen belgenin nitelikleri ayrı ayrı nazara alınmalıdır.
Bilişim sistemlerinin, banka veya kredi kurumlarının araç olarak kullanılması suretiyle dolandırıcılık suçu, TCK’nın 158/1-f maddesinde düzenlenmiştir. Maddenin gerekçesinde de; “Dolandırıcılık suçunun, bilişim sistemlerinin, banka veya kredi kurumlarının araç olarak kullanılması suretiyle işlenmesi de, birinci fıkranın (f) bendinde bu suçun bir nitelikli unsuru olarak kabul edilmiştir. Bilişim sistemlerinin,banka veya kredi kurumlarının, özellikle bu kurum ve kuruluşları temsil edenlerin,kurum ve kuruluşları adına hareket eden kişilerin, başkalarını kolaylıkla aldatabilmeleri bir güven kurumu olan bu kuruma güvenin sarsılması bu kurumların araç olarak kullanılması suretiyle dolandırıcılık suçunu, nitelikli hâl saymıştır.
Banka ya da kredi kurumlarının araç olarak kullanıldığından söz edilebilmesi için, dolandırıcılık fiili gerçekleştirilirken bankaların olağan faaliyetlerinden ya da bu faaliyeti yürüten sujelerden hileli araçlar kullanılarak yararlanılması veya banka ve kredi kurumlarının olağan faaliyetleri nedeniyle üretmiş oldukları maddi varlıkların suçta araç olarak kullanılarak haksız çıkarın elde edilmesi gerekir. Bankaların, ödeme aracı olarak kullanılması halinde bu fıkra uygulanamayacaktır.
Güveni kötüye kullanma suçunun oluşabilmesi için; failin bir malın zilyedi olması, malın iade edilmek veya belirli bir şekilde kullanmak üzere faile rızayla tevdi ve teslim edilmesi, failin kendisine verilen malı, veriliş gayesinin dışında, zilyedi olduğu malda malikmiş gibi satması, rehnetmesi tüketmesi, değiştirmesi veya bozması ve benzeri şekillerde tasarrufta bulunması ya da devir olgusunu inkar etmesi şeklinde, kendisine veya başkasına yarar sağlaması gerekmektedir.
Somut olayda; katılan H.. Ç..’ın Davutoğlu Mobilya adlı işyerinin sahibi olduğu, diğer katılan A.. Ç..’ın ise, H.. Ç..’ın eşi olup, söz konusu işyerinde H.. Ç..’dan aldığı vekaletle işleri fiilen yürüttüğü, katılanların İzmir Bozyaka Eğitim ve Araştırma Hastanesine ait çeşitli servislerin mobilyaları ile boya ve badana işlerini yaptıkları, yapılan iş karşılığı ödemenin ise, H.. Ç.. adına Ziraat Bankası K. şubesinde açılmış… nolu hesaba yattığı, 08.10.2008 tarihinde İzmir Bozyaka Eğitim ve Araştırma Hastanesine taahhüt edilen işlerden 4 kalem işçiliğin yapımının tamamlandığı, hastanenin saymanı olan N.. Ö.. tarafından 10.10.2008 tarih … nolu fatura karşılığı 8.066.48 TL iş bedelinin, 08.10.2008 keşide tarihli … nolu D. Mobilya H.. Ç.. adına düzenlenen çek ile firma yetkilisi sıfatıyla 08.10.2008 tarihli tutanakla sanık F.. A..’ya teslim edildiği, sanığın, H.. Ç.. adına basılan kaşe ile birlikte çeki tahsil için Ziraat Bankası Üçyol Şubesine ibraz ederek çek bedelini aldığı, katılanların sanığa alacağı tahsil konusunda sözlü yada yazılı herhangi bir yetki vermedikleri, çekte keşide yerinin “bozyaka” olarak yazıldığı bu hali ile çekte keşide yerinin yazılmadığının kabulü ile suç konusu belgenin çek niteliğinde bulunmayıp özel belge niteliğinde olduğu, sanık tarafından çekte lehtar olarak belirtilen H.. Ç.. adına çekin arka yüzüne şirket kaşesini basıp çeki ciro ettiği, bu itibarla sanığın eyleminin TCK’nın 207/1. maddesinde belirtilen özel belgede sahtecilik suçunu oluşturduğu anlaşılmakla,
1-Sanık hakkında nitelikli dolandırıcılık suçundan açılan kamu davasında, sanığın kovuşturma aşamasındaki beyanın da çek bedelini tahsil ettikten sonra işçilere ücretlerini ödemeleri için 7000 TL’yi ustabaşları Abdullah ve İlhan’a verdiğini, kalan para ile de boya aldıkları firmaya borçlarını ödediğini söylemesi karşısında, gerçeğin kuşkuya yer vermeyecek şekilde belirlenmesi için ustabaşları olan Abdullah ve İlhan’ın açık kimlikleri araştırılmak suretiyle tespit edilerek tanık sıfatıyla işçi ücretlerinin ödenip ödenmediği konusunda dinlenmeleri ile varsa satın alınan mallara ilişkin fatura ve belgelerinde celp edilmesi, ayrıca önceki işlerde de benzer şekilde iş bedelini tahsil ederek, gerekli ödemeleri yaptığına dair sanık beyanı dikkate alınarak gerekli araştırma yapılıp sonucuna göre sanığın anlatımının doğrulanmaması halinde eyleminin bankanın maddi varlıklarından olan çeki birinci ciranta yazı ve imzasını sahte olarak oluşturmak suretiyle suçta araç olarak kullanarak haksız çıkar elde etmesi nedeniyle nitelikli dolandırıcılık suçunu oluşturacağı gözetilmeden yazılı şekilde güveni kötüye kullanma suçundan hüküm kurulması,
2-Sanık hakkında özel belgede sahtecilik suçunda, 5271 sayılı CMUK’nın 231/5. maddesi uyarınca hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına yer olmadığına karar verilirken, aynı maddenin 6.fıkrası gereğince “Sanığın kişilik özellikleri ile duruşmadaki tutum ve davranışları göz önünde bulundurularak yeniden suç işleyip işlemeyeceği hususunda bir kanaate varılması ve suçun işlenmesiyle mağdurun veya kamunun uğradığı zararın, aynen iade, suçtan önceki hale getirme veya tazmin suretiyle tamamen giderilip giderilmediği” hususlarını irdeleyen gerekçeye dayandırılması gerektiği, sanığa yüklenen özel belgede sahtecilik suçlarından doğan maddi bir zararın bulunmadığı da gözetilerek kayden sabıkasız olan sanık hakkında 5271 sayılı CMUK’nın 231. maddesinin 6.fıkrasının (b) bendinde belirtilen sanığın kişilik özellikleri ile duruşmadaki tutum ve davranışları göz önünde bulundurularak yeniden suç işlemeyeceği hususunda kanaate varılması” koşulunun oluşup oluşmadığı hususu değerlendirilerek sonucuna göre, sanığın hukuki durumunun belirlenmesi gerekirken katılanların zararlarının giderilmemiş olduğu gerekçesi ile hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına yer olmadığına karar verilmesi,
Bozmayı gerektirmiş, sanık müdafi ve katılan vekilinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan, hükmün bu sebepten dolayı 5320 sayılı Kanun’un 8/1. maddesi gereğince uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK’nın 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, 11/11/2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.