Yargıtay Kararı 15. Ceza Dairesi 2012/8782 E. 2014/3001 K. 19.02.2014 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 15. Ceza Dairesi
ESAS NO : 2012/8782
KARAR NO : 2014/3001
KARAR TARİHİ : 19.02.2014

Tebliğname No : 15 – 2011/248198
MAHKEMESİ : İstanbul 5. Ağır Ceza Mahkemesi
TARİHİ : 29/04/2011
NUMARASI : 2009/301 (E) ve 2011/143 (K)
SUÇ : Nitelikli dolandırıcılık

Dosya incelenerek gereği düşünüldü;
5237 sayılı TCK’nın 158/1-son maddesi uyarınca anılan maddenin (e), (f) ve (j) bentlerinde sayılan hâllerde adlî para cezası miktarının suçtan elde edilen menfaatin iki katından az olamayacağ gözetilmeden temel ceza belirlenerek eksik ceza tayini hususu, aleyhe temyiz bulunmadığından bozma nedeni yapılmamıştır.
Dolandırıcılık suçunun oluşabilmesi için; failin bir kimseyi, kandırabilecek nitelikte hileli davranışlarla hataya düşürüp, onun veya başkasının zararına, kendisine veya başkasına yarar sağlaması gerekmektedir. Hile nitelikli bir yalandır. Fail tarafından yapılan hileli davranış belli oranda ağır, yoğun ve ustaca olmalı, sergileniş açısından mağdurun inceleme olanağını ortadan kaldıracak nitelikte bir takım hareketler olmalıdır. Kullanılan hileli davranışlarla mağdur yanılgıya düşürülmeli ve bu yanıltma sonucu yalanlara inanan mağdur tarafından sanık veya bir başkasına haksız çıkar sağlanmalıdır. Hilenin kandırıcı nitelikte olup olmadığı olaysal olarak değerlendirilmeli, olayın özelliği, mağdurun durumu, fiille olan ilişkisi, kullanılan hilenin şekli, kullanılmışsa gizlenen veya değiştirilen belgenin nitelikleri ayrı ayrı nazara alınmalıdır.
Bilişim sistemlerinin,banka veya kredi kurumlarının araç olarak kullanılması suretiyle dolandırıcılık suçu, TCK’nın 158/1-f maddesinde düzenlenmiştir. Maddenin gerekçesinde de; “Dolandırıcılık suçunun, bilişim sistemlerinin,banka veya kredi kurumlarının araç olarak kullanılması suretiyle işlenmesi de,birinci fıkranın (f) bendinde bu suçun bir nitelikli unsuru olarak kabul edilmiştir. Bilişim sistemlerinin,banka veya kredi kurumlarının,özellikle bu kurum ve kuruluşları temsil edenlerin,kurum ve kuruluşları adına hareket eden kişilerin, başkalarını kolaylıkla aldatabilmeleri bir güven kurumu olan bu kuruma güvenin sarsılması bu kurumların araç olarak kullanılması suretiyle dolandırıcılık suçunu, nitelikli hâl saymıştır.
Banka ya da kredi kurumlarının araç olarak kullanıldığından söz edilebilmesi için,dolandırıcılık fiili gerçekleştirilirken bankaların olağan faaliyetlerinden ya da bu faaliyeti yürüten süjelerden hileli araçlar kullanılarak yararlanılması veya banka ve kredi kurumlarının olağan faaliyetleri nedeniyle üretmiş oldukları maddi varlıkların suçta araç olarak kullanılarak haksız çıkarın elde edilmesi gerekir. Bankaların,ödeme aracı olarak kullanılması halinde bu fıkra uygulanamayacaktır.
Yukarıdaki ilkeler ışığında somut olay incelendiğinde; Sanık M.. D..’in hangi şekilde ve kimden temin ettiği belirlenemeyen, tümden sahte olarak üretilmiş çeki, kendi el yazısı ile doldurup tedavüle koyduğu iddia olunan olayda, sanık M.. D.. çeki mal satın aldığı şikayetçi-sanık E.. S..’a verdiğini beyan ettiği, şikayetçi-sanık E.. S..’ın da aralarında bir alışverişten bahsetmesi karşısında, gerçeğin kuşkuya yer vermeyecek şekilde tespiti bakımından; sanık ile şikayetçi-sanık Erol arasında herhangi bir ticari alışveriş bulunup bulunmadığının tarafların ticari defter ve belgeleri incelenip kesin olarak belirlendikten sonra toplanan tüm deliller birlikte değerlendirilerek sonucuna göre sanığın hukuki durumunun takdir ve tayini gerekirken, eksik inceleme sonucu yazılı şekilde hüküm kurulması,
Kabule göre; sanığın çeki mal almak üzere verdiği E.. S..’ın aşamalardaki beyanlarında, sanığın daha evvel kendisine verdiği bir kısım çeklerin sorunlu çıkması nedeniyle kuşkulandığından, çekin gerçek olup olmadığı, karşılığının bulunup bulunmadığını öğrenmek üzere bankaya götürüp sorduğunda yakalandığını belirtmesi, banka görevlisi tanık M.. E..’ın da E.. S..’ın suça konu çeki tahsil etmek için değil yalnızca karşılığının olup olmadığını öğrenmek için getirip ibraz ettiğini söylemesi karşısında, henüz suça konu çek karşılığında temin edilmiş bir menfaat bulunmaması nedeniyle sanığın eyleminin teşebbüs aşamasında kaldığı gözetilmeden, yazılı şekilde tamamlanmış suçtan sanığın cezalandırılması,
Bozmayı gerektirmiş, sanık müdafiinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan hükmün bu sebepten dolayı 5320 sayılı Kanunun 8/1. maddesi gereğince uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK’nın 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, 19.02.2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.