Yargıtay Kararı 15. Ceza Dairesi 2013/16897 E. 2015/31185 K. 11.11.2015 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 15. Ceza Dairesi
ESAS NO : 2013/16897
KARAR NO : 2015/31185
KARAR TARİHİ : 11.11.2015

Tebliğname No : 15 – 2011/396651

İNCELENEN KARARIN;
MAHKEMESİ : Bafra Ağır Ceza Mahkemesi
TARİHİ : 29/06/2011
NUMARASI : 2009/173 (E) ve 2011/92 (K)
SANIKLAR : A.. S.., B.. İ..
SUÇ : Nitelikli dolandırıcılık, resmi belgede sahtecilik

Dosya incelenerek gereği düşünüldü;
Dolandırıcılık suçunun oluşabilmesi için; Failin bir kimseyi kandırabilecek nitelikte hileli davranışlarla hataya düşürüp onun veya başkasının zararına, kendisine veya başkasına yarar sağlaması gerekmektedir. Hile nitelikli bir yalandır. Fail tarafından yapılan hileli davranış belli oranda ağır, yoğun ve ustaca olmalı, sergileniş açısından mağdurun inceleme olanağını ortadan kaldıracak nitelikte bir takım hareketler olmalıdır. Kullanılan hileli davranışlarla mağdur yanılgıya düşürülmeli ve bu yanıltma sonucu yalanlara inanan mağdur tarafından sanık veya bir başkasına haksız çıkar sağlanmalıdır. Hilenin kandırıcı nitelikte olup olmadığı olaysal olarak değerlendirilmeli, olayın özelliği, fiille olan ilişkisi, mağdurun durumu, kullanılmışsa gizlenen veya değiştirilen belgenin nitelikleri ayrı ayrı nazara alınmalıdır.
Bilişim sistemlerinin, banka veya kredi kurumlarının araç olarak kullanılması suretiyle dolandırıcılık suçu, TCK’nın 158/1-f maddesinde düzenlenmiştir. Maddenin gerekçesinde de; “Dolandırıcılık suçunun, bilişim sistemlerinin, banka veya kredi kurumlarının araç olarak kullanılması suretiyle işlenmesi de, birinci fıkranın (f) bendinde bu suçun bir nitelikli unsuru olarak kabul edilmiştir. Bilişim sistemlerinin, banka veya kredi kurumlarının, özellikle bu kurum ve kuruluşları temsil edenlerin, kurum ve kuruluşları adına hareket eden kişilerin, başkalarını kolaylıkla aldatabilmeleri bir güven kurumu olan bu kuruma güvenin sarsılması bu kurumların araç olarak kullanılması suretiyle dolandırıcılık suçunu, nitelikli hâl saymıştır.
Bilişim sisteminin aldatılmasından söz edilemeyeceği için, ancak bu sistemin araç olarak kullanılarak bir insanın aldatılması yani dolandırılması halinde bu bendin uygulanması mümkündür. Aksi halde yani sisteme girilerek bir kişi aldatılmayıp sistemden yararlanılarak çıkar sağlanmışsa bilişim suçu veya bilişim sistemi kullanılmak suretiyle hırsızlık suçunun oluşması söz konusu olacaktır. Bilişim sisteminden maksat, verileri toplayıp, yerleştirdikten sonra bunları otomatik işlemlere tâbi tutma olanağını veren manyetik sistemlerdir. Günümüzde bilişim sistemleri ile sesli-görüntülü haberleşme, elektronik imzanın kabulü, yeni ticari ilişkiler, internet bankacılığı hizmeti ile para transferleri ve bunlar gibi pek çok yenilik toplumsal hayata girmiş, bilişim gerek iş gerekse günlük hayatta vazgeçilemeyecek kadar önemli bir noktaya ulaşmış, bilişim teknolojileri daha hızlı ve ucuz bir nitelik arz etmesi nedeniyle, klasik yöntemlere nazaran daha fazla tercih edilir duruma gelmiştir. Bu sistemlerin güvenle kullanılması, aynı anda hızlı ve kolayca birçok kişi tarafından ulaşılması ve diğer taraftaki failin kontrol imkanını azaltması nedeniyle nitelikli hal sayılmıştır.
Banka ya da kredi kurumlarının araç olarak kullanıldığından söz edilebilmesi için, dolandırıcılık fiili gerçekleştirilirken bankaların olağan faaliyetlerinden ya da bu faaliyeti yürüten süjelerden hileli araçlar kullanılarak yararlanılması veya banka ve kredi kurumlarının olağan faaliyetleri nedeniyle üretmiş oldukları maddi varlıkların suçta araç olarak kullanılarak haksız çıkarın elde edilmesi gerekir. Bankaların, ödeme aracı olarak kullanılması halinde bu fıkra uygulanamayacaktır.
5237 sayılı TCK’nın 158/1-j bendinde, dolandırıcılık suçunun, Banka veya diğer kredi kurumlarınca tahsis edilmemesi gereken bir kredinin açılmasını sağlamak maksadıyla, işlenmesi, nitelikli hal olarak kabul edilmiştir. Bu suçun oluşabilmesi için, Kredi elde eden kişinin banka veya diğer kredi kurumu görevlilerini hile ile aldatmış olması gerekir. Krediyi alan kişinin aldatıcı herhangi bir eylemi olmaksızın, sırf banka elemanlarının kendi görevlerini layıkıyla yerine getirmemeleri yüzünden bir kredi açılmışsa, dolandırıcılıktan bahsedilemez, şartları varsa bankacılık suçundan bahsedilebilir. Bu suçun mağdurları banka ve diğer kredi kurumlarıdır. 5411 sayılı “Bankacılık Kanununun 3. maddesinde banka, 48. maddesinde ise kredinin tanımı yapılmıştır. Tahsis edilmemesi gereken bir kredinin açılmasını sağlama suçun konusudur. Kredinin tahsis edilmesinin gerekli olup olmadığı, kredi verecek kuruluşun mevzuatında öngörülen düzenlemeler çerçevesinde belirlenir. Fiil, sahte kıymet takdiri raporları veya gerçeğe aykırı belgeler, bilançolar düzenleyerek hileli davranışıyla bunları aldatmaktadır. Kredi kurumu banka olmamasına karşın faiz karşılığında olsun veya olmasın, kanunen borç vermeye yetkili kılınan kurumlar anlaşılır. Bu itibarla böyle bir yetkiye sahip olmayan bir kişi veya kuruluşa karşı bu fiilin işlenmesi hâlinde koşulları varsa, basit dolandırıcılık suçu söz konusu olacaktır.
Sanığın 26/06/2008 tarihinde şikayetçi N.. E..’ın oğlu M.. E..’a “babanla konuştum, bana babanın çek defterinden dört adet çek yaprağı ver, Samsun’da babana imzalatacağım” demesi üzerine M.. E..’ın sanık B.. İ..’e inanarak şikayetçi N.. E..’a ait imzalı ancak diğer kısımları boş olan Ziraat Bankası ……. Şubesinin …….. seri nolu çeki ile katılan N.. E..’a ait imzasız ve tamamen boş olan Ziraat Bankası …….. Şubesinin ….., ……, …… seri nolu çekleri sanık B.. İ..’e verdiği, sanık B.. İ..’in çeklerle birlikte diğer sanık A.. S..’in Bafra’daki işyerine gidip katılan N.. E..’ın imzasının bulunduğu, ancak diğer kısımları boş olan ……. seri nolu çekin üzerine keşide tarihi olarak 30/10/2008, bedel olarak 10.000 yazdığı, imzasız ve tamamen boş olan …….. seri nolu çekin üzerine keşide tarihi olarak 18/10/2008, bedel olarak 9.500 yazıp imzaladığı, imzasız ve tamamen boş olan ……. seri nolu çekin üzerine keşide tarihi olarak 18/11/2008, bedel olarak 10.500 yazıp imzaladığı, bu üç çeki sanık A.. S..’e verdiği, sanık A.. S..’in sahte olarak düzenlendiğini bildiği çekleri 20/10/2008, 30/10/2008 ve 18/11/2008 tarihlerinde HSBC Bank …… şubesine ibraz edip çeklerin karşılıksız çıkması nedeniyle her bir çek için bankanın sorumlu olduğu 435 Tlyi 07/04/2009 tarihinde tahsil ettiği ve 27/04/2009 tarihinde 30/10/2008 keşide tarihli 10.000 TL bedelli, …….. seri nolu çekle ilgili katılan N.. E.. ve sanık B.. İ.. hakkında vekili aracılığıyla ……. İcra Müdürlüğünün 2009/2418 sayılı dosyasında icra takibi başlatıldığı, …….. Kriminal Polis Laboratuvarının 08/09/2009 tarih, BLG-2009/……. sayılı ekspertiz raporunda ……… seri nolu çeklerin ön yüzündeki yazı ve rakamlar ile B.. İ..’in mukayese yazı ve rakamları arasında grafolojik ve grafometrik yöntemlerle yapılan karşılaştırmalarda çeklerin ön yüzlerindeki mavi mürekkepli kalemle yazılmış yazı ve rakamların B.. İ.. eli ürünü olduğu kanaatine varıldığının, …. ve …. seri nolu çekler üzerinde atılı bulunan keşideci imzaları ile N.. E.. ve B.. İ..’in mukayese imzaları arasında grafolojik ve grafometrik yöntemlerle yapılan karşılaştırmalarda müspet veya menfi herhangi bir kanaat beyanının mümkün olmadığının belirtildiği, bu suretle sanıkların üzerlerine atılı suçları resmi belgede sahtecilik, banka veya kredi kurumlarının araç olarak kullanılması suretiyle dolandırıcılık suçlarını birlikte işlediklerinin iddia edildiği, yine sanık A.. S..’in Akbank ……. Şubesinden aldığı krediye karşılık olmak üzere keşidecisi F…. .. olan Halk Bankası ……Şubesindeki çek hesabından keşide edilen 07/12/2008 tarihli ve 30.000 TL bedelli çeki bankaya verdiği, bankaya olan kredi borcunu ödememesi nedeniyle banka tarafından alacağın tahsili amacıyla borçlular aleyhine takip başlatıldığı, 07/12/2008 keşide tarihli 30.000 TL bedelli çekte ciranta olarak görünen N.. İ.. aleyhine yapılan icra takibi sırasında ciranta N.. İ.. tarafından …..İcra Hukuk Mahkemesinde dava açtığı ve çekteki ciranta imzasının kendisine ait olmadığını ileri sürdüğü, yaptırılan bilirkişi incelemesi sonucu dava dosyasına ibraz edilen 16/02/2010 tarihli bilirkişi raporunda çekteki imzanın N.. İ.. eli ürünü olmadığının bildirildiği, sanığın sahte resmi belgeyi banka tarafından tahsis edilmemesi gereken bir kredinin açılmasını sağlamak amacıyla kullandığı, aldığı krediyi geri ödemediği, böylece resmi belgede sahtecilik ve nitelikli dolandırıcılık suçlarını işlediğinin iddia edildiği ve her iki dosya arasında hukuki ve fiili irtibat bulunduğundan birleştirildiği somut olayda;
1-Sanık A.. S.. hakkında verilen beraat hükümlerine yönelik temyizlerin incelenmesinde;
Tüm dosya kapsamına göre, sanığın katılan N.. E..’a karşı suça konu çeklerin keşidecisi dışında başkaları tarafından imzalandığını bildiğine ilişkin, mahkumiyetine yeter her türlü şüpheden uzak kesin ve inandırıcı delil elde edilemediği ile sanığın katılan bankaya yönelik suça konu çekin keşidecisi dışında başkaları tarafından imzalandığını bildiğine ilişkin, mahkumiyetine yeter her türlü şüpheden uzak kesin ve inandırıcı delil elde bulunmadığı gerekçesine dayanan mahkemenin kararında aşağıda gösterilen neden dışında bir isabetsizlik görülmemiştir.
Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin kovuşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya kapsamına göre, banka vekilinin yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddine, ancak;
1136 sayılı Kanun’un 168. ve hüküm tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesinin 13. maddesinin 5.fıkrası uyarınca, beraat eden ve kendisini vekil ile temsil ettiren sanık lehine maktu avukatlık ücretine hükmedilmesi gerektiğinin gözetilmemesi,
Bozmayı gerektirmiş, sanık A……. vekilinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan hükümlerin bu sebeplerden dolayı 5320 sayılı kanun’un 8/1. maddesi gereğince uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK’nın 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, ancak yeniden duruşma yapılmasını gerektirmeyen bu hususların aynı kanunun 322. maddesi uyarınca düzeltilmesi mümkün bulunduğundan, hükmün ilgili kısmına “sanık kendisini vekil ile temsil ettirdiği anlaşıldığından, hüküm tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi hükümlerine göre belirlenen 2.200 TL vekalet ücretinin hazineden alınarak sanığa verilmesi” fıkrasının eklenmesi suretiyle sair yönleri usul ve yasaya uygun bulunan hükümlerin DÜZELTİLEREK ONANMASINA,
2-Sanık B.. İ.. hakkında resmi evrakta sahtecilik suçundan kurulan mahkumiyet hükmüne yönelik temyizin incelemesinde;
Tüm dosya kapsamına göre, sanık B….. ile katılan N….. arasında beyanlardan da anlaşıldığı üzere sık sık çek, senet alışverişi olduğu ve katılanın dava konusu olan kendisine ait çeklerin sanık B…. tarafından oğlundan alınmış olduğunu sonradan öğrendiğini beyan etmesine rağmen iddialarında geçtiği üzere çeklerin rızası dışında alındığı yönünde herhangi bir merciye başvurusunun bulunmadığı, ancak aleyhinde icra takibi başlatılınca bu iddialarda bulunduğu, söz konusu çeklerin katılanın zımni rızası ile sanık B…. geçmiş olduğunun kabulünün gerektiği, sanık B….. de aralarındaki alışılagelmiş ticari münasebetler nedeniyle kendisi tarafından ya da katılan tarafından çek karşılıklarının bankada hazır edileceği öngörüsü ile hareket ettiği, dolayısıyla da sanığa atılı dolandırıcılık suçunun hile unsuru yönünden oluşmadığının mahkemece kabul edildiği bu haliyle ayrıntısı Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 30.03.1992 gün ve 80/98 sayılı kararında da belirtildiği üzere, belgede sahtecilik suçlarında önceden verilen rıza üzerine borçlu yerine onun imzasının atılmasında zarar verme bilinç ve iradesi ile hareket edilmediğinden, suç kastından söz edilemeyeceği, rızanın açık veya zımni olabileceği,bu nedenle sanığın yazı ve rakam kısımlarını doldurarak borç aldığı A.. S..’ e bu çeklerin verilmesinde resmi evrakta sahtecilik suçunun unsurları bulunmadığı halde yazılı şekilde karar verilmesi,
Bozmayı gerektirmiş, sanığın temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan, hükmün bu sebeplerden dolayı 5320 sayılı Kanunun 8/1. maddesi gereğince uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK’nın 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, 11.11.2015 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.