Yargıtay Kararı 15. Ceza Dairesi 2012/9509 E. 2014/3513 K. 26.02.2014 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 15. Ceza Dairesi
ESAS NO : 2012/9509
KARAR NO : 2014/3513
KARAR TARİHİ : 26.02.2014

Tebliğname No : 15 – 2011/247048
MAHKEMESİ : Ankara 4. Ağır Ceza Mahkemesi
TARİHİ : 12/04/2011
NUMARASI : 2008/123 (E) ve 2011/290 (K)
SUÇ : Nitelikli dolandırıcılık, resmi belgede sahtecilik

Dosya incelenerek gereği düşünüldü;
Sanıklar hakkında iddianamede 5237 sayılı TCK’nın 158/1-f madde ve bendinin sevk maddesi olarak gösterildiği, anılan bent için öngörülen cezanın maddenin son fıkrasında gösterildiği, bu fıkra temel cezayı göstermekte olup, cezayı artırıcı bir düzenleme olmadığı cihetle, tebliğnamedeki 158/1-son madde hükmü uygulanırken sanıklara bu konuda ek savunma hakkı verilmesi gerektiğine ilişkin görüşe iştirak edilmemiştir.
Dolandırıcılık suçunun oluşabilmesi için; failin bir kimseyi, kandırabilecek nitelikte hileli davranışlarla hataya düşürüp, onun veya başkasının zararına, kendisine veya başkasına yarar sağlaması gerekmektedir. Hile nitelikli bir yalandır. Fail tarafından yapılan hileli davranış belli oranda ağır, yoğun ve ustaca olmalı, sergileniş açısından mağdurun inceleme olanağını ortadan kaldıracak nitelikte bir takım hareketler olmalıdır. Kullanılan hileli davranışlarla mağdur yanılgıya düşürülmeli ve bu yanıltma sonucu yalanlara inanan mağdur tarafından sanık veya bir başkasına haksız çıkar sağlanmalıdır. Hilenin kandırıcı nitelikte olup olmadığı olaysal olarak değerlendirilmeli, olayın özelliği, mağdurun durumu, fiille olan ilişkisi, kullanılan hilenin şekli, kullanılmışsa gizlenen veya değiştirilen belgenin nitelikleri ayrı ayrı nazara alınmalıdır.
Bilişim sistemlerinin, banka veya kredi kurumlarının araç olarak kullanılması suretiyle dolandırıcılık suçu, TCK’nın 158/1-f maddesinde düzenlenmiştir. Maddenin gerekçesinde de; “Dolandırıcılık suçunun, bilişim sistemlerinin,banka veya kredi kurumlarının araç olarak Kullanılması suretiyle işlenmesi de, birinci fıkranın (f) bendinde bu suçun bir nitelikli unsuru olarak kabul edilmiştir. Bilişim sistemlerinin, banka veya kredi kurumlarının, özellikle bu kurum ve kuruluşları temsil edenlerin, kurum ve kuruluşları adına hareket eden kişilerin, başkalarını kolaylıkla aldatabilmeleri bir güven kurumu olan bu kuruma güvenin sarsılması bu kurumların araç olarak kullanılması suretiyle dolandırıcılık suçunu, nitelikli hâl saymıştır.
Banka ya da kredi kurumlarının araç olarak kullanıldığından söz edilebilmesi için, dolandırıcılık fiili gerçekleştirilirken bankaların olağan faaliyetlerinden ya da bu faaliyeti yürüten sujelerden hileli araçlar kullanılarak yararlanılması veya banka ve kredi kurumlarının olağan faaliyetleri nedeniyle üretmiş oldukları maddi varlıkların suçta araç olarak kullanılarak haksız çıkarın elde edilmesi gerekir. Bankaların, ödeme aracı olarak kullanılması halinde bu fıkra uygulanamayacaktır.
Yukarıdaki ilkeler ışığında somut olay incelendiğinde;
Sanık H.. S..’in temin ettiği keşidecisi Ö… firması görünen sahte imza ile düzenlenmiş iki adet çeki diğer sanıklar Z.. S.. ve R.. B..’e verdiği, Zeynep ve Ramazan’ın suça konu çeklerle alışveriş yapmak üzere M… A..’ın dükkanına gidip mal almak istediklerinde, M..a..’ın yaptığı araştırmada çeklerin çalıntı olduğunu anlayıp sanıkları kolluğa yakalattığı iddia olunan olayda, mahkemece sanıklar Hakkı ve eski eşi Zeynep’in fikir ve işbirliği içerisinde hareket ettikleri kabulü ile tecziyeleri cihetine gidilmiş ise de gerçeğin kuşkuya yer vermeyecek şekilde tespiti bakımından; sanık H.. S..’in suça konu çeklerin kendisine ticari alışverişleri kapsamında A.. A.. isimli şahıs tarafından verildiğini beyan ettiği, kovuşturma esnasında katılan vekilinin de 27/01/2009 tarihli celsede A.. A.. isimli şahsın adres bilgilerini icra mahkemesindeki bir dosyadan temin ettiklerini belirterek bu adresi ve şahsın nüfus cüzdanı fotokopisini mahkemeye bildirdiği, mahkemece tanığın celbi için yazılan ihzar müzekkerelerinin infaz edilememesi üzerine tanığın dinlenilip dinlenilmeyeceği hususunda bilahare karar verileceğine dair ara kararı verilmesine rağmen sonrasında bu konuda herhangi bir karar verilmeden hüküm kurulduğu gözetilerek, UYAP’ta başkaca dosyaları da bulunan tanık A.. A..’ın celp edilip dinlenilmesi, sanığın A.. A.. isimli şahısla ticari alışverişinin bulunup bulunmadığına dair tarafların ticari defter belge ve kayıtları temin edilip sanığın bu husustaki savunmasının doğruluğunun araştırılıp tespitinden sonra toplanan tüm deliller birlikte değerlendirilerek sonucuna göre sanıkların hukuki durumlarının takdir ve tayini gerekirken, eksik inceleme sonucu yazılı şekilde hüküm kurulması,
2) Kabule göre de; Yargıtay Ceza Genel kurulu’nun 13/11/2007 tarih ve 2007/8-171 esas ve 2007/235 karar sayılı kararında açıklandığı üzere; yargılama sonunda belirlenen hükmün açıklanmasının geri bırakılıp bırakılmayacağına dair değerlendirme yapılması için, yargılamanın herhangi bir sujesinin istemde bulunmasının gerekmeyeceği, maddede öngörülen koşulların oluşup oluşmadığı ve bu hükmün uygulanıp uygulanmayacağı yargıç tarafından her olayda kendiliğinden değerlendirilip takdir edilmeli ve denetime olanak sağlayacak biçimde kararda gösterilmesi gerektiği dikkate alınarak ve yine Ceza Genel Kurulu’nun 03.02.2009 tarih ve 2008/250 Esas, 2009/13 Karar sayılı ilamında açıklandığı üzere, sabıkası bulunmayan sanıklara hakkında, hüküm tarihinde yürürlükte bulunan 5728 sayılı Yasanın 562. maddesi ile değişik CMK’nın 231. maddesi uyarınca ve hükümden sonra 25/07/2010 tarihinde yürürlüğe giren 6008 sayılı yasayla değişik aynı maddenin 6/c maddesi gereğince, sanıklara CMK’nın 231. maddesinin uygulanmasını kabul edip etmedikleri de sorulduktan sonra “hükmün açıklanmasının geri bırakılmasının” uygulanıp uygulanmayacağının karar yerinde tartışılmaması,
Bozmayı gerektirmiş, sanık ve sanık müdafiinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan hükmün bu sebeplerden dolayı 5320 sayılı Kanunun 8/1. maddesi gereğince uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK’nın 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, 26.02.2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.