Yargıtay Kararı 15. Ceza Dairesi 2013/2562 E. 2014/18407 K. 10.11.2014 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 15. Ceza Dairesi
ESAS NO : 2013/2562
KARAR NO : 2014/18407
KARAR TARİHİ : 10.11.2014

Tebliğname No : 11 – 2011/85257
MAHKEMESİ : İzmir 13. Asliye Ceza Mahkemesi
TARİHİ : 27/09/2010
NUMARASI : 2009/724 (E) ve 2010/758 (K)
SUÇ : Hizmet nedeniyle güveni kötüye kullanma

Dosya incelenerek gereği düşünüldü;
Güveni kötüye kullanma suçunun oluşabilmesi için; failin bir malın zilyedi olması, malın iade edilmek veya belirli bir şekilde kullanmak üzere faile rızayla tevdi ve teslim edilmesi, failin kendisine verilen malı, veriliş gayesinin dışında, zilyedi olduğu malda malikmiş gibi satması, rehnetmesi, tüketmesi, değiştirmesi veya bozması ve benzeri şekillerde tasarrufta bulunması ya da devir olgusunu inkar etmesi şeklinde, kendisine veya başkasına yarar sağlaması gerekmektedir.
Suçun, meslek ve sanat, ticaret veya hizmet ilişkisinin ya da hangi nedenden doğmuş olursa olsun, başkasının mallarını idare etmek yetkisinin gereği olarak tevdi ve teslim edilmiş eşya hakkında işlenmesi hâlinde, nitelikli hali oluşmaktadır.
Mağdura ait A. Dökümcülük ve Yedek Parça Sanayii firmasında 2000 yılından 2006 yılı aralık ayı sonuna kadar şoför olarak çalışan sanık Murat’ın, şirkete ait 1.000 TL bedelli çeki 09.01.2008 tarihinde tahsil etmesine rağmen şirket hesaplarına intikal ettirmeyerek uhdesine geçirdiği ve bu şekilde hizmet nedeniyle güveni kötüye kullanma suçunu işlediği iddia ve kabul olunan somut olayda; sanığın savunmasında, şirketten ayrıldıktan sonra hakkında hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilen diğer sanık Mutlu’nun yanına geldiğini, işlerinin çok yoğun olması nedeniyle tahsil etmesi için bir takım çekler verdiğini, çekleri tahsil ettikten sonra sanık Mutlu’ya verdiğini beyan etmesi, sanık Mutlu ile tanık Abdullah’ın da sanığın bu savunmalarını doğrulaması, ayrıca mağdur şirket vekilinin soruşturma aşamasında ibraz ettiği 28.11.2008 tarihli dilekçeyle sanıkların zararlarını giderdiklerini ve bu nedenle şikayetlerinden vazgeçtiklerini beyan ettiği, ancak duruşma sırasında zararlarının giderilmediğini, bir kısım ödemede bulunduklarını, verdikleri senetleri tahsil edemediklerini, etkin pişmanlık hükümlerinin uygulanmasına rıza göstermediklerini ifade edip son celsede ise zararlarının tamamen giderildiğini söylemesi karşısında; gerçeğin kuşkuya yer bırakmayacak şekilde tespiti bakımından ; sanığın şirkette hangi tarihlerde çalıştığı net bir şekilde tespit edilip suç tarihi itibariyle mağdur şirketle aralarında hizmet ilişkisi bulunup bulunmadığı araştırılarak, şoför olan sanığın çek tahsil etme yetkisinin olup olmadığı da değerlendirildikten sonra eylemin TCK’nın 155/1 maddesinde düzenlenen basit dolandırıcılık suçunu oluşturup oluşturmayacağının tartışılması, sanığın hangi aşamada şirketin zararını giderdiği net bir şekilde tespit edilerek TCK’nın 168/1 maddesinin uygulanıp uygulanmayacağı da tartışıldıktan sonra sonucuna göre sanığın hukuki durumunun tayin ve takdirinin gerektiği gözetilmeden yazılı şekilde hüküm kurulması,
Kabule göre de;
5237 sayılı TCK’da cezaların içtimaına ilişkin bir hüküm bulunmadığı gibi 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun’un 99. maddesinde “hükmolunan her bir ceza diğerinden bağımsızdır, varlıklarını ayrı ayrı korurlar” hükmünü içerdiği gözetilmeden, cezaların toplanmasına karar verilmesi,
Bozmayı gerektirmiş, o yer Cumhuriyet savcısının temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan hükmün bu sebepten dolayı 5320 sayılı Kanun’un 8/1. maddesi gereğince uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK’nın 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, 10.11.2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.