YARGITAY KARARI
DAİRE : 15. Ceza Dairesi
ESAS NO : 2013/2413
KARAR NO : 2014/18283
KARAR TARİHİ : 06.11.2014
Tebliğname No : 11 – 2011/72543
MAHKEMESİ : Bursa 2. Ağır Ceza Mahkemesi
TARİHİ : 13/10/2010
NUMARASI : 2010/207 (E) ve 2010/308 (K)
SUÇ : Nitelikli dolandırıcılık
Dosya incelenerek gereği düşünüldü;
Dolandırıcılık suçunun oluşabilmesi için; failin bir kimseyi, kandırabilecek nitelikte hileli davranışlarla hataya düşürüp, onun veya başkasının zararına, kendisine veya başkasına yarar sağlaması gerekmektedir. Hile nitelikli bir yalandır. Fail tarafından yapılan hileli davranış belli oranda ağır, yoğun ve ustaca olmalı, sergileniş açısından mağdurun inceleme olanağını ortadan kaldıracak nitelikte bir takım hareketler olmalıdır. Kullanılan hileli davranışlarla mağdur yanılgıya düşürülmeli ve bu yanıltma sonucu yalanlara inanan mağdur tarafından sanık veya bir başkasına haksız çıkar sağlanmalıdır. Hilenin kandırıcı nitelikte olup olmadığı olaysal olarak değerlendirilmeli, olayın özelliği, fiille olan ilişkisi, mağdurun durumu, kullanılmışsa gizlenen veya değiştirilen belgenin nitelikleri ayrı ayrı nazara alınmalıdır.
TCK’nın 158/1-d bendinde belirtilen, kamu kurum ve kuruluşlarının, kamu meslek kuruluşlarının, siyasî parti, vakıf veya dernek tüzel kişiliklerinin araç olarak kullanılması suretiyle dolandırıcılık suçunun işlenmesi, nitelikli hâl kabul edilmiştir. Söz konusu kurum ya da kuruluşların konumunun suçun işlenmesinde kolaylık sağlayacağı düşüncesi, bu kurum ve kuruluşların bu suçta araç olarak kullanılmasının, ağırlaştırıcı neden olmasını gerektirmiştir.
5237 sayılı TCK’nın 158/1-i bendinde serbest meslek sahibi kişiler tarafından mesleklerinden dolayı kendilerine duyulan güvenin kötüye kullanılması suretiyle işlenmesi hali nitelikli dolandırıcılık olarak kabul edilmiş,193 sayılı Gelir Vergisi Kanunu’nun 65/2 maddesinde serbest meslek faaliyeti sermayeden ziyade şahsi mesaiye ilmi veya mesleki bilgiye veya ihtisasa dayanan ve ticari mahiyette olmayan işlerin işverene tabi olmaksızın şahsi sorumluluk altında kendi nam ve hesabına yapılmasıdır” şeklinde tanımlanmış, aynı kanunun 66. maddesi ise “serbest meslek faaliyetini mutat meslek halinde ifa edenler serbest meslek erbabıdır” denilmiştir. Aynı yasanın 37. maddesinin 4. bendinde ise, gayrimenkullerin alım, satım ve inşa işleriyle uğraşanların bu işlerinden doğan kazançların bu kanunun uygulanmasında ticari kazanç sayılacağı belirtilmiştir.
Kanunda kendi nam ve hesabına mesleğin gerektirdiği etik kurallara uygun olarak çalışması gereken kişilerin toplumda kendilerine duyulan güveni kötüye kullanmak suretiyle dolandırıcılık suçunu işlemeleri hali nitelikli dolandırıcılık olarak düzenlenmiş ise de, bu bendin uygulanabilmesi için failin serbest meslek mensubu olması ve dolandırıcılık suçunu da mesleği gereği kendisine duyulan güveni kötüye kullanmak suretiyle işlemesi gerekir.
Somut olayda; Emlakçı olan sanık Ahmet’in, N. ilçesi Ç. Köyünde arsa satın almak isteyen katılana uygun bir arsa bulunduğunu söylediği, katılanın, sanık Ahmet’in sahibi olduğu E. Emlak isimli işyerine arsayı görmek için eski eşi tanık Bülent ile geldiği, sanık Ahmet’in başka bir emlak ofisi işleten diğer sanık Musa’ya söz konusu taşınmazı göstermesini istemesi üzerine, sanık M.. Y.. ve suça konu taşınmazın satımına aracılık eden sanık N.. B..’un birlikte tanık Bülent’e yeri ve niteliği iyi durumda olan bir taşınmaz gösterdikleri, gösterilen taşınmazın iyi durumda olması nedeniyle taşınmazın alınması hususunda 13.000 TL’ye tarafların anlaştıkları bu paranın katılan tarafından tapuda işlem yaptıkları sırada sanık Musa’ya verildiği ve tescil işleminin gerçekleştiği ancak bu olaydan yaklaşık bir yıl sonra katılanın söz konusu taşınmazı satmak istediğinde, adına tescil olunan arsanın sanıklar tarafından gösterilen yer olmadığını kendisine satılan yerin içinde harfiyat çalışması yapılan, kısmen göl halindeki vasıfsız bir taşınmaz niteliğinde olduğunun anlaşıldığı böylece sanıkların fikir ve eylem birliği içerisinde hareket ederek nitelikli dolandırıcılık suçunu işledikleri sabit olmakla mahkumiyet kararında bir isabetsizlik görülmemiştir.
Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin kovuşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya kapsamına göre, yerinde görülmeyen diğer temyiz itirazlarının reddine, ancak;
Katılanın hükümden sonra vermiş olduğu dilekçede, zararının karşılandığını belirtmesi karşısında, zararın hükümden önce karşılanıp karşılanmadığı belirlenip sonucuna göre TCK’nın 168. maddesinin uygulanıp uygulanmayacağının değerlendirilmesi zorunluluğu,
Bozmayı gerektirmiş, sanık M.. Y.. müdafii ile sanıklar Ahmet Yılmaz ve N.. B..’un temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan hükmün bu sebepten dolayı 5320 sayılı Kanunun 8/1. maddesi gereğince uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK’nın 321.maddesi uyarınca BOZULMASINA, 06.11.2014 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.