Yargıtay Kararı 15. Ceza Dairesi 2012/9667 E. 2014/3346 K. 24.02.2014 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 15. Ceza Dairesi
ESAS NO : 2012/9667
KARAR NO : 2014/3346
KARAR TARİHİ : 24.02.2014

Tebliğname No : 11 – 2010/60954
MAHKEMESİ : Ankara 7. Ağır Ceza Mahkemesi
TARİHİ : 24/12/2009
NUMARASI : 2009/257 (E) ve 2009/428 (K)
SUÇ : Nitelikli dolandırıcılık

Dosya incelenerek gereği düşünüldü;
Dolandırıcılık suçunun oluşabilmesi için; failin bir kimseyi, kandırabilecek nitelikte hileli davranışlarla hataya düşürüp, onun veya başkasının zararına, kendisine veya başkasına yarar sağlaması gerekmektedir. Hile nitelikli bir yalandır. Fail tarafından yapılan hileli davranış belli oranda ağır, yoğun ve ustaca olmalı, sergileniş açısından mağdurun inceleme olanağını ortadan kaldıracak nitelikte bir takım hareketler olmalıdır. Kullanılan hileli davranışlarla mağdur yanılgıya düşürülmeli ve bu yanıltma sonucu yalanlara inanan mağdur tarafından sanık veya bir başkasına haksız çıkar sağlanmalıdır. Hilenin kandırıcı nitelikte olup olmadığı olaysal olarak değerlendirilmeli, olayın özelliği, fiille olan ilişkisi, mağdurun durumu, kullanılmışsa gizlenen veya değiştirilen belgenin nitelikleri ayrı ayrı nazara alınmalıdır.
Bilişim sistemlerinin, banka veya kredi kurumlarının araç olarak kullanılması suretiyle dolandırıcılık suçu, TCK’nın 158/1-f maddesinde düzenlenmiştir. Maddenin gerekçesinde de; “Dolandırıcılık suçunun, bilişim sistemlerinin, banka veya kredi kurumlarının araç olarak kullanılması suretiyle işlenmesi de, birinci fıkranın (f) bendinde bu suçun bir nitelikli unsuru olarak kabul edilmiştir. Bilişim sistemlerinin, banka veya kredi kurumlarının, özellikle bu kurum ve kuruluşları temsil edenlerin, kurum ve kuruluşları adına hareket eden kişilerin, başkalarını kolaylıkla aldatabilmeleri bir güven kurumu olan bu kuruma güvenin sarsılması bu kurumların araç olarak kullanılması suretiyle dolandırıcılık suçunu, nitelikli hâl saymıştır.
Bilişim sisteminin aldatılmasından söz edilemeyeceği için, ancak bu sistemin araç olarak kullanılarak bir insanın aldatılması yani dolandırılması halinde bu bendin uygulanması mümkündür. Aksi halde yani sisteme girilerek bir kişi aldatılmayıp sistemden yararlanılarak çıkar sağlanmışsa bilişim suçu veya bilişim sistemi kullanılmak suretiyle hırsızlık suçunun oluşması söz konusu olacaktır.
Bilişim sisteminden maksat, verileri toplayıp, yerleştirdikten sonra bunları otomatik işlemlere tâbi tutma olanağını veren manyetik sistemlerdir. Günümüzde bilişim sistemleri ile sesli-görüntülü haberleşme, elektronik imzanın kabulü, yeni ticari ilişkiler, internet bankacılığı hizmeti ile para transferleri ve bunlar gibi pek çok yenilik toplumsal hayata girmiş, bilişim gerek iş gerekse günlük hayatta vazgeçilemeyecek kadar önemli bir noktaya ulaşmış, bilişim teknolojileri daha hızlı ve ucuz bir nitelik arz etmesi nedeniyle, klasik yöntemlere nazaran daha fazla tercih edilir duruma gelmiştir. Bu sistemlerin güvenle kullanılması, aynı anda hızlı ve kolayca birçok kişi tarafından ulaşılması ve diğer taraftaki failin kontrol imkanını azaltması nedeniyle nitelikli hal sayılmıştır.
Banka ya da kredi kurumlarının araç olarak kullanıldığından söz edilebilmesi için, dolandırıcılık fiili gerçekleştirilirken bankaların olağan faaliyetlerinden ya da bu faaliyeti yürüten süjelerden hileli araçlar kullanılarak yararlanılması veya banka ve kredi kurumlarının olağan faaliyetleri nedeniyle üretmiş oldukları maddi varlıkların suçta araç olarak kullanılarak haksız çıkarın elde edilmesi gerekir. Bankaların, ödeme aracı olarak kullanılması halinde bu fıkra uygulanamayacaktır.
Sanığın D..E..Limited Şirketinin yetkilisi olduğu, bu şirketin katılan şirket ile 22/08/2005 tarihinde faktöring sözleşmesi yaptığı, bu sözleşme uyarınca 30/09/2005 tarihinde suça konu 3.750-TL bedelli çeki imza yetkisi olmadığı halde ortağı olduğu V.. Dış Ticaret Limited Şirketi adına imzalayıp arkasını da D.. E.. Limited Şirketi adına ciro ederek çekin dayanağı olan alacağı olduğu faturayı da ibraz etmek suretiyle katılan şirketten alacağın temliki yoluyla menfaat temin ettiği olayda,
Sanığın keşideci olarak gözüken şirketi H..V.. ile birlikte 09/09/2005 tarihinde devraldıklarını, 23/11/2005 tarihli Ticaret Sicil Gazetesinde devir işlemleri yayımlanıp tescil olmadan önceki ara dönemde H..V.. ile yaptıkları ve karar defterine de yazdıkları anlaşma çerçevesinde şirket müdürünün gelecekte kendisi olacağını kararlaştırdıkları, bu nedenle o dönem içerisinde bir çok çek keşide ettiğini ve ödediğini beyan etmesi karşısında, gerçeğin kuşkuya yer bırakmayacak şekilde tespiti için, ortağı olan şirket müdürü H..V..’ın tanık sıfatıyla dinlenerek sanığa çek keşide etmesi hususunda yetki verip vermediği ve sanığın V..Dış Tic. Ltd, Şirketi adına çek keşide edip etmediğinin sorulması, suça konu çekle ilgili Ankara 28. İcra Müdürlüğü’nün 2006/1213 sayılı dosyasının onaylı bir örneğinin getirtilerek takibin kim aleyhine yapıldığı ve imzaya itiraz edilip edilmediğinin tespit edilmesi, sanığın beyan ettiği karar defteri getirtilerek şirket müdürü seçilme konusunda karar alınıp alınmadığının belirlenmesi, suça konu çekin keşideci şirket defterlerine işlenip işlenmediği ve 22/08/2005 tarihli faturada belirtilen ticari alışverişin sanığın ortağı olduğu her iki şirket arasında yapılıp yapılmadığı hususları araştırılarak sonucuna göre sanığın hukuki durumunun takdir ve tayini gerekirken eksik inceleme ile yazılı şekilde hüküm kurulması,
Bozmayı gerektirmiş, sanığın temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan hükmün bu sebepten dolayı 5320 sayılı Kanunun 8/1. maddesi gereğince uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK’nın 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, 24/02/2014 tarihinde oybirliği ile karar verildi.