Yargıtay Kararı 15. Ceza Dairesi 2013/20987 E. 2015/32432 K. 21.12.2015 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 15. Ceza Dairesi
ESAS NO : 2013/20987
KARAR NO : 2015/32432
KARAR TARİHİ : 21.12.2015

Tebliğname No : 7 – 2009/270752

İNCELENEN KARARIN;
MAHKEMESİ : Samsun 3. Asliye Ceza Mahkemesi
TARİHİ : 16/07/2009
NUMARASI : 2007/409, 2009/625
SANIK : Y.. G..
KATILAN : Gübre Fabrikaları Anonim Şirketi
SUÇ : 556 sayılı Kanun Hükmünde Kararnameye muhalefet, dolandırıcılığa teşebbüs

556 sayılı Kanun Hükmünde Kararnameye muhalefet ve dolandırıcılığa teşebbüs suçlarından sanığın beraatine ilişkin hüküm, katılan Gübre Fabrikaları Anonim Şirketi vekili tarafından temyiz edilmekle, dosya incelenerek gereği düşünüldü;
1-Dolandırıcılığa teşebbüs suçundan verilen beraat kararına yönelik temyiz itirazlarının incelenmesinde;
Dolandırıcılığa teşebbüs suçunun niteliği ve bu suçun ilgili şirkete karşı işlenmediği dikkate alınarak, suçtan doğrudan zarar görmeyen Gübre Fabrikaları Anonim Şirketi’nin davaya katılamayacağı gözetilmeden verilen katılma kararı hukuken geçersiz ve yok hükmünde olup temyiz hakkı vermeyeceğinden katılan vekilinin anılan suçtan kurulan hükme yönelik temyiz isteminin 5320 sayılı Kanun’un 8/1. maddesi gereğince uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK’un 321. 317. maddesi uyarınca isteme uygun olarak REDDİNE,
2-556 sayılı Kanun Hükmünde Kararnameye muhalefet suçundan verilen beraat kararına yönelik temyiz itirazlarının incelenmesinde;
5252 sayılı Türk Ceza Kanununun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun’un Geçici birinci maddesi ve buna bağlı olarak 5237 Sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 5. maddesinin 01.01.2009 tarihinde yürürlüğe girmesi sonucu ve aynı Kanunun 2. maddesi hükmü karşısında dava konusu eylemin atılı suç oluşturup oluşturmayacağı hususunun değerlendirilmesi gerekmektedir.
Bu bağlamda sanığa atılı tescilli marka hakkına tecavüz eylemleri ve bu fiilleri işleyenlere uygulanacak yaptırımları düzenleyen mevzuat tarihsel olarak incelendiğinde;
11 Mayıs 1888 tarihli Alameti Farika Nizamnamesi ile bu konuda hükümler getirildiği, 03.03.1965 tarihli 551 Sayılı Markalar Kanunu ile yeni bir düzenleme yapıldığı ve Kanunun 54. maddesiyle Alameti Farika Nizamnamesi ile ek ve değişikliklerinin yürürlükten kaldırıldığı, 24.06.1995 tarihinde yürürlüğe giren ve tescilli markalarla ilgili cezai koruma hükümleri getiren 556 Sayılı Markaların Korunması Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin 4128 Sayılı Kanunla değişen 82. maddesiyle 551 Sayılı Markalar Kanun’un yürürlükten kaldırıldığı görülmektedir. Tescilli markaların cezai korunması konusunda ülke mevzuatımızIa ilgili olarak yapılan hukuki değişikliklere işaret edildikten sonra somut olay değerlendirildiğinde;
Sanık hakkında 556 sayılı KHK.nın 61/A-C maddesi uyarınca cezalandırılması için kamu davası açılmıştır. Bu maddenin atıf yaptığı 61. maddede ise kararname hükmüyle suç tanımları düzenlenmiştir. 5252 Sayılı Kanun’un geçici 1. maddesinde “Diğer kanunların, 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun Birinci Kitabında yer alan düzenlemelere aykırı hükümleri, ilgili kanunlarda gerekli değişiklikler yapılıncaya ve en geç 31 Aralık 2008 tarihine kadar uygulanır.”, 5237 sayılı TCK’nın 01.01.2009 tarihinde yürürlüğe giren 5/1 inci maddesinde “Bu Kanunun genel hükümleri, özel ceza kanunları ve ceza içeren kanunlardaki suçlar hakkında da uygulanır” ve aynı Kanunun genel hükümleri arasında bulunan 2. maddesinin birinci fıkrasında ise “Kanunun açıkça suç saymadığı bir fiil için kimseye ceza verilemez ve güvenlik tedbiri uygulanmaz…” hükümleri yer almaktadır.
Olayımızda sanığa atılı eylem, ceza içeren özel bir hukuk düzenlemesi olup 5. maddede sözü edilen özel ceza kanunları ya da ceza içeren kanunlar kapsamında bulunmaktadır. O halde atılı eylem, TCK’nın 2 inci maddesi hükmü kapsamında değerlendirilmelidir. Bu duruma göre, KHK hükmüyle getirilen bu düzenleme TCK’nın 2. maddesinde öngörülen kanunilik ilkesine uygun bulunmamaktadır. Nitekim Anayasa Mahkemesi 03.01.2008 gün ve 2005/15 E, 2008/2 K sayılı iptal kararı gerekçesinde Kanunsuz suç ve ceza konulamayacağını, Kanun Hükmünde Kararname hükmüyle suç ve ceza getirilemeyeceğini açıkça vurgulamıştır. Bu durum karşısında, 5252 Sayılı Kanunun geçici birinci maddesi ile TCK’nın 2. maddesi ve 01.01.2009 tarihinde yürürlüğe giren 5. maddesi birlikte değerlendirildiğinde; 556 Sayılı KHK’nın suç tanımlayan hükümlerinin tümüyle zımni olarak ilga edildiğinin (örtülü olarak yürürlükten kaldırıldığının) kabulü gerekmektedir. Bu hukuki değerlendirmeye göre atılı eylem 556 Sayılı KHK hükümleri kapsamında suç oluşturmayacaktır.

Öte yandan 556 Sayılı KHK’ye göre suç oluşturmayan eylemin Türk Ticaret Kanunu’nda düzenlenen haksız rekabet suçunu oluşturup oluşturmayacağı hususunun da bu noktada ayrıca değerlendirilmesi gerekmektedir. Buna göre, ilgili Kanun’un 1474. maddesi gereğince 01.01.1957 tarihinde yürürlüğe giren 6762 Sayılı TTK’nın 57. maddesinin 5. fıkrasında; başkasının haklı olarak kullandığı ad, unvan, işaret gibi tanıtma vasıtaları haklarına tecavüzün yanında, tescilli ve tescilsiz ayırımı yapmadan marka hakkına tecavüz de haksız rekabet suçu olarak tanımlanmış ve cezası 64. maddede belirtilmiştir. Bu Kanunun yürürlük tarihinden sonra 3 Mart 1965 tarihinde yürürlüğe giren 551 Sayılı Markalar Kanunu’nun 47. maddesinde de tescil edilmiş marka hakkına tecavüz halleri ayrı ayrı tanımlanmış ve yaptırımı da 51 ve 52 inci maddelerde belirtilmiştir. Her iki düzenlemede de tescilli marka kullanma haklarına tecavüz halleri belirlenmekte ve yaptırıma bağlanmaktadır. Bu nedenle gerek Türk Ticaret Kanunu ve gerekse 551 Sayılı Markalar Kanunundaki düzenlemeyle korunan ortak değer, marka kullanma hakkından doğan haklardır. Marka hakkına tecavüz fiillerinin unsurları her iki düzenlemede de aynıdır ve iki yasa birlikte uygulanamayacağından tam olarak oluşan yasa çatışması kuralları uyarınca sonradan yürürlüğe giren, tescilli markalara hukuki ve cezai koruma getiren 551 Sayılı Kanundaki düzenleme TTK’nın 57/5 fıkra hükmünü tescilli markalarla sınırlı olmak üzere örtülü olarak yürürlükten kaldırmıştır. Bu Kanun da (551 sayılı Kanun) 556 Sayılı KHK’nın değişik 82. maddesiyle yürürlükten kaldırılmış bulunduğundan ve yürürlükten kalkan eski düzenlemeler canlanamayacağından sanığa atılı eylem haksız rekabet suçunu da oluşturmayacağının anlaşılması karşısında tebliğnamedeki bozma düşüncesine iştirak edilmemiştir.
Yapılan yargılama sonunda, yüklenen suçun unsurlarının oluşmadığı gerekçe gösterilerek mahkemece kabul ve takdir kılınmış olduğundan, katılan vekilinin, beraat kararının kanuna aykırı olduğuna ve eylemin suç teşkil ettiğine ilişkin temyiz itirazlarının reddiyle hükmün, isteme aykırı olarak ONANMASINA, 21/12/2015 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.