Yargıtay Kararı 15. Ceza Dairesi 2012/8474 E. 2014/2427 K. 11.02.2014 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 15. Ceza Dairesi
ESAS NO : 2012/8474
KARAR NO : 2014/2427
KARAR TARİHİ : 11.02.2014

Tebliğname No : 15 – 2011/236716
MAHKEMESİ : Isparta Ağır Ceza Mahkemesi
TARİHİ : 14/04/2011
NUMARASI : 2010/75 (E) ve 2011/129 (K)
SUÇ : Nitelikli dolandırıcılık

Dosya incelenerek gereği düşünüldü;
Dolandırıcılık suçunun oluşabilmesi için; failin bir kimseyi, kandırabilecek nitelikte hileli davranışlarla hataya düşürüp, onun veya başkasının zararına, kendisine veya başkasına yarar sağlaması gerekmektedir. Hile nitelikli bir yalandır. Fail tarafından yapılan hileli davranış belli oranda ağır, yoğun ve ustaca olmalı,sergileniş açısından mağdurun inceleme olanağını ortadan kaldıracak nitelikte bir takım hareketler olmalıdır. Kullanılan hileli davranışlarla mağdur yanılgıya düşürülmeli ve bu yanıltma sonucu yalanlara inanan mağdur tarafından sanık veya bir başkasına haksız çıkar sağlanmalıdır. Hilenin kandırıcı nitelikte olup olmadığı olaysal olarak değerlendirilmeli, olayın özelliği, fiille olan ilişkisi, mağdurun durumu, kullanılmışsa gizlenen veya değiştirilen belgenin nitelikleri ayrı ayrı nazara alınmalıdır.
TCK’nın 158/1-d bendinde belirtilen, kamu kurum ve kuruluşlarının, kamu meslek kuruluşlarının, siyasî parti, vakıf veya dernek tüzel kişiliklerinin araç olarak kullanılması suretiyle dolandırıcılık suçunun işlenmesi, nitelikli hâl kabul edilmiştir. Söz konusu kurum yada kuruluşların konumunun suçun işlenmesinde kolaylık sağlayacağı düşüncesi, bu kurum ve kuruluşların bu suçta araç olarak kullanılmasının, ağırlaştırıcı neden olmasını gerektirmiştir.
Bu nitelikli halin uygulanabilmesi için, bunların isminin kullanılması yeterli olmayıp maddi varlığının kullanılması gerekmektedir. Araç olarak kullanılma, bu kurum veya kuruluşlara ait yazı veya belgeleri amaç dışı olarak kullanmak şeklinde olabilir. Bu kurumlara ait kimlik belgesinin gösterilmesi, basılı evraklarının, kıyafetlerinin, taşıtlarının kullanılması mağdurda güven oluşumunu sağlayacaktır.
5237 sayılı TCK’nın 51/2 maddesine göre, cezanın ertelenmesi, mağdurun veya kamunun uğradığı zararın aynen iade, suçtan önceki hâle getirme veya tazmin suretiyle tamamen giderilmesi koşuluna bağlı tutulabileceği, koşul gerçekleşinceye kadar cezanın infaz kurumunda çektirilmesine devam edileceği, koşulun yerine getirilmesi hâlinde, hâkim kararıyla hükümlü infaz kurumundan derhâl salıverileceği hükmüne yer verildiği, malvarlığına yönelik bazı suçlarda etkin pişmanlığı düzenleyen aynı yasanın 168. maddesinde, failin, azmettirenin veya yardım edenin etkin pişmanlık göstererek mağdurun uğradığı zararı aynen geri verme ya da tazmin suretiyle tamamen gidermesi halinde mağdurun rızası aranmaksızın, kısmî geri verme veya tazmin halinde ise mağdurun rıza göstermesi koşuluyla ve etkin pişmanlığın gerçekleştiği yargılama aşaması dikkate alınarak ceza indirimi öngörüldüğü, öte yandan aynen geri verme veya tazmin tedbiri aynı Kanunun 51. maddesinde bir koşul olarak gösterilmiş ise de, yasal bir indirim nedeninin, bundan yararlanmama iradesini ortaya koyan failin cezasını etkisiz kılacak biçimde aynen tazmin tedbir şartına bağlı tutulması imkanının bulunmadığı, böyle bir uygulamanın, mağdurun zararını soruşturma veya kovuşturma aşamalarında gidermeyen faillere yeni bir olanak tanırken, soruşturma veya kovuşturma aşamalarında zararı ödeyen sanık veya sanıklar aleyhine ve adalete aykırı bir sonuç doğuracağı, maddenin düzenleniş amacının da bu şekilde yorumlanamayacağı gözetilmeyerek etkin pişmanlık hükümlerinden yararlanmayan sanık hakkında ertelemenin, katılanın uğradığı zararın giderilmesi şartına tabi tutulması aleyhe temyiz bulunmadığından bozma nedeni yapılmamıştır.
Somut olayda; sanık S.. Y..’ın üzerine kayıtlı …. plaka sayılı aracı sanık O.. A..’ya sattığı, sanık O.. A..’nın da aracı harici satım sözleşmesi ile katılan M.. Y..’a sattığı ve karşılığında 2000 TL peşin para ile 9000 TL bedelli senetler aldığı, katılanın bu senetlerin 6.000,00 TL’lik kısmını ödediği ancak 3.000 TL bedelli 3 adet senedi araç devrinin yapılmaması nedeniyle ödemediği, bunun üzerine sanık Osman’ın araç sahibi olan diğer sanık Süleyman’ı yönlendirerek söz konusu aracı icra dosyası üzerinden 07/03/2008 tarihinde bağlattırdığı, akabinde 18/03/2008 tarihinde İcra Dairesinden aracın sanıklar Süleyman ve Osman tarafından teslim alındığı, aracın satışı nedeniyle katılan Murat’ın sanık Osman’a bakiye borç olarak kalan 3000 TL’nin de icra kanalıyla katılandan tahsil edilerek sanık Osman’a verildiği, bu şekilde sanık Osman ve Süleyman’ın birlikte hareket ederek katılan M.. Y..’a 11000 TL karşılığında satılan ve bedeli tam olarak tahsil edilen……plaka sayılı aracı ve ruhsat devrini katılana vermemek suretiyle üzerlerine atılı dolandırıcılık suçunu işledikleri iddia olunan olayda; sanık Süleyman hakkındaki icra takibine konu senetteki alacağın muvazaalı olduğu iddiasının kanıtlanamadığı, sanıkların hileli yollarla aslında olmayan bir alacak dolayısıyla senet düzenlettirdikleri ve bu senet dolayısıyla katılanın zilyetliğindeki aracın haczini sağlattıklarına dair kesin ve her türlü şüpheden uzak delil elde edilemediği, olayın hukuki ihtilaf mahiyetinde kaldığı, yüklenen suçun yasal unsurlarının oluşmadığı gözetilerek, sanıkların beraatleri yerine yazılı şekilde mahkumiyetlerine karar verilmesi,
Kabule göre de;
Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 2007/10-108 Esas, 2007/152 Karar sayılı ilamında da belirtildiği gibi yasa koyucunun ayrıca adli para cezası öngördüğü suçlarda, hapis cezasının alt sınırdan tayini halinde mutlak surette adli para cezasının da alt sınırdan tayini gerektiği yönünde bir zorunluluk bulunmamasına rağmen, yeterli ve yasal gerekçe gösterilmeksizin adli para cezasının alt sınırın üzerinde 550 gün olarak tayin edilmesi,
Bozmayı gerektirmiş, o yer Cumhuriyet savcısı ve sanıkların temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan hükmün bu sebeplerden dolayı 5320 sayılı Kanun’un 8/1. maddesi gereğince uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK’nın 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, 11.02.2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.