Yargıtay Kararı 15. Ceza Dairesi 2013/1248 E. 2014/15741 K. 30.09.2014 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 15. Ceza Dairesi
ESAS NO : 2013/1248
KARAR NO : 2014/15741
KARAR TARİHİ : 30.09.2014

Tebliğname No : 11 – 2011/20232
MAHKEMESİ : Nusaybin Asliye Ceza Mahkemesi
TARİHİ : 27/07/2010
NUMARASI : 2008/291 (E) ve 2010/533 (K)
SUÇ : Dolandırıcılık

Dosya incelenerek gereği düşünüldü;
Dolandırıcılık suçunun oluşabilmesi için; failin bir kimseyi, kandırabilecek nitelikte hileli davranışlarla hataya düşürüp, onun veya başkasının zararına, kendisine veya başkasına yarar sağlaması gerekmektedir. Hile nitelikli bir yalandır. Fail tarafından yapılan hileli davranış belli oranda ağır, yoğun ve ustaca olmalı, sergileniş açısından mağdurun inceleme olanağını ortadan kaldıracak nitelikte bir takım hareketler olmalıdır. Kullanılan hileli davranışlarla mağdur yanılgıya düşürülmeli ve bu yanıltma sonucu yalanlara inanan mağdur tarafından sanık veya bir başkasına haksız çıkar sağlanmalıdır. Hilenin kandırıcı nitelikte olup olmadığı olaysal olarak değerlendirilmeli, olayın özelliği, fiille olan ilişkisi, mağdurun durumu,kullanılmışsa gizlenen veya değiştirilen belgenin nitelikleri ayrı ayrı nazara alınmalıdır.
Sanığın kırtasiye dükkanı işleten katılanın yanına giderek kendisini ilçe jandarma komutanlığında görevli astsubay H.. Y.. olarak tanıtıp komutanlık için 80 top çizgisiz A 4 kağıdı istediği, ayrıca komutanlığın bundan sonraki kağıt ihtiyaçlarını kırtasiyesinden karşılayacağını beyan ettiği, katılan kendisinde A4 kağıdı bulunmadığı için Nusaybin ilçesinde kırtasiye sahibi olan arkadaşı olan Y.. K..’tan kağıtları sipariş verdiği, sanığın da bu esnada Nusaybin’de bir tanıdığı aracılığı ile kağıtları aldırabileceğini söyleyip kağıtları mağdurdan alıp ortadan kaybolduğu iddia edilen olayda; sanığın aşamalarda üzerine atılı suçu kabul etmemesi, 13/10/2008 tarihli beyanında suçu işleyenin telefonunu olay tarihinde bir süreliğine kullanan V.. A.. olduğunu iddia etmesi, bunun üzerine 08/03/2010 tarihinde V.. A..’in teşhisi için yazılan talimat evrakına sanık Ç.. A..’ın fotoğrafının eklenip katılan M.. Y..’ın da 06/05/2010 tarihli beyanında kimi teşhis ettiğinin isim olarak belirtilmemesi nedeniyle anlaşılamadığı, yine soruşturma aşamasında alınan beyanında kimi teşhis ettiğinin belirtilmemiş ise de ; sanığı teşhis ettiğinin evrak kapsamından anlaşılması, mağdur Y.. K..’ın da 08/03/2010 tarihli oturumda alınan beyanında kağıtları alan kişi olarak V.. A.. isimli kişiyi teşhis etmesi karşısında, gerçeğin kuşkuya yer bırakmayacak şekilde belirlenmesi bakımından, sanık, V.. A.. isimli kişi ile mağdur ve katılanın mahkemede yüzleştirilerek katılanı dolandıran şahıslar olup olmadığının kesin olarak belirlenmesi, bu mümkün olmadığı taktirde sanık ve V.. A..’in son hallerini gösteren dosyadaki fotoğraflar katılan ve mağdura gösterilerek kesin teşhisin sağlanmasından sonra bütün deliller birlikte değerlendirilerek sanığın hukuki durumunun tayin ve takdiri gerekirken yazılı şekilde mahkumiyetine karar verilmesi,
Kabule göre de ;
5237 sayılı TCK’nın 53. maddesinin 1. fıkrasının (c) bendinde yer alan haklardan, sadece kendi alt soyu üzerindeki velayet, vesayet ve kayyımlığa ait bir hizmetten bulunmaktan yoksun bırakılmaya ilişkin hak yoksunluğunun aynı maddenin 3. fıkrasına göre koşullu salıverilme tarihinden itibaren uygulanmayacağı gözetilmeden, alt soyu dışındaki kişileri de kapsayacak şekilde 53/1-c maddesi gereğince güvenlik tedbirlerinin uygulanmasına hükmedilmesi,
Bozmayı gerektirmiş, sanığın temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan, hükümlerin bu sebepten dolayı 5320 Sayılı Yasanın 8/1. maddesi gereğince uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK’un 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, 30/09/2014 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.