Yargıtay Kararı 15. Ceza Dairesi 2012/8109 E. 2014/1936 K. 05.02.2014 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 15. Ceza Dairesi
ESAS NO : 2012/8109
KARAR NO : 2014/1936
KARAR TARİHİ : 05.02.2014

Tebliğname No : 11 – 2010/291592
MAHKEMESİ : Diyarbakır 1. Ağır Ceza Mahkemesi
TARİHİ : 22/06/2010
NUMARASI : 2009/482 (E) ve 2010/313 (K)
SUÇ : Dolandırıcılık

Dosya incelenerek gereği düşünüldü;
Dolandırıcılık suçunun oluşabilmesi için;
Failin bir kimseyi, kandırabilecek nitelikte hileli davranışlarla hataya düşürüp,onun veya başkasının zararına, kendisine veya başkasına yarar sağlaması gerekmektedir. Hile nitelikli bir yalandır. Fail tarafından yapılan hileli davranış belli oranda ağır, yoğun ve ustaca olmalı,sergileniş açısından mağdurun inceleme olanağını ortadan kaldıracak nitelikte bir takım hareketler olmalıdır.Kullanılan hileli davranışlarla mağdur yanılgıya düşürülmeli ve bu yanıltma sonucu yalanlara inanan mağdur tarafından sanık veya bir başkasına haksız çıkar sağlanmalıdır.Hilenin kandırıcı nitelikte olup olmadığı olaysal olarak değerlendirilmeli, olayın özelliği, fiille olan ilişkisi, mağdurun durumu, kullanılmışsa gizlenen veya değiştirilen belgenin nitelikleri ayrı ayrı nazara alınmalıdır.
Ticarî faaliyeti meslek olarak icra eden kişilerin, güvenilirliğini sağlamak amacıyla,bu suçun, tacir (kişisel olarak ticaretle uğraşan kimseler) veya şirket yöneticisi olan yada şirket adına hareket eden kişilerin ticarî faaliyetleri sırasında işlenmesi,TCK’nın 158/1-h bendinde nitelikli hâl kabul edilmiştir.Bu kavramlar Türk Ticaret Kanunun ilgili hükümlerine göre belirlenecektir.
Türk Ticaret Kanunun Madde 14 de,Tacir;
“(1) Kişisel durumları ya da yaptığı işlerin niteliği nedeniyle yahut meslek ve görevleri dolayısıyla, kanundan veya bir yargı kararından doğan bir yasağa aykırı bir şekilde ya da başka bir kişinin veya resmî bir makamın iznine gerek olmasına rağmen izin veya onay almadan bir ticari işletmeyi işleten kişi de tacir sayılır. “denilmektedir.
Ticaret şirketleri,aynı yasanın Madde 124 de
”(1)Ticaret şirketleri; kollektif, komandit, anonim, limited ve kooperatif şirketlerden ibarettir.
(2) Bu Kanunda, kollektif ile komandit şirket şahıs; anonim, limited ve sermayesi paylara bölünmüş komandit şirket sermaye şirketi sayılır” şeklinde tanımlanmıştır.
Kooperatif yöneticilerinin, kooperatifin faaliyeti kapsamında, dolandırıcılık suçunu işlemeleri de nitelikli hâl, kabul edilmiştir. Üye sayısı dolmasına rağmen, üyeliğe kabulün devamından bahsederek üye kayıt edilmiş gibi kişinin parasının alınması bu suç tipine örnek gösterilebilir. Kooperatif yöneticilerinin kimler olduğu 1163 sayılı Kooperatifler kanunun 55 ve devamı maddelerinde tanımlanmıştır. Madde 55-Yönetim Kurulu, kanun ve anasözleşme hükümleri içinde kooperatifin faaliyetini yöneten ve onu temsil eden icra organıdır. Yönetim Kurulu en az üç üyeden kurulur. Bunların ve yedeklerinin kooperatif ortağı olmaları şarttır. Yönetim Kurulu üyeliğine seçilen tüzel kişiler, temsilcilerinin isimlerini kooperatife bildirir.
Bu suçun oluşabilmesi için,Tacir veya şirket yöneticisi olan ya da şirket adına hareket eden kişilerin dolandırıcılık suçunu ticari faaliyetleri sırasında işlemiş olmaları gerekir. Keza, kooperatif yöneticilerinin bu nitelikli halden cezalandırılabilmeleri için suçun kooperatifin faaliyeti kapsamında, işlenmesi gereklidir. Bu suçun faili tacir veya şirket yöneticisi yada şirket adına hareket eden kişi yada kooperatif yöneticisi olabilir.
Güveni kötüye kullanma suçunun oluşabilmesi için; failin bir malın zilyedi olması,malın iade edilmek veya belirli bir şekilde kullanmak üzere faile rızayla tevdi ve teslim edilmesi, failin kendisine verilen malı, veriliş gayesinin dışında, zilyedi olduğu malda malikmiş gibi satması, rehnetmesi tüketmesi, değiştirmesi veya bozması ve benzeri şekillerde tasarrufta bulunması ya da devir olgusunu inkar etmesi şeklinde, kendisine veya başkasına yarar sağlaması gerekmektedir.
Katılanın sahibi olduğu S..E…sinde çalışan sanık M…İ..’ın, katılanın rahatsızlığı nedeniyle tedavi amacıyla yurtdışında bulunduğu sırada işleri takip etmesi için 24/02/2009 tarihinde Ş.. Büyükelçiliğinden tanzim edip kendisine göndermiş olduğu vekaletname ile S..E.. Deposundan 300.000 TL’ye kadar ilaç alabilmesi, alınan ilaç bedelleri için depoya senet verebilmesi ve eczanenin Sosyal Güvenlik Kurumundan alacaklarından dolayı yatırılan bankadaki hesaplar üzerinde tasarruf yetkisi ile yetkilendirdiği halde, bu yetkisine ve amacına aykırı olarak 25/02/2009 tanzim tarihli, 27/02/2009 ödeme tarihli, 250.000 TL bedelli, M.. C.. lehine kendi imzasını ve vekil olduğu S.. E..inin kaşesini basmak suretiyle tanzim etmiş olduğu bonoyu eczaneyle ticari ilişkisi bulunmayan söz de alacaklı diğer sanık M.. C..’ye verdiği, sanık M.. C..’nin de bonoyu tahsil etmek amacıyla Diyarbakır İcra Müdürlüğünde icraya koyduğu, gönderilen ödeme emrinin alınarak sanık M.. E.. tarafından vekili sıfatıyla mal beyanında bulunularak eczanenin tüm alacaklarının icra müdürlüğüne bildirildiği, icra müdürlüğü tarafından alacaklar üzerine haciz konduğu, olayı haricen öğrenen katılanın İcra Hukuk Mahkemesinde borca ve imzaya itiraz etmesi üzerine hesaplara bloke konularak bedelin tahsilinin engellendiği, katılanın şikayeti üzerine diğer sanık M.. C..’nin icra takibindeki 250.000 TL alacaktan vazgeçtiğinin anlaşıldığı olayda, sanıkların eyleminin kamu kurumu olan İcra Müdürlüğünü aracı kılmak suretiyle dolandırıcılık suçunu oluşturduğu gözetilmeden 5237 sayılı TCK’nın 158/1-d maddesi uyarınca mahkumiyetleri yerine suç vasfının tayininde yanılgıya düşülerek yazılı şekilde hüküm kurulması,
Bozmayı gerektirmiş, sanıklar müdafinin temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde görülmüş olduğundan, hükmün 5320 sayılı Kanun’un 8. maddesi uyarınca uygulanması gereken 1412 CMUK’nın 321. maddesi gereğince BOZULMASINA, CMUK’nın 326/son maddesi uyarınca kazanılmış hakkın gözetilmesine, 05.02.2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.