YARGITAY KARARI
DAİRE : 15. Ceza Dairesi
ESAS NO : 2012/8143
KARAR NO : 2014/1098
KARAR TARİHİ : 27.01.2014
Tebliğname No : 11 – 2010/7721
MAHKEMESİ : Denizli 2. Sulh Ceza Mahkemesi
TARİHİ : 26/12/2008
NUMARASI : 2007/1216 (E) ve 2008/1283 (K)
SUÇ : Güveni kötüye kullanma
Dosya incelenerek gereği düşünüldü;
5237 sayılı TCK’nın 53. maddesi uyarınca sanığın belli hakları kullanmaktan yoksun bırakılmasının, kasten işlenen suçtan dolayı, hapis cezası ile cezalandırılmanın kanuni sonucu olması nedeniyle ve bu hususun infaz aşamasında gözetilmesinin mümkün olması karşısında bozma nedeni yapılmamıştır.
Güveni kötüye kullanma suçunun oluşabilmesi için; failin bir malın zilyedi olması,malın iade edilmek veya belirli bir şekilde kullanmak üzere faile rızayla tevdi ve teslim edilmesi,failin kendisine verilen malı,veriliş gayesinin dışında,zilyedi olduğu malda malikmiş gibi satması, rehnetmesi tüketmesi,değiştirmesi veya bozması ve benzeri şekillerde tasarrufta bulunması ya da devir olgusunu inkar etmesi şeklinde, kendisine veya başkasına yarar sağlaması gerekmektedir.
Sanığın, amcasının yanında oturan katılanın iş aradığını duyunca, kendisine iş bulabileceğini söyleyerek birlikte dışarı çıkıp minibüse bindikleri, garaja geldiklerinde, sanığın, katılandan kullanması için telefonu istediği ve telefonu aldıktan sonra da hattını takarak bir görüşme yapacağını söylediği, katılana da, “sen amcanın yanına git, ben oraya geleceğim” dediği, katılanın uzunca bir süre beklemesine rağmen sanığın telefonu getirmediği, böylece güveni kötüye kullanmak suçunu işlediğinin iddia edildiği olayda,
Dolandırıcılık suçunu malvarlığına karşı işlenen diğer suç tiplerinden farklı kılan husus, aldatma temeline dayanan bir suç olmasıdır. Birden çok hukuki konusu olan bu suç işlenirken, sadece malvarlığı zarar görmemekte, mağdurun veya suçtan zarar görenin iradesi de hileli davranışlarla yanıltılmaktadır. Madde gerekçesinde de, aldatıcı nitelik taşıyan hareketlerle, kişiler arasındaki ilişkilerde var olması gereken iyiniyet ve güvenin bozulduğu, bu suretle kişinin irade serbestisinin etkilendiği ve irade özgürlüğünün ihlâl edildiği vurgulanmıştır.
Somut olayda, sanığın baştan itibaren dolandırıcılık kastıyla hareket ederek, katılana yönelik uzunca bir süre hileli hareketler yaptığı, sanığın temel amacının, katılanın elindeki telefonu onun kandırılması suretiyle alınması olduğu, sanığın, zilyetliğin geçici tesliminden önce telefonu almak amacıyla yoğun bir şekilde hile yaparak haksız menfaat temin etmiş olması karşısında, eylemin dolandırıcılık suçunu oluşturup oluşturmayacağına ilişkin delillerin takdirinin üst dereceli Asliye Ceza Mahkemesine ait olduğu gözetilerek görevsizlik kararı verilmesi yerine, yargılamaya devamla yazılı şekilde hüküm kurulması,
Bozmayı gerektirmiş, sanığın temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan, sair yönleri incelenmeyen hükmün bu nedenlerle 5320 sayılı Kanun’un 8/1. maddesine istinaden uygulanması gereken 1412 Sayılı CMUK’nın 321.maddesi uyarınca BOZULMASINA, aynı Kanun’un 326/son maddesi uyarınca sonuç ceza miktarı yönünden sanığın kazanılmış haklarının saklı tutulmasına, 27/01/2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.