YARGITAY KARARI
DAİRE : 15. Ceza Dairesi
ESAS NO : 2013/1985
KARAR NO : 2014/17262
KARAR TARİHİ : 27.10.2014
Tebliğname No : 11 – 2011/62825
MAHKEMESİ : Sakarya 1. Ağır Ceza Mahkemesi
TARİHİ : 04/11/2010
NUMARASI : 2010/281 (E) ve 2010/285 (K)
SUÇ : Nitelikli dolandırıcılık, resmi belgede sahtecilik
Dosya incelenerek gereği düşünüldü;
Dolandırıcılık suçunun oluşabilmesi için; failin bir kimseyi, kandırabilecek nitelikte hileli davranışlarla hataya düşürüp,onun veya başkasının zararına, kendisine veya başkasına yarar sağlaması gerekmektedir. Hile nitelikli bir yalandır. Fail tarafından yapılan hileli davranış belli oranda ağır, yoğun ve ustaca olmalı,sergileniş açısından mağdurun inceleme olanağını ortadan kaldıracak nitelikte bir takım hareketler olmalıdır. Kullanılan hileli davranışlarla mağdur yanılgıya düşürülmeli ve bu yanıltma sonucu yalanlara inanan mağdur tarafından sanık veya bir başkasına haksız çıkar sağlanmalıdır. Hilenin kandırıcı nitelikte olup olmadığı olaysal olarak değerlendirilmeli, olayın özelliği, fiille olan ilişkisi, mağdurun durumu, kullanılmışsa gizlenen veya değiştirilen belgenin nitelikleri ayrı ayrı nazara alınmalıdır.
Bilişim sistemlerinin, banka veya kredi kurumlarının araç olarak kullanılması suretiyle dolandırıcılık suçu, TCK’nın 158/1-f maddesinde düzenlenmiştir. Maddenin gerekçesinde de;“Dolandırıcılık suçunun, bilişim sistemlerinin,banka veya kredi kurumlarının araç olarak kullanılması suretiyle işlenmesi de, birinci fıkranın (f) bendinde bu suçun bir nitelikli unsuru olarak kabul edilmiştir. Bilişim sistemlerinin, banka veya kredi kurumlarının, özellikle bu kurum ve kuruluşları temsil edenlerin, kurum ve kuruluşları adına hareket eden kişilerin, başkalarını kolaylıkla aldatabilmeleri bir güven kurumu olan bu kuruma güvenin sarsılması bu kurumların araç olarak kullanılması suretiyle dolandırıcılık suçunu, nitelikli hâl saymıştır. Bilişim sisteminin aldatılmasından söz edilemeyeceği için, ancak bu sistemin araç olarak kullanılarak bir insanın aldatılması yani dolandırılması halinde bu bendin uygulanması mümkündür. Aksi halde yani sisteme girilerek bir kişi aldatılmayıp sistemden yararlanılarak çıkar sağlanmışsa bilişim suçu veya
bilişim sistemi kullanılmak suretiyle hırsızlık suçunun oluşması söz konusu olacaktır. Bilişim sisteminden maksat,verileri toplayıp,yerleştirdikten sonra bunları otomatik işlemlere tâbi tutma olanağını veren manyetik sistemlerdir. Günümüzde bilişim sistemleri ile sesli-görüntülü haberleşme, elektronik imzanın kabulü,yeni ticari ilişkiler, internet bankacılığı hizmeti ile para transferleri ve bunlar gibi pek çok yenilik toplumsal hayata girmiş, bilişim gerek iş gerekse günlük hayatta vazgeçilemeyecek kadar önemli bir noktaya ulaşmış, bilişim teknolojileri daha hızlı ve ucuz bir nitelik arz etmesi nedeniyle, klasik yöntemlere nazaran daha fazla tercih edilir duruma gelmiştir. Bu sistemlerin güvenle kullanılması, aynı anda hızlı ve kolayca birçok kişi tarafından ulaşılması ve diğer taraftaki failin kontrol imkanını azaltması nedeniyle nitelikli hal sayılmıştır. Banka ya da kredi kurumlarının araç olarak kullanıldığından söz edilebilmesi için,dolandırıcılık fiili gerçekleştirilirken bankaların olağan faaliyetlerinden ya da bu faaliyeti yürüten sujelerden hileli araçlar kullanılarak yararlanılması veya banka ve kredi kurumlarının olağan faaliyetleri nedeniyle üretmiş oldukları maddi varlıkların suçta araç olarak kullanılarak haksız çıkarın elde edilmesi gerekir. Bankaların,ödeme aracı olarak kullanılması halinde bu fıkra uygulanamayacaktır.
Sanığın, kendisinin yetkilisi olduğu Y. S. Taşımacılık İnşaat Sanayi Ticaret Limited Şirketine ait olan ve G. Bankası A.Şubesi nezdinde bulunan çek hesabından, 10/03/2008 keşide tarihli, 18.200 TL bedel içeren çeki, şirketin yetkilisi olarak kendisi imzalamayıp, başkasına düzenlettirmek suretiyle oluşturduktan sonra bir ticari alışverişe istinaden aldığı mal karşılığında katılan A. Konut Otomotiv Pazarlama Sanayi Ticaret Anonim Şirketinin yetkililerine verdiği; ancak bunun öncesinde söz konusu çekin rızası dışında elinden çıktığı gerekçesiyle ilgili bankaya ödemeden men talimatı verdiği, katılan şirket tarafından çekin bankaya ibraz edildiğinde, bu gerekçeyle ödenmediği, bu şekilde sanığın, ödemeden men talimatı verdiği çeki katılana verip, karşılığında mal alarak haksız menfaat temin etmek suretiyle nitelikli dolandırıcılık ve resmi belgede sahtecilik suçlarını işlediğinin iddia edildiği olayda;
Sanığın, karşılıksız olduğunu bildiği çeki keşide ederek katılana vermesi şeklinde gerçekleştirdiği eyleminden dolayı hakkında, 3167 sayılı Kanunun 16/1 maddesi gereğince “karşılıksız çek keşide etme” suçundan Asliye Ceza Mahkemesi’nde kamu davasının açıldığı, yapılan yargılama kapsamında alınan Adli Tıp Kurumu Fizik İhtisas Dairesinin raporuna göre; söz konusu çek üzerindeki keşideci imzasının sanığın el ürünü olmadığının tespit edilmesi üzerine ve bu gerekçeyle atılı suçtan sanığın beraatine dair karar verildiği, buna ilişkin gerekçeli kararda; sanık hakkında, nitelikli dolandırıcılık ve resmi belgede sahtecilik suçlarından gereğinin takdir ve ifası için suç duyurusunda bulunulmasına karar verilmesi üzerine yürütülen hazırlık soruşturması neticesinde; sanık hakkında resmi belgede sahtecilik ve nitelikli dolandırıcılık suçlarından kamu davasının açılmış olduğu, 5271 sayılı CMK’nın 225. maddesinde, hükmün konusunun iddianamede gösterilen fiilden ibaret olduğunun açıkça belirtildiği, 25.03.2008 tarihili düzenlenen iddianamede, sanık hakkında sadece karşılıksız çek keşide etme suçundan dava açıldığı, oysa ki, 21.09.2009 tarihli düzenlenen ikinci iddianamade ise tavsifi yapılmak suretiyle “resmi belgede sahtecilik ve nitelikli dolandırıcılık” suçlarından kamu davasının açıldığının sabit olduğu, “karşılıksız çek keşide etme” suçu ile “bankanın araç olarak kullanılması suretiyle dolandırıcılık ve resmi belgede sahtecilik” suçlarının birbirlerinden ayrı ve bağımsız suçlar olduğu hususları dikkate alınıp; yargılamaya devam edilmesi gerektiği gözetilmeden isabetsiz gerekçelere dayanılarak davanın reddine dair karar verilmesi,
Bozmayı gerektirmiş, Cumhuriyet savcısı ve katılan vekilinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan sair yönleri incelenmeyen hükmün bu sebepten dolayı 5320 sayılı Kanunun 8/1. maddesi gereğince uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK’nın 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, 27/10/2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.