YARGITAY KARARI
DAİRE : 15. Ceza Dairesi
ESAS NO : 2013/1575
KARAR NO : 2014/16753
KARAR TARİHİ : 20.10.2014
Tebliğname No : 11 – 2011/54707
MAHKEMESİ : İstanbul 3. Ağır Ceza Mahkemesi
TARİHİ : 21/10/2010
NUMARASI : 2009/315 (E) ve 2010/393 (K)
SUÇ : Nitelikli dolandırıcılık
Dosya incelenerek gereği düşünüldü;
Dolandırıcılık suçunun oluşabilmesi için; failin bir kimseyi, kandırabilecek nitelikte hileli davranışlarla hataya düşürüp, onun veya başkasının zararına, kendisine veya başkasına yarar sağlaması gerekmektedir. Hile nitelikli bir yalandır. Fail tarafından yapılan hileli davranış belli oranda ağır, yoğun ve ustaca olmalı, sergileniş açısından mağdurun inceleme olanağını ortadan kaldıracak nitelikte bir takım hareketler olmalıdır. Kullanılan hileli davranışlarla mağdur yanılgıya düşürülmeli ve bu yanıltma sonucu yalanlara inanan mağdur tarafından sanık veya bir başkasına haksız çıkar sağlanmalıdır. Hilenin kandırıcı nitelikte olup olmadığı olaysal olarak değerlendirilmeli, olayın özelliği, fiille olan ilişkisi, mağdurun durumu, kullanılmışsa gizlenen veya değiştirilen belgenin nitelikleri ayrı ayrı nazara alınmalıdır.
Bilişim sistemlerinin,banka veya kredi kurumlarının araç olarak kullanılması suretiyle dolandırıcılık suçu, TCK’nın 158/1-f maddesinde düzenlenmiştir. Maddenin gerekçesinde de; “Dolandırıcılık suçunun, bilişim sistemlerinin, banka veya kredi kurumlarının araç olarak kullanılması suretiyle işlenmesi de, birinci fıkranın (f) bendinde bu suçun bir nitelikli unsuru olarak kabul edilmiştir. Bilişim sistemlerinin, banka veya kredi kurumlarının, özellikle bu kurum ve kuruluşları temsil edenlerin, kurum ve kuruluşları adına hareket eden kişilerin, başkalarını kolaylıkla aldatabilmeleri bir güven kurumu olan bu kuruma güvenin sarsılması bu kurumların araç olarak kullanılması suretiyle dolandırıcılık suçunu, nitelikli hâl saymıştır.
Bilişim sisteminin aldatılmasından söz edilemeyeceği için, ancak bu sistemin araç olarak kullanılarak bir insanın aldatılması yani dolandırılması halinde bu bendin uygulanması mümkündür. Aksi halde yani sisteme girilerek bir kişi aldatılmayıp sistemden yararlanılarak çıkar sağlanmışsa
Bilişim suçu veya bilişim sistemi kullanılmak suretiyle hırsızlık suçunun oluşması söz konusu olacaktır.
Bilişim sisteminden maksat,verileri toplayıp,yerleştirdikten sonra bunları otomatik işlemlere tâbi tutma olanağını veren manyetik sistemlerdir. Günümüzde bilişim sistemleri ile sesli-görüntülü haberleşme, elektronik imzanın kabulü,yeni ticari ilişkiler, internet bankacılığı hizmeti ile para transferleri ve bunlar gibi pek çok yenilik toplumsal hayata girmiş, bilişim gerek iş gerekse günlük hayatta vazgeçilemeyecek kadar önemli bir noktaya ulaşmış, bilişim teknolojileri daha hızlı ve ucuz bir nitelik arz etmesi nedeniyle,klasik yöntemlere nazaran daha fazla tercih edilir duruma gelmiştir. Bu sistemlerin güvenle kullanılması, aynı anda hızlı ve kolayca birçok kişi tarafından ulaşılması ve diğer taraftaki failin kontrol imkanını azaltması nedeniyle nitelikli hal sayılmıştır.
Banka ya da kredi kurumlarının araç olarak kullanıldığından söz edilebilmesi için,dolandırıcılık fiili gerçekleştirilirken bankaların olağan faaliyetlerinden ya da bu faaliyeti yürüten süjelerden hileli araçlar kullanılarak yararlanılması veya banka ve kredi kurumlarının olağan faaliyetleri nedeniyle üretmiş oldukları maddi varlıkların suçta araç olarak kullanılarak haksız çıkarın elde edilmesi gerekir. Bankaların, ödeme aracı olarak kullanılması halinde bu fıkra uygulanamayacaktır.
Sanık Selim’in, kendisine çok benzeyen kardeşi Selçuk’a ait nüfus cüzdanını ele geçirerek katılan A. Katılım Bankası Ç. Şubesi’ne gittiği, kendisini S.. U.. olarak tanıtarak ele geçirdiği nüfus cüzdanını ibraz edip hesabından 4.000 TL para çektiği ve bu şekilde nitelikli dolandırıcılık suçunu işlediği iddia ve kabul olunan somut olayda ;
Sanık Selim hakkında aynı eylem nedeniyle 03.02.2009 tarihli iddianame ile İstanbul 7. Ağır Ceza Mahkemesi’ne kamu davası açıldığı, bu iddianamede sanığın eylemini kardeşi Selçuk’a karşı gerçekleştirdiğinin iddia olunduğu, yapılan yargılama sonucu İstanbul 7. Ağır Ceza Mahkemesi’nin 24.06.2009 tarih, 2009/86 esas ve 2009/331 karar sayılı ilamıyla sanığın kardeşi olan mağdur Selçuk’la aynı evde oturması ve mağdur Selçuk’un da şikayetçi olmaması nedeniyle TCK’nın 167/1-c. maddesi uyarınca şahsi cezasızlık sebebi nedeniyle ceza tertibine yer olmadığına karar verildiği ; bu arada Asya Katılım Bankası’nca hazırlanan soruşturma raporu sonrası 17.07.2009 tarihli şikayet dilekçesiyle sanık Selim hakkında aynı eylem nedeniyle suç duyurusunda bulunulduğu, bunun üzerine İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’nın 05.08.2009 tarihli iddianamesiyle eylemin bankaya karşı işlediğinden bahisle sanık hakkında ikinci bir kamu davası açıldığı ve yapılan yargılama sonucunda İstanbul 3. Ağır Ceza Mahkemesi’nin temyiz kapsamına konu bu ilamıyla sanığın eylemini bankaya karşı işlediğinden bahisle mahkumiyet kararı verildiği anlaşılmış ise de;
A. K. Bankası’nın suçtan doğrudan doğruya zarar gördüğü ve kamu davasına katılma hakkının bulunduğu hususunda tereddüt bulunmamakla birlikte, 5271 sayılı CMK’nın 223/7. maddesinde “Aynı fiil nedeniyle, aynı sanık için önceden verilmiş bir hüküm veya açılmış bir dava varsa davanın reddine karar verilir.” hükmünün düzenlendiği, sanık Selim hakkında İstanbul 7. Ağır Ceza Mahkemesince aynı eylem nedeniyle verilen ceza tertibine yer olmadığı kararının da temyiz edilmeksizin kesinleştiği, katılan bankanın suçtan zarar gören sıfatı bulunması nedeniyle önceki bu davaya da katılma ve hükmü temyiz etme hakkının bulunduğu, ancak eylemin her bir mağdur sayısınca bölünemeyeceği aynı eylem nedeniyle farklı farklı yargılama yapılamayacağı anlaşıldığından CMK’nın 223/7. maddesi uyarınca kamu davasının reddine karar verilmesi gerektiği gözetilmeden yargılamaya devamla yazılı şekilde hüküm kurulması,
Bozmayı gerektirmiş, sanık müdafiinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan hükmün bu sebepten dolayı 5320 sayılı Kanun’un 8/1. maddesi gereğince uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK’nın 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, 20.10.2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.