Yargıtay Kararı 15. Ceza Dairesi 2013/14821 E. 2015/28926 K. 28.09.2015 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 15. Ceza Dairesi
ESAS NO : 2013/14821
KARAR NO : 2015/28926
KARAR TARİHİ : 28.09.2015

MAHKEMESİ : Asliye Ceza Mahkemesi

SUÇ : Dolandırıcılık

Dosya incelenerek gereği düşünüldü;
Dolandırıcılık suçunun oluşabilmesi için; failin bir kimseyi, kandırabilecek nitelikte hileli davranışlarla hataya düşürüp, onun veya başkasının zararına, kendisine veya başkasına yarar sağlaması gerekmektedir. Hile nitelikli bir yalandır. Fail tarafından yapılan hileli davranış belli oranda ağır, yoğun ve ustaca olmalı, sergileniş açısından mağdurun inceleme olanağını ortadan kaldıracak nitelikte bir takım hareketler olmalıdır. Kullanılan hileli davranışlarla mağdur yanılgıya düşürülmeli ve bu yanıltma sonucu yalanlara inanan mağdur tarafından sanık veya bir başkasına haksız çıkar sağlanmalıdır. Hilenin kandırıcı nitelikte olup olmadığı olaysal olarak değerlendirilmeli, olayın özelliği, mağdurun durumu, fiille olan ilişkisi, kullanılan hilenin şekli, kullanılmışsa gizlenen veya değiştirilen belgenin nitelikleri ayrı ayrı nazara alınmalıdır.
Katılanın, sanığa bir kargo aracılığı ile üç adet temizlik robotu geldiğini bir şekilde öğrendikten sonra, katılanı cep telefonundan arayarak ve kendisini kargo görevlisi olarak tanıtarak, kargonun kısa bir süre gecikeceğini söylediği, daha sonra da, yanına bir taksici alarak kargoyu almak için yola çıktığı ve bu arada kargo şirketini de telefonda arayarak, kendisini katılan olarak tanıttığı ve adına gelen ürünleri bir başkası aracılığı ile ordan aldıracağını söylediği, bindiği taksi bir süre ilerledikten sonra taksiden indiği ve bir şekilde elde ettiği katılana ait olan ve arkasında kargodan gelen ürünlerin isimlerinin yazılı olan kartviziti taksiciye vererek, kargoyu almasını ve kendisine getirmesini, kendisinin bir işi çıktığını söyleyerek oradan ayrıldığı, taksicinin de kartviziti, kargo şirketine vererek ürünleri teslim alarak sanığa götürdüğü, katılan daha sonra ürünleri almak üzerine gittiğinde, ürünlerin daha önce teslim alındığını öğrendiği, taksicinin sanığın kesin olarak teşhis ettiği, böylece sanığın hileli hareketlerle haksız menfaat temin etmek suretiyle dolandırıcılık suçunu işlediğinin iddia edildiği olayda, sanık, katılan ve tanık beyanları, teşhis tutanağı ile tüm dosya kapsamına göre, suçun sanık tarafından işlendiği sabit olmakla bu gerekçelere dayanan mahkemenin kabulünde bir isabetsizlik bulunmamıştır.
5237 sayılı TCK’nın 53. maddesi uygulamasının usul ve yasaya uygun olduğu dikkate alınarak, bu yönde bozma isteyen tebliğnamedeki düşünceye iştirak edilmemiştir.
Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin kovuşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya kapsamına göre sanık müdafiinin yerinde görülmeyen sair temyiz itirazlarının reddine, ancak;
Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 2012/3-153 Esas ve 2012/179 Karar sayılı kararında da vurgulandığı üzere, tekerrüre esas oluşturacak nitelikte hükümlülüğü bulunan sanık hakkında 5237 sayılı TCK’nın 58. maddesinde düzenlenen ve güvenlik tedbirleri arasında sayılan tekerrür hükümlerinin uygulanmasını gerektiren durumun, ilk defa duruşmada ortaya çıkan bir hal olmadığı, tekerrür hükümlerinin, önceden işlenen suçtan dolayı verilen hükmün kesinleşmesinden sonra yeni bir suçun işlenmesi halinde uygulandığı, buna göre, sanığın, önceden işlediği bir suçtan dolayı hakkında bir mahkumiyet kararı verildiğini ve bu kararın kesinleştiğini, kısacası sabıkalı olduğunu bildiğinin kabul edilmesi gerektiği dikkate alınarak, sorgusu yapılan sanığın yüzüne karşı adli sicil kaydının okunmuş olması halinde, yukarıda belirtilen gerekçeler doğrultusunda, ayrıca TCK’nın 58. maddesi gereğince ek savunma verilmesinin gerekmediğinin belirtildiği, somut olayda ise, sorgusu yapılan sanığın adli sicil kaydının okunmadığının anlaşılması karşısında, sanığa, adli sicil kaydının okunup diyecekleri sorulmadan ve adli sicil kaydında yer alan tekerrüre esas ilamın kendisine ait olup olmadığı yönünde ek savunma hakkı tanınmadan hüküm kurmak suretiyle 5271 sayılı CMK’nın 226. maddesine muhalefet edilmesi,
Bozmayı gerektirmiş, sanık müdafiinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan, hükmün bu nedenlerle, 5320 sayılı Kanun’un 8/1. maddesi gereğince uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK’nın 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, 28/09/2015 tarihinde oybirliği ile karar verildi.