YARGITAY KARARI
DAİRE : 15. Ceza Dairesi
ESAS NO : 2012/3000
KARAR NO : 2014/461
KARAR TARİHİ : 16.01.2014
Tebliğname No : 11 – 2010/130895
MAHKEMESİ : İstanbul 3. Ağır Ceza Mahkemesi
TARİHİ : 07/12/2009
NUMARASI : 2008/100 (E) ve 2009/476 (K)
SUÇ : Kamu kurum ve kuruluşlarının zararına dolandırıcılık
Dosya incelenerek gereği düşünüldü;
Sanık hakkında hükmolunan ceza miktarına nazaran, sanık Ş.. T.. müdafiinin duruşmalı inceleme talebinin 5320 sayılı Kanunun 8/1. maddesi de gözetilerek CMUK’nın 318. maddesi uyarınca reddine karar verilerek yapılan incelemede;
Dolandırıcılık suçunun oluşabilmesi için; failin bir kimseyi, kandırabilecek nitelikte hileli davranışlarla hataya düşürüp, onun veya başkasının zararına, kendisine veya başkasına yarar sağlaması gerekmektedir.
Hile nitelikli bir yalandır. Fail tarafından yapılan hileli davranış belli oranda ağır, yoğun ve ustaca olmalı, sergileniş açısından mağdurun inceleme olanağını ortadan kaldıracak nitelikte bir takım hareketler olmalıdır. Kullanılan hileli davranışlarla mağdur yanılgıya düşürülmeli ve bu yanıltma sonucu yalanlara inanan mağdur tarafından sanık veya bir başkasına haksız çıkar sağlanmalıdır.
Hilenin kandırıcı nitelikte olup olmadığı olaysal olarak değerlendirilmeli, olayın özelliği, fiille olan ilişkisi, mağdurun durumu, kullanılmışsa gizlenen veya değiştirilen belgenin nitelikleri ayrı ayrı nazara alınmalıdır.
TCK’nın 158/1-e bendinde belirtilen, kamu kurum ve kuruluşlarının zararına olarak dolandırıcılık suçunun işlenmesi,nitelikli hal kabul edilmiştir. Hangi kurum ve kuruluşların, kamusal nitelik taşıdığı, o kurumun kadro bakımından bağlı olduğu durumu düzenleyen mevzuata göre belirlenir. Bu nitelikli halin oluşması için, eylemin kamu kurum ve kuruluşlarının mal varlığına zarar vermek amacıyla işlenmesi gerekir.
Zarar vermek, kamu kurum ve kuruluşlarından hakkı olmayan bir parayı almak yada bir borcu gerivermemek şeklinde olabilir. Bu suçun zarar göreni kamu kurum ve kuruluşunun tüzel kişiliğidir. Kamu kurum ve kuruluşlarının zarar görmesi söz konusu değilse bu suç oluşmayacaktır. Dolandırıcılık suçunun kamu yararına çalışan hayır kurumlarının zararına işlenmesi madde kapsamında değildir.
5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununun 55/son maddesi ve Sosyal Sigortalar Yoklama Yönetmeliğinin 73 ve devamı maddesi ile ilgili tebliğin 6 ve 7. maddeleri kapsamında; Gelir veya aylık almakta iken ölen ya da gerekli koşulları kaybedenlerin zamanında belirlenerek, öncelikle bunlar adına yapılan ödemelerin durdurulması, daha sonra da gelir/aylığın kesilerek varsa yersiz ödemelerin geri alınması amacıyla bu maddenin ikinci fıkrasında belirtilen usul ve esaslar dahilinde yoklama işlemleri yapılır. Ölüm geliri veya ölüm aylığı alanlar için, sigortalının; dul eşinin evlenmediği hususları, Sosyal Güvenlik Kurumu’nca yürütülecek yoklama işlemleri ile tespit edilir. Kurum gerekli gördüğü zaman ve hallerde belirleyeceği yöntemlerle gelir veya aylık alanlarla bunların veli, vasi, kayyım ve vekillerinin, tebliğin 6. maddesinde yer alan bilgilerinin tespiti amacıyla yoklama yaptırabilir. Yoklama işlemi gelir veya aylık ödeyen bankalar ve PTT şubelerine de yaptırılabilir. Kurumca, gelir/aylık alma şartlarının devam edip etmediğinin tespiti amacı ile gerekli görülen hallerde, kendi mevzuatlarına göre kayıt veya tescil yapan ilgili kurum, kuruluş, birlik ve odalar ile vergi dairelerinden usulüne göre düzenlenmiş belge istenebilir, Kurum ödemeler kütüğü ile Nüfus ve Vatandaşlık İşleri Genel Müdürlüğünün nüfus kütükleri her ay 15 günü geçmemek üzere belirli periyotlarla karşılaştırılarak, cinsiyet değişikliği, ölüm veya evlenme nedeniyle gelir ve aylık alma hakkını yitirdiği tespit edilen sigortalı ve hak sahiplerinin gelir/aylık ödemeleri durdurulur, hükümlerini amirdir. 5510 sayılı yasanın 96. maddesine göre; “kurumca işverenlere, sigortalılara, isteğe bağlı sigortalılara gelir veya aylık almakta olanlara ve bunların hak sahiplerine, genel sağlık sigortalılarına ve bunların bakmakla yükümlü olduğu kişilere, fazla veya yersiz olarak yapıldığı tespit edilen bu Kanun kapsamındaki her türlü ödemeler; kasıtlı veya kusurlu davranışlarından doğmuşsa, hatalı işlemin tespit tarihinden geriye doğru en fazla on yıllık sürede yapılan ödemeler, bu ödemelerin yapıldığı tarihlerden, kurumun hatalı işlemlerinden kaynaklanmışsa, hatalı işlemin tespit tarihinden geriye doğru en fazla beş yıllık sürede yapılan ödemeler toplamı, ilgiliye tebliğ edildiği tarihten itibaren yirmi dört ay içinde yapılacak ödemelerde faizsiz, yirmi dört aylık sürenin dolduğu tarihten sonra yapılacak ödemelerde ise bu süre sonundan, itibaren hesaplanacak olan kanunî faizi ile birlikte, ilgililerin Kurumdan alacağı varsa bu alacaklarından mahsup edilir, alacakları yoksa genel hükümlere göre geri alınır” hükmüne yer verildiği,
Sanık C.. B..’ın, sigortalı olan ve 7.1.1970 tarihinde vefat eden babası A. U..’dan dolayı 1.8.1985 tarihinden beri yetim aylığı aldığı, sanık Canan’ın Berlin Başkonsolosluğuna gelerek 11.12.1996 tarih 6103 sayılı vekaletname düzenletip yetim aylığının alınması ve gerekli işlemlerin yapılması için diğer sanık Ş.. T..’nu vekil tayin ettiği, sanık Canan’ın 26.05.1998 tarihinde evlenmesine rağmen yetim aylığını kesmeyip almaya devam ettiği, İstanbul İlinde bulunduğu 31.08.2001 tarihinde Beyoğlu …. Noterliğine giderek evli olduğu halde A…kızlık soyadını kullanarak 22670 yevmiye numaralı vekaletname düzenletip Ziraat Bankası Şişli Şubesinden bankomatik kartı alması ve işlemleri yapması için sanık Şevki’yi vekil tayin ettiği, sanık Şevki’nin bu vekaletnameyle banka kartı alarak 10.09.2001 tarihinden itibaren Ziraat Bankası ATM’lerinden sanık Canan’ın yetim aylığını çekerek Almanya’ya gönderdiği, banka kartlarının yenilenmesi üzerine sanık Canan’ın yine kızlık soyadı ile 27.12.2005 tarihinde Ziraat Bankası Şişli Şubesinden banka kartı çıkartıp yetim aylığı çektiği, bu şekilde sanıkların birlikte hareket edip haksız menfaat temin ederek katılan kurumu dolandırdıklarının iddia edildiği olayda, sanık C.. B..’ın nüfus kaydı incelendiğinde evlendiğinin kolaylıkla tespit edilebileceği, ayrıca sanıkların kurumun denetim imkanını ortadan kaldıracak mahiyette hileli bir hareketlerinin bulunmadığı ve sanıkların suç kastıyla hareket etmedikleri, bu nedenlerle nitelikli dolandırıcılık suçunun unsurları itibariyle oluşmadığı dikkate alınarak sanıkların ayrı ayrı beraatlerine karar verilmesi gerektiği gözetilmeden, yazılı şekilde mahkumiyetlerine hükmolunması,
Bozmayı gerektirmiş, o yer Cumhuriyet savcısı ve sanıklar müdafiilerinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan hükmün bu sebepten dolayı 5320 sayılı Kanunun 8/1. maddesi gereğince uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK’nın 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, 16.01.2014 tarihinde oybirliği ile karar verildi.