YARGITAY KARARI
DAİRE : 15. Ceza Dairesi
ESAS NO : 2013/1623
KARAR NO : 2014/18044
KARAR TARİHİ : 04.11.2014
Tebliğname No : 11 – 2011/55541
MAHKEMESİ : Gaziantep 3. Ağır Ceza Mahkemesi
TARİHİ : 23/09/2010
NUMARASI : 2010/103 (E) ve 2010/329 (K)
SUÇ : Nitelikli dolandırıcılık
Dosya incelenerek gereği düşünüldü;
Dolandırıcılık suçunun oluşabilmesi için; failin bir kimseyi kandırabilecek nitelikte hileli davranışlarla hataya düşürüp onun veya başkasının zararına, kendisine veya başkasına yarar sağlaması gerekmektedir. Hile nitelikli bir yalandır. Fail tarafından yapılan hileli davranış belli oranda ağır, yoğun ve ustaca olmalı, sergileniş açısından mağdurun inceleme olanağını ortadan kaldıracak nitelikte bir takım hareketler olmalıdır. Kullanılan hileli davranışlarla mağdur yanılgıya düşürülmeli ve bu yanıltma sonucu yalanlara inanan mağdur tarafından sanık veya bir başkasına haksız çıkar sağlanmalıdır. Hilenin kandırıcı nitelikte olup olmadığı olaysal olarak değerlendirilmeli, olayın özelliği, fiille olan ilişkisi, mağdurun durumu, kullanılmışsa gizlenen veya değiştirilen belgenin nitelikleri ayrı ayrı nazara alınmalıdır.
5237 sayılı TCK’nın 158/1-j bendinde, dolandırıcılık suçunun, banka veya diğer kredi kurumlarınca tahsis edilmemesi gereken bir kredinin açılmasını sağlamak maksadıyla, işlenmesi, nitelikli hal olarak kabul edilmiştir. Bu suçun oluşabilmesi için, kredi elde eden kişinin banka veya diğer kredi kurumu görevlilerini hile ile aldatmış olması gerekir. Krediyi alan kişinin aldatıcı herhangi bir eylemi olmaksızın, sırf banka elemanlarının kendi görevlerini layıkıyla yerine getirmemeleri yüzünden bir kredi açılmışsa, dolandırıcılıktan bahsedilemez, şartları varsa bankacılık suçundan bahsedilebilir.
Bu suçun mağdurları banka ve diğer kredi kurumlarıdır. 5411 sayılı “Bankacılık Kanunu’nun 3. maddesinde banka, 48. maddesinde ise kredinin tanımı yapılmıştır. Tahsis edilmemesi gereken bir kredinin açılmasını sağlama suçun konusudur. Kredinin tahsis edilmesinin gerekli olup olmadığı, kredi verecek kuruluşun mevzuatında öngörülen düzenlemeler çerçevesinde belirlenir. Fiil, sahte kıymet takdiri raporları veya gerçeğe aykırı belgeler, bilançolar düzenleyerek hileli davranışıyla bunları aldatmaktadır.
Kredi kurumu banka olmamasına karşın, faiz karşılığında olsun veya olmasın, kanunen borç vermeye yetkili kılınan kurumlar anlaşılır. Bu itibarla böyle bir yetkiye sahip olmayan bir kişi veya kuruluşa karşı bu fiilin işlenmesi hâlinde koşulları varsa, basit dolandırıcılık suçu söz konusu olacaktır.
Sanığın, katılan Halk Bankası’ndan kredi almak için, C.. B.. hesabına ait olan ve daha önce boş olarak çalınan çeki 18.000 TL bedelle düzenlenmiş olarak ciro ettiği ve katılan bankaya alacağı krediye teminat olarak verdiği, kredinin ödenmemesi üzerine çekin bankaya ibrazında İstanbul ilinden çalıntı olduğunun anlaşıldığı iddiasıyla yapılan yargılama sonucunda; katılan banka tarafından yazılan 24/02/2010 tarihli yazı cevabında, sanığın şubelerinin kredili firmalarından olduğunun, suça konu çekin 09/01/2008 tarihinde kullandırılan kredi teminatı olarak verildiğinin belirtilmesi, buna karşılık suça konu çekin ibraz tarihinin 20/09/2008 olması ve sanığın savunmalarında, söz konusu kredinin zaten açıldığını, suça konu çeki teminat olarak verdiğini beyan etmesi karşısında; gerçeğin kuşkuya yer vermeyecek şekilde ortaya çıkarılması açısından, ayrıntıları Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 03/03/1998 tarih ve 6/ 8 – 69 E. K. sayılı kararında açıklandığı üzere, önceden doğmuş bir zarar veya doğmuş bir borç için hileli davranışlarda bulunulması halinde zarar veya borç, kandırıcı nitelikteki davranışlar sonucu doğmayacağından dolandırıcılık suçunun oluşmayacağı da dikkate alınarak, sanığa kullandırılan kredinin mevcut bir kredi sözleşmesinin devamı niteliğinde olup olmadığı, suça konu çekin kredi tahsisi sırasında mı, borç doğduktan sonra yani kredi kullanımından sonra mı verildiği, hangi miktarda kredi kullandırıldığı ve kredi karşılığında başkaca teminat alınıp alınmadığı hususlarının katılan Halkbank A.Ş’den ayrıntılı bir şekilde sorulup, buna ilişkin kayıt ve belgelerin onaylı suretlerinin getirtilip dosya içerisine alınmasından sonra sanığın hukuki durumunun takdir ve tayini gerekirken, eksik inceleme ve araştırma sonucu yazılıı şekilde hüküm kurulması,
Kabule göre de;
Sanığın savunmalarında, kredi borcunun bir kısmını ödediğini beyan etmesi karşısında, katılan bankadan hükümden önce zararın bütünü ile giderilip giderilmediğinin veya kısmi ödeme yapılıp yapılmadığının, kısmi ödeme yapılmış ise, 5237 sayılı TCK’nın 168/4. maddesi kapsamında kısmi ödemeye rızaları olup olmadığının sorularak, sonucuna göre sanık hakkında 5237 sayılı TCK’nın 168. maddesinin uygulanıp uygulanmayacağının belirlenmesi gerekirken, eksik inceleme ile yazılı şekilde hüküm kurulması,
Bozmayı gerektirmiş, sanık müdafiinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan hükmün bu sebepten dolayı 5320 sayılı Kanunu’nun 8/1. maddesi gereğince uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK’nın 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, 04/11/2014 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.