Yargıtay Kararı 15. Ceza Dairesi 2013/16905 E. 2015/31194 K. 11.11.2015 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 15. Ceza Dairesi
ESAS NO : 2013/16905
KARAR NO : 2015/31194
KARAR TARİHİ : 11.11.2015

Tebliğname No : 15 – 2011/404530
MAHKEMESİ : Bitlis Ağır Ceza Mahkemesi
TARİHİ : 22/09/2011
NUMARASI : 2010/409 (E) ve 2011/158 (K)
SUÇ : Nitelikli dolandırıcılık

Dosya incelenerek gereği düşünüldü;
Dolandırıcılık suçunun oluşabilmesi için; failin bir kimseyi,kandırabilecek nitelikte hileli davranışlarla hataya düşürüp,onun veya başkasının zararına, kendisine veya başkasına yarar sağlaması gerekmektedir. Hile nitelikli bir yalandır. Fail tarafından yapılan hileli davranış belli oranda ağır, yoğun ve ustaca olmalı, sergileniş açısından mağdurun inceleme olanağını ortadan kaldıracak nitelikte bir takım hareketler olmalıdır.Kullanılan hileli davranışlarla mağdur yanılgıya düşürülmeli ve bu yanıltma sonucu yalanlara inanan mağdur tarafından sanık veya bir başkasına haksız çıkar sağlanmalıdır.Hilenin kandırıcı nitelikte olup olmadığı olaysal olarak değerlendirilmeli, olayın özelliği, fiille olan ilişkisi, mağdurun durumu, kullanılmışsa gizlenen veya değiştirilen belgenin nitelikleri ayrı ayrı nazara alınmalıdır.
TCK’nın 158/1-e bendinde belirtilen, kamu kurum ve kuruluşlarının zararına olarak dolandırıcılık suçunun işlenmesi, nitelikli hal kabul edilmiştir. Hangi kurum ve kuruluşların, kamusal nitelik taşıdığı, o kurumun kadro bakımından bağlı olduğu durumu düzenleyen mevzuata göre belirlenir. Bu nitelikli halin oluşması için, eylemin kamu kurum ve kuruluşlarının mal varlığına zarar vermek amacıyla işlenmesi gerekir. Zarar vermek, kamu kurum ve kuruluşlarından hakkı olmayan bir parayı almak ya da bir borcu geri vermemek şeklinde olabilir. Bu suçun zarar göreni kamu kurum ve kuruluşunun tüzel kişiliğidir. Kamu kurum ve kuruluşlarının zarar görmesi söz konusu değilse bu suç oluşmayacaktır. Dolandırıcılık suçunun kamu yararına çalışan hayır kurumlarının zararına işlenmesi madde kapsamında değildir.
Sanığın 2022 sayılı kanun uyarınca özürlü aylığı talebinde bulunduğu, Van Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nden aldığı 04/07/2008 ve 3024/8.2 sayılı sağlık kurulu raporunda özür durumuna göre tüm vücut fonksiyon kaybı oranının %70 olduğunun belirtilmesine rağmen raporun hastane kayıtlarına uygun olmadığının ve gerçeğe aykırı olduğunun tespit edildiği, sanığın özürlü aylığı için bu raporla birlikte S.. K..’na Tatvan Mal Müdürlüğü aracılığıyla başvuruda bulunduğu, diğer taraftan Bitlis Devlet Hastanesince düzenlenen 21/10/2010 tarih ve 1424 sayılı sağlık kurulu raporuna göre sanığın özür durumuna göre tüm vücut fonksiyon kaybı oranının %0 olduğunun belirlendiği, 01/09/2008-20/05/2010 tarihleri arasında aylığa hak kazanmadığı halde 5.846,36 TL özürlü aylığı aldığı ve raporun sahte olduğunun tespit edilmesi üzerine aylığının kesildiği, bu suretle kamu kurum ve kuruluşlarının zararına dolandırıcılık suçunu işlediği iddia edilen olayda;
Dosya kapsamına göre, 2022 sayılı yasa kapsamında maaş alma özrü olmadığı halde sahte özürlü raporu alarak, kamu kurumu olan SGK’dan birden çok kez maaş aldığı, bu durumun sanığın kaçamaklı ikrarı ve dosyadaki belgelerden sabit olduğu gerekçesine dayanan kararda aşağıdaki nedenler dışında bir isabetsizlik görülmemiştir.
Sanığın kullandığı raporun renkli fotokopi niteliğinde, tümden sahte olduğunun ve yazı karakterlerine göre aldatıcılık kabiliyetinin bulunduğunun tesbit edilmesi karşısında, tebliğnamedeki bu yönde bozma isteyen düşünceye iştirak edilmemiştir.
TCK’nın 158. maddesinin 1. fıkrasının (e), (f) (j) ve (k) bentlerinde sayılan hallerde adli para cezasının tayininde eğer suçtan elde edilen haksız menfaat miktarı belli ise; o takdirde tespit olunacak temel gün, suçtan elde olunan haksız menfaatin iki katından az olmayacak şekilde, asgari 584 gün adli para cezası olarak belirlenip, gün sayısı üzerinden arttırma ve eksiltmeler yapıldıktan sonra ortaya çıkacak sonuç gün sayısı ile bir gün karşılığı aynı kanunun 52. maddesi uyarınca, 20-100 TL arasında takdir olunacak miktarın çarpılması neticesinde sonuç adli cezasının belirlenmesi gerektiğinin gözetilmeyerek, eksik para cezası tayini aleyhe temyiz olmadığından bozma nedeni yapılmamıştır.
Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin kovuşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya kapsamına göre, diğer temyiz itirazlarının reddine, ancak;
5237 sayılı TCK’nın 53. maddesinin 3. fıkrası uyarınca 53/1-c bendindeki “velayet hakkından; vesayet ve kayyımlığa ait bir hizmette bulunmaktan yoksunluğun” sadece sanığın kendi altsoyu yönünden koşullu salıverme tarihine kadar süreceği, altsoyu haricindekiler yönünden ise yoksunluğun hapis cezasının infazı tamamlanıncaya kadar devam edeceği gözetilmeden yazılı şekilde karar verilmesi,
Bozmayı gerektirmiş, sanığın temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan hükmün bu sebepten dolayı 5320 sayılı Kanunun 8/1. maddesi gereğince uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK’nın 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, ancak yeniden duruşma yapılmasını gerektirmeyen bu hususun aynı kanunun 322. maddesi uyarınca düzeltilmesi mümkün bulunduğundan, hüküm fıkrasından, 5237 sayılı TCK’nın 53. maddesinin 53/1-c uygulamasının çıkartılıp yerine, “5237 sayılı TCK’nın 53. maddenin 3. fıkrası uyarınca 1. fıkranın c bendinde yer alan kendi alt soyu üzerindeki velayet, vesayet ve kayyımlık haklarından koşullu salıverilme tarihine, 1. fıkrada yazılı diğer haklardan cezanın infazı tamamlanıncaya kadar yoksun bırakılmasına” cümlesi eklenmek suretiyle sair yönleri usul ve yasaya uygun bulunan hükmün DÜZELTİLEREK ONANMASINA, 11.11.2015 tarihinde oy birliği ile karar verildi.