YARGITAY KARARI
DAİRE : 15. Ceza Dairesi
ESAS NO : 2013/1887
KARAR NO : 2014/18076
KARAR TARİHİ : 04.11.2014
Tebliğname No : 11 – 2011/30617
MAHKEMESİ : Üsküdar 3. Ağır Ceza Mahkemesi
TARİHİ : 17/03/2010
NUMARASI : 2008/304 (E) ve 2010/71 (K)
SUÇ : Nitelikli dolandırıcılık
Dosya incelenerek gereği düşünüldü;
Dolandırıcılık suçunun oluşabilmesi için;
Failin bir kimseyi, kandırabilecek nitelikte hileli davranışlarla hataya düşürüp, onun veya başkasının zararına, kendisine veya başkasına yarar sağlaması gerekmektedir. Hile nitelikli bir yalandır. Fail tarafından yapılan hileli davranış belli oranda ağır, yoğun ve ustaca olmalı,sergileniş açısından mağdurun inceleme olanağını ortadan kaldıracak nitelikte bir takım hareketler olmalıdır. Kullanılan hileli davranışlarla mağdur yanılgıya düşürülmeli ve bu yanıltma sonucu yalanlara inanan mağdur tarafından sanık veya bir başkasına haksız çıkar sağlanmalıdır. Hilenin kandırıcı nitelikte olup olmadığı olaysal olarak değerlendirilmeli, olayın özelliği, fiille olan ilişkisi, mağdurun durumu, kullanılmışsa gizlenen veya değiştirilen belgenin nitelikleri ayrı ayrı nazara alınmalıdır.
Bilişim sistemlerinin, banka veya kredi kurumlarının araç olarak kullanılması suretiyle dolandırıcılık suçu, TCK’nın 158/1-f maddesinde düzenlenmiştir. Maddenin gerekçesinde de; “Dolandırıcılık suçunun, bilişim sistemlerinin,banka veya kredi kurumlarının araç olarak kullanılması suretiyle işlenmesi de,birinci fıkranın (f) bendinde bu suçun bir nitelikli unsuru olarak kabul edilmiştir. Bilişim sistemlerinin,banka veya kredi kurumlarının,özellikle bu kurum ve kuruluşları temsil edenlerin,kurum ve kuruluşları adına hareket eden kişilerin, başkalarını kolaylıkla aldatabilmeleri bir güven kurumu olan bu kuruma güvenin sarsılması bu kurumların araç olarak kullanılması suretiyle dolandırıcılık suçunu, nitelikli hâl saymıştır.
Bilişim sisteminin aldatılmasından söz edilemeyeceği için, ancak bu sistemin araç olarak kullanılarak bir insanın aldatılması yani dolandırılması halinde bu bendin uygulanması mümkündür. Aksi halde yani sisteme girilerek bir kişi aldatılmayıp sistemden yararlanılarak çıkar sağlanmışsa bilişim suçu veya bilişim sistemi kullanılmak suretiyle hırsızlık suçunun oluşması söz konusu olacaktır.
Bilişim sisteminden maksat, verileri toplayıp, yerleştirdikten sonra bunları otomatik işlemlere tâbi tutma olanağını veren manyetik sistemlerdir. Günümüzde bilişim sistemleri ile sesli-görüntülü haberleşme, elektronik imzanın kabulü,yeni ticari ilişkiler,internet bankacılığı hizmeti ile para transferleri ve bunlar gibi pek çok yenilik toplumsal hayata girmiş, bilişim gerek iş gerekse günlük hayatta vazgeçilemeyecek kadar önemli bir noktaya ulaşmış, bilişim teknolojileri daha hızlı ve ucuz bir nitelik arz etmesi nedeniyle,klasik yöntemlere nazaran daha fazla tercih edilir duruma gelmiştir. Bu sistemlerin güvenle kullanılması, aynı anda hızlı ve kolayca birçok kişi tarafından ulaşılması ve diğer taraftaki failin kontrol imkanını azaltması nedeniyle nitelikli hal sayılmıştır.
Banka ya da kredi kurumlarının araç olarak kullanıldığından söz edilebilmesi için,dolandırıcılık fiili gerçekleştirilirken bankaların olağan faaliyetlerinden ya da bu faaliyeti yürüten sujelerden hileli araçlar kullanılarak yararlanılması veya banka ve kredi kurumlarının olağan faaliyetleri nedeniyle üretmiş oldukları maddi varlıkların suçta araç olarak kullanılarak haksız çıkarın elde edilmesi gerekir. Bankaların,ödeme aracı olarak kullanılması halinde bu fıkra uygulanamayacaktır.
Sanığın annesi olan R. Ç.’un katılan kurumdan dul aylığı aldığı, sanığın annesinin sağlığında noter tarafından düzenlenen özel vekaletname ile bankadan R. Ç.’ın maaşını bilgisi dahilinde almakta olduğu, annesinin vefatından sonra sanığın vefat olayını bildirmeyerek 30.11.2005 tarihine kadar dul aylığını haksız olarak bankadan almaya devam ettiği ve bu dönem içerisinde faiz hariç 14.185.66 TL miktarı yersiz olarak tahsil ettiği somut olayda, nitelikli dolandırıcılık suçunun oluştuğuna yönelik kabulde bir isabetsizlik görülmemiştir.
Yapılan yargılamaya, toplanan delillere, mahkemenin soruşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine göre yerinde görülmeyen sair temyiz itirazlarının reddine;ancak,
1-Yargıtay CGK.nun 12/04/2011 tarihli ve 2011/11-45-44 sayılı kararında belirtildiği gibi, 5237 sayılı TCK.nun 168. maddesinde düzenlenen etkin pişmanlık hükümlerinin uygulanabilmesi için uğranılan zararın tazmini yeterli olup ayrıca munzam zarar niteliğindeki faizin de ödenmesi şart olmadığından, katılan idarenin zararı olan ana paranın 31.01.2008 tarihi itibariyle sanığın almakta olduğu yetim aylığından kesinti yapılması suretiyle tahsil edildiğinin katılan kurumun 03.08.2009 tarihli yazı içeriğinden anlaşılmakla, yapılan kesintinin sanığın başvurusu ve rızası ile mi yapıldığı, yoksa katılan kurumun resen kesinti yapma yetkisi kullanma hakkı olup olmadığı varsa bu şekilde mi kesintilerin yapıldığı tespit edilerek, sanığın rıza veya istemi ile kesintilerin yapıldığı belirlendiği taktirde, sanığın etkin pişmanlık gösterip göstermediğinin de değerlendirilerek, sonucuna göre 5377 sayılı Kanun ile değişik 5237 Sayılı TCK’nın 168/1 maddesinin uygulanması gerekip gerekmediğinin tartışılması gerekirken, yazılı şekilde hüküm tesis edilmesi,
2-Sanık tarafından, 5237 sayılı TCK’nın 43/1 maddesi kapsamında, aynı suç işleme kararıyla kanunun aynı hükmünün birden fazla ihlal edilerek, 30.11.2005 tarihine kadar annesinin maaşını çektiğinin anlaşılması karşısında, sanık hakkında zincirleme suç hükümlerinin uygulanmaması suretiyle eksik ceza tayini,
Bozmayı gerektirmiş, katılan vekili, sanığın temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden hükmün 5320 sayılı Kanunun 8/1. maddesi gereğince uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK’nın 321. maddesi gereğince BOZULMASINA, 04.11.2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
Başkan