Yargıtay Kararı 15. Ceza Dairesi 2013/1651 E. 2014/16701 K. 20.10.2014 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 15. Ceza Dairesi
ESAS NO : 2013/1651
KARAR NO : 2014/16701
KARAR TARİHİ : 20.10.2014

Tebliğname No : 11 – 2011/40992
MAHKEMESİ : Diyarbakır 2. Ağır Ceza Mahkemesi
TARİHİ : 04/06/2010
NUMARASI : 2007/424 (E) ve 2010/341 (K)
SUÇ : Nitelikli dolandırıcılık

Dosya incelenerek gereği düşünüldü;
Dolandırıcılık suçunun oluşabilmesi için; failin bir kimseyi, kandırabilecek nitelikte hileli davranışlarla hataya düşürüp, onun veya başkasının zararına, kendisine veya başkasına yarar sağlaması gerekmektedir. Hile nitelikli bir yalandır. Fail tarafından yapılan hileli davranış belli oranda ağır, yoğun ve ustaca olmalı, sergileniş açısından mağdurun inceleme olanağını ortadan kaldıracak nitelikte bir takım hareketler olmalıdır. Kullanılan hileli davranışlarla mağdur yanılgıya düşürülmeli ve bu yanıltma sonucu yalanlara inanan mağdur tarafından sanık veya bir başkasına haksız çıkar sağlanmalıdır. Hilenin kandırıcı nitelikte olup olmadığı olaysal olarak değerlendirilmeli, olayın özelliği, fiille olan ilişkisi, mağdurun durumu, kullanılmışsa gizlenen veya değiştirilen belgenin nitelikleri ayrı ayrı nazara alınmalıdır.
TCK’nın 158/1-d bendinde belirtilen, kamu kurum ve kuruluşlarının, kamu meslek kuruluşlarının, siyasî parti, vakıf veya dernek tüzel kişiliklerinin araç olarak kullanılması suretiyle dolandırıcılık suçunun işlenmesi, nitelikli hâl kabul edilmiştir. Söz konusu kurum yada kuruluşların konumunun suçun işlenmesinde kolaylık sağlayacağı düşüncesi, bu kurum ve kuruluşların bu suçta araç olarak kullanılmasının, ağırlaştırıcı neden olmasını gerektirmiştir. Bu nitelikli halin uygulanabilmesi için, bunların isminin kullanılması yeterli olmayıp maddi varlığının kullanılması gerekmektedir. Araç olarak kullanılma, bu kurum veya kuruluşlara ait yazı veya belgeleri amaç dışı olarak kullanmak şeklinde olabilir. Bu kurumlara ait kimlik belgesinin gösterilmesi, basılı evraklarının, kıyafetlerinin, taşıtlarının kullanılması mağdurda güven oluşumunu sağlayacaktır.
Sanığın, daha önce Ankara’da E. Hukuk Bürosu’nda çalışan bir kişi olduğu, olay günü Diyarbakır’a uçakla giderken katılanla tanıştığı, sanığın kendisini, Ankara Barosu’na kayıtlı Avukat E.C. G. olarak tanıttığı, katılanın, kendisinin davaları olduğunu söyleyerek sanığın telefon numarasını, sanığın da aynı şekilde katılanın numarasına aldığı, bir gün sonra Diyarbakır’da katılanı arayan sanığın, uzunca bir süre orda kalacağını söyleyerek kendisine bir ev bulmasını istediği, katılanın, yanında çalışan kişiler aracılığı ile sanığa bir ev bulduğu, daha sonra sanığın, katılanın davalarına bakmak üzere katılanla birlikte notere gittiği, sanığın, burda da kendisini aynı isimle tanıttığı, daha önce yanında çalıştığı avukatın vergi numarasını vererek vekaletname çıkarttırdığı, katılandan önce 4.000 USD, sonra da, masraf bahanesiyle 2.000 USD aldığı, sanığın harç makbuzlarını vermemesi ve katılanın, devam eden davasının daha önce bitmiş olduğunu öğrenmesi ve böyle bir avukatın olmadığını tespit etmesi üzerine durumun ortaya çıktığı, böylece sanığın kamu kurumunu aracı kılmak suretiyle dolandırıcılık suçunu işlediğinin iddia edildiği olayda,
1-Noterlik bir kamu hizmeti olmasına rağmen, 5237 sayılı TCK’nın 158/1-d maddesinde belirtilen kamu kurumu niteliğinde olmaması ve sanığın, Ankara Barosu’nun herhangi bir maddi varlığını kullanmadan, salt kendisini avukat olarak tanıtıp haksız menfaat temin ederek suç işlemiş olması karşısında, eylemin, 5237 sayılı TCK’nın 157/1 maddesi kapsamında basit dolandırıcılık suçunu oluşturacağı gözetilmeden suç vasfında yanılgıya düşmek suretiyle nitelikli dolandırıcılık suçundan hüküm kurularak fazla ceza tayini,
2-Kabule göre de, sanığın, 5237 sayılı TCK’nın 43/1 maddesi kapsamında, aynı suç işleme kararıyla Kanun’un aynı hükmünü değişik zamanlarda birden fazla kez ihlal ederek haksız menfaat temin etmiş olması karşısında, zincirleme suç hükümlerinin uygulanmayarak eksik ceza tayin edilmesi,
Bozmayı gerektirmiş, sanığın temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan, hükmün bu nedenlerle, 5320 sayılı Kanun’un 8/1. maddesi gereğince uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK’nın 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, 20/10/2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.