Yargıtay Kararı 15. Ceza Dairesi 2012/5134 E. 2014/54 K. 13.01.2014 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 15. Ceza Dairesi
ESAS NO : 2012/5134
KARAR NO : 2014/54
KARAR TARİHİ : 13.01.2014

Tebliğname No : 11 – 2011/100288
MAHKEMESİ : Ankara 10. Ağır Ceza Mahkemesi
TARİHİ : 10/12/2010
NUMARASI : 2009/138 (E) ve 2010/364 (K)
SUÇ : Nitelikli dolandırıcılık

Dosya incelenerek gereği düşünüldü;
Dolandırıcılık suçunun oluşabilmesi için; failin bir kimseyi, kandırabilecek nitelikte hileli davranışlarla hataya düşürüp, onun veya başkasının zararına, kendisine veya başkasına yarar sağlaması gerekmektedir.
Hile nitelikli bir yalandır. Fail tarafından yapılan hileli davranış belli oranda ağır, yoğun ve ustaca olmalı, sergileniş açısından mağdurun inceleme olanağını ortadan kaldıracak nitelikte bir takım hareketler olmalıdır. Kullanılan hileli davranışlarla mağdur yanılgıya düşürülmeli ve bu yanıltma sonucu yalanlara inanan mağdur tarafından sanık veya bir başkasına haksız çıkar sağlanmalıdır.
Hilenin kandırıcı nitelikte olup olmadığı olaysal olarak değerlendirilmeli, olayın özelliği, fiille olan ilişkisi, mağdurun durumu, kullanılmışsa gizlenen veya değiştirilen belgenin nitelikleri ayrı ayrı nazara alınmalıdır.
TCK’nın 158/1-e bendinde belirtilen, kamu kurum ve kuruluşlarının zararına olarak dolandırıcılık suçunun işlenmesi, nitelikli hal kabul edilmiştir. Hangi kurum ve kuruluşların, kamusal nitelik taşıdığı, o kurumun kadro bakımından bağlı olduğu durumu düzenleyen mevzuata göre belirlenir. Bu nitelikli halin oluşması için, eylemin kamu kurum ve kuruluşlarının mal varlığına zarar vermek amacıyla işlenmesi gerekir.
Zarar vermek, kamu kurum ve kuruluşlarından hakkı olmayan bir parayı almak yada bir borcu geri vermemek şeklinde olabilir. Bu suçun zarar göreni kamu kurum ve kuruluşunun tüzel kişiliğidir. Kamu kurum ve kuruluşlarının zarar görmesi söz konusu değilse bu suç oluşmayacaktır. Dolandırıcılık suçunun kamu yararına çalışan hayır kurumlarının zararına işlenmesi madde kapsamında değildir.
Sanığın ablası olan E. He..’in, eşi B. H..’in vefat etmesi üzerine, katılan kurum tarafından kendisine bağlanan dul aylığını, 01.09.1993 tarihinden itibaren almaya başladığı; ancak E.H..’in, 13.07.2004 tarihinde vefat etmesinden sonra ölümünün katılan kuruma bildirilmeyerek, vefat eden E. H..’in hesabına, 01.07.2004-27.09.2006 tarihleri arasında katılan kurum tarafından yatırılmaya devam edilen maaşın, sanık tarafından, E. H..’e ait kimlik kullanılmak suretiyle Ziraat Bankasının değişik şubelerinden toplam 10.354.89 TL olarak çekilerek kamu kurumunun zararına haksız menfaat temin edildiğinin iddia edildiği olayda;
Oluşa, sanığın savunmalarına, katılan kurumun iddialarına, bilirkişi raporlarına, tanık anlatımlarına ve tüm dosya kapsamına göre; Ziraat Bankası Teftiş Kurulunun sanık tarafından paranın çekildiğinin iddia edildiği banka şubelerinde yapılan inceleme ve araştırmalar neticesinde; söz konusu maaşların Ziraat Bankasının Aydınlıkevler, Necatibey, Bakanlıklar, Yenişehir, Kızılay, Kavaklıdere ve Akay Şubelerinden ölen kişinin kimliğinin ibraz edilerek toplam 8937 TL olarak elden teslim alındığı, grafoloji ve sahtecilik uzmanı bilirkişi tarafından hazırlanan 30.06.2008 tarihli raporda; Ziraat Bankasının Necatibey, Yenişehir, Bakanlıklar ve Aydınlıkevler şubelerinden ölenin kimliğinin ibraz edilmesi suretiyle çekilen maaşlara ilişkin banka dekontları üzerindeki, parayı teslim alan kişi tarafından atılan imzaların yapılan incelemeleri neticesinde; sözü edilen imzların sanık H.. Y..’ın eli mahsulü olduğunun mümkün ve muhtemel olduğu kanaatine varıldığı, Emniyet Genel Müdürlüğünde görevli grafoloji ve sahtecilik uzmanı bilirkişi tarafından yapılan inceleme neticesinde düzenlenen 11.10.2010 tarihli rapora göre de; tetkik konusu olan Ziraat Bankasına ait E.H.. adına düzenlenen 19 adet banka ödeme dekontu üzerinde bulunan “parayı çeken E. H..” şeklinde yazılı olan ibarelerin altındaki imza ve el yazılarının sanığın el ürünü olduğunun tespit edildiği, Ziraat Bankası Aydınlıkevler şubesinde görevli olan G.G..’in yargılama aşamasında tanık olarak verdiği yeminli ifadesinde; vefat eden E. H..’in kimliğini kullanan sanığın kimlikteki resme çok benzediğinden dolayı kendisine maaş ödemesi yapıldığını beyan ettiğinin anlaşılması karşısında; sanığın sabit görülen eylemlerinin nitelikli dolandırıcılık suçunu oluşturduğuna yönelik mahkemenin kabulünde bir isabetsizlik görülmemiştir.
Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin kovuşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya kapsamına göre, sanık müdafiinin yerinde görülmeyen sair temyiz itirazlarının reddine, ancak;
5237 sayılı Kanunun 1 Haziran 2005 tarihinde yürürlüğe girmesinden sonra 29/06/2005 tarih ve 5377 sayılı Kanunun 19. maddesi ile değişik TCK’nın 158/1. fıkrasına eklenen “…Ancak,
(e), (f), (j) ve (k) bentlerinde sayılan hallerde hapis cezasının alt sınırı üç yıldan, adli para cezasının miktarı suçtan elde edilen menfaatin iki katından az olamaz.” cümlesi ile getirilen yeni değişikliğe göre; bu madde kapsamına giren eylem neticesinde sanığa verilecek hapis cezasının üç yıldan az olamayacağı, adli para cezasının tayininde ise öncelikle suçtan elde edilen haksız menfaat miktarının belli olup olmadığına bakılacağı, eğer suçtan elde edilen haksız menfaat miktarı belli değil ise, 5 ila 5.000 tam gün arasında TCK’nın 61. maddesi hükmü göz önünde bulundurularak takdir edilen gün sayısı üzerinden arttırma ve eksiltmeler yapıldıktan sonra ortaya çıkacak sonuç gün sayısı ile bir gün karşılığı aynı kanunun 52. maddesi uyarınca, 20-100 TL arasında takdir olunacak miktarın çarpılması neticesinde sonuç adli para cezası belirlenecektir. Eğer suçtan elde edilen haksız menfaat miktarı belli ise;o takdirde tespit olunacak temel gün,suçtan elde olunan haksız menfaatin iki katından az olmayacak şekilde asgari bu miktara yükseltilerek belirlenecek gün sayısı üzerinden arttırma ve eksiltmeler yapıldıktan sonra ortaya çıkacak sonuç gün sayısı ile bir gün karşılığı aynı kanunun 52. maddesi uyarınca, 20-100 TL arasında takdir olunacak miktarın çarpılması neticesinde sonuç adli para cezası belirlenecektir.
Sanığın, katılan kurum tarafından yatırılan maaşı en son çektiği tarihin 27.09.2006 olduğu ve dolandırıcılık suçunun işlendiği tarihin de menfaatin elde edildiği 27.09.2006 olacağından, sanığa verilecek hapis ve sonuç adli para cezasının yukarıda yapılan açıklamalar çerçevesinde belirlenmesi gerekeceği gözetilmeden, yazılı şekilde eksik ceza tayini,
Bozmayı gerektirmiş, sanık müdafiinin ve katılan vekilinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan, hükmün bu sebepten dolayı 5320 sayılı Kanunun 8/1. maddesi gereğince uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK’nın 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, 13.01.2014 gününde oybirliğiyle karar verildi.