YARGITAY KARARI
DAİRE : 15. Ceza Dairesi
ESAS NO : 2013/1988
KARAR NO : 2014/18211
KARAR TARİHİ : 05.11.2014
Tebliğname No : 11 – 2011/65671
MAHKEMESİ : Sakarya 1. Ağır Ceza Mahkemesi
TARİHİ : 23/09/2010
NUMARASI : 2009/323 (E) ve 2010/233 (K)
SUÇ : Nitelikli dolandırıcılık, resmi belgede sahtecilik (değişen suç vasfına göre özel belgede sahtecilik)
Dosya incelenerek gereği düşünüldü;
Dolandırıcılık suçunun oluşabilmesi için; failin bir kimseyi, kandırabilecek nitelikte hileli davranışlarla hataya düşürüp, onun veya başkasının zararına, kendisine veya başkasına yarar sağlaması gerekmektedir. Hile nitelikli bir yalandır. Fail tarafından yapılan hileli davranış belli oranda ağır, yoğun ve ustaca olmalı, sergileniş açısından mağdurun inceleme olanağını ortadan kaldıracak nitelikte bir takım hareketler olmalıdır. Kullanılan hileli davranışlarla mağdur yanılgıya düşürülmeli ve bu yanıltma sonucu yalanlara inanan mağdur tarafından sanık veya bir başkasına haksız çıkar sağlanmalıdır. Hilenin kandırıcı nitelikte olup olmadığı olaysal olarak değerlendirilmeli, olayın özelliği, fiille olan ilişkisi, mağdurun durumu, kullanılmışsa gizlenen veya değiştirilen belgenin nitelikleri ayrı ayrı nazara alınmalıdır.
Bilişim sistemlerinin, banka veya kredi kurumlarının araç olarak kullanılması suretiyle dolandırıcılık suçu, TCK’nın 158/1-f maddesinde düzenlenmiştir. Maddenin gerekçesinde de; “Dolandırıcılık suçunun, bilişim sistemlerinin, banka veya kredi kurumlarının araç olarak kullanılması suretiyle işlenmesi de, birinci fıkranın (f) bendinde bu suçun bir nitelikli unsuru olarak kabul edilmiştir. Bilişim sistemlerinin, banka veya kredi kurumlarının, özellikle bu kurum ve kuruluşları temsil edenlerin, kurum ve kuruluşları adına hareket eden kişilerin, başkalarını kolaylıkla aldatabilmeleri bir güven kurumu olan bu kuruma güvenin sarsılması bu kurumların araç olarak kullanılması suretiyle dolandırıcılık suçunu, nitelikli hâl saymıştır.
Bilişim sisteminin aldatılmasından söz edilemeyeceği için, ancak bu sistemin araç olarak kullanılarak bir insanın aldatılması yani dolandırılması halinde bu bendin uygulanması mümkündür. Aksi halde yani sisteme girilerek bir kişi aldatılmayıp sistemden yararlanılarak çıkar sağlanmışsa bilişim suçu veya bilişim sistemi kullanılmak suretiyle hırsızlık suçunun oluşması söz konusu olacaktır.
Bilişim sisteminden maksat, verileri toplayıp, yerleştirdikten sonra bunları otomatik işlemlere tâbi tutma olanağını veren manyetik sistemlerdir. Günümüzde bilişim sistemleri ile sesli-görüntülü haberleşme, elektronik imzanın kabulü, yeni ticari ilişkiler, internet bankacılığı hizmeti ile para transferleri ve bunlar gibi pek çok yenilik toplumsal hayata girmiş, bilişim gerek iş gerekse günlük hayatta vazgeçilemeyecek kadar önemli bir noktaya ulaşmış, bilişim teknolojileri daha hızlı ve ucuz bir nitelik arz etmesi nedeniyle, klasik yöntemlere nazaran daha fazla tercih edilir duruma gelmiştir. Bu sistemlerin güvenle kullanılması, aynı anda hızlı ve kolayca birçok kişi tarafından ulaşılması ve diğer taraftaki failin kontrol imkanını azaltması nedeniyle nitelikli hal sayılmıştır.
Banka ya da kredi kurumlarının araç olarak kullanıldığından söz edilebilmesi için, dolandırıcılık fiili gerçekleştirilirken bankaların olağan faaliyetlerinden ya da bu faaliyeti yürüten süjelerden hileli araçlar kullanılarak yararlanılması veya banka ve kredi kurumlarının olağan faaliyetleri nedeniyle üretmiş oldukları maddi varlıkların suçta araç olarak kullanılarak haksız çıkarın elde edilmesi gerekir. Bankaların, ödeme aracı olarak kullanılması halinde bu fıkra uygulanamayacaktır.
Sanıkların, toptancılar sitesinde işyeri açarak toptan gıda işi yapmaya başladıkları sırada şikayetçi F.. K..’nun işyerini kapatacağını öğrenmeleri üzerine şikayetçinin işyerinde bulunan buzhane tesisatını satın almak istedikleri ve 13.000 TL’ye anlaştıkları, sanıkların parayı peşin vereceklerini söyledikleri ancak vermedikleri, bir süre sonra şikayetçinin yanına tekrar gelerek başka bir yerde olan işyerlerini şikayetçinin boşaltacağı işyerine taşımak istediklerini söyledikleri ve bu hususda da şikayetçi ile anlaştıkları, sanıkların bir kısım eşyalarını bu işyerine taşıdıktan sonra şikayetçiye N. A. adına düzenlenmiş olan 27.000 TL bedelli çeki verip, şikayetçi Ferudun’dan bu çeki H.. Ç..’a vermesini, 13.000 TL’lik borç dışında kalan bedel ile de H.. Ç..’a olan borçlarını da kapatmış olacaklarını söyledikleri, şikayetçi Ferudun’un çeki telefonla banka şubesine sordurduktan sonra kabul ettiği, ancak henüz buzhane tesisatını teslim etmediği, aynı gün H.. Ç.. ile görüşüp çeki verdiği, H.. Ç..’ın hesap sahibi N. A.’ı telefonla arayıp elindeki çek yaprağını faksladığında N. A.’ın söz konusu çekin kendisi tarafından düzenlenmediğini, sahte olduğunu söylemesi üzerine çeki şikayetçi Ferudun’a iade ettiği, aynı gün şikayetçi Ferudun’un da çeki sanıklara iade ettiğinin iddia edildiği olayda,
Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin kovuşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya kapsamına göre; o yer Cumhuriyet savcısı ve sanığın yerinde görülmeyen sair temyiz itirazlarının reddine, ancak;
1-Sanıklar ile şikayetçi F.. K.. arasında buzhane tesisatının satılması konusunda peşin paraya karşılık anlaşmaya varıldığı, sonraki süreçte sanıkların peşin para yerine çek verdikleri ancak buzhane tesisatının henüz teslim edilmediği, çekin sahteliğinin tespit edilmesi sonrasında şikayetçi F. K.’nun anlaşmadan vazgeçerek çeki iade ettiği ve menfaatin temin edilemediğinin anlaşılması karşısında, sanıkların eyleminin sübuta erdiği ancak teşebbüs aşamasında kaldığı gözetilmeden, mahkumiyetleri yerine yazılı şekilde beraatlerine karar verilmesi,
2-Suça konu çekin dosya içerisinde fotokopisinin bulunduğu, aslı bulunmayan çek ile ilgili çekin iğfal kabiliyetinin bulunup bulunmadığının tespitinin mümkün olmadığı, bu nedenle sanıklar hakkında suçun kanuni unsurlarının oluşmaması nedeniyle beraat kararı verilmesi gerekirken, 5237 sayılı Kanun’un 207/1. maddesine göre mahkumiyet hükmü kurulması,
Bozmayı gerektirmiş, o yer Cumhuriyet savcısı ve sanık A.. Ş..’nun temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan, hükümlerin bu nedenle 5320 sayılı Kanun’un 8/1. maddesine istinaden uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK’nın 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, 05/11/2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.