Yargıtay Kararı 15. Ceza Dairesi 2012/2860 E. 2014/462 K. 16.01.2014 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 15. Ceza Dairesi
ESAS NO : 2012/2860
KARAR NO : 2014/462
KARAR TARİHİ : 16.01.2014

Tebliğname No : 11 – 2010/1148
MAHKEMESİ : Ankara 4. Ağır Ceza Mahkemesi
TARİHİ : 23/10/2009
NUMARASI : 2009/296 (E) ve 2009/419 (K)
SUÇ : Kamu görevlileriyle ilişkisinin olduğundan, onlar nezdinde hatırı sayıldığından bahisle ve belli bir işin gördürüleceği vaadiyle aldatarak dolandırıcılık

Dosya incelenerek gereği düşünüldü;
Dolandırıcılık suçunun oluşabilmesi için; Failin bir kimseyi,kandırabilecek nitelikte hileli davranışlarla hataya düşürüp,onun veya başkasının zararına, kendisine veya başkasına yarar sağlaması gerekmektedir. Hile nitelikli bir yalandır. Fail tarafından yapılan hileli davranış belli oranda ağır, yoğun ve ustaca olmalı,sergileniş açısından mağdurun inceleme olanağını ortadan kaldıracak nitelikte bir takım hareketler olmalıdır. Kullanılan hileli davranışlarla mağdur yanılgıya düşürülmeli ve bu yanıltma sonucu yalanlara inanan mağdur tarafından sanık veya bir başkasına haksız çıkar sağlanmalıdır. Hilenin kandırıcı nitelikte olup olmadığı olaysal olarak değerlendirilmeli, olayın özelliği, fiille olan ilişkisi, mağdurun durumu, kullanılmışsa gizlenen veya değiştirilen belgenin nitelikleri ayrı ayrı nazara alınmalıdır.
TCK’nın, 158. maddenin İkinci fıkrasında yer alan bu düzenlemeyle failin, kamu görevlileriyle ilişkisi olduğunu, onlar nezdinde hatırı sayıldığını ileri sürerek ve belli bir işin gördürüleceği vaadiyle aldatarak, başkasından menfaat temin etmesi nitelikli dolandırıcılık kabul edilmektedir. Suçun maddî unsuru, kamu görevlileri yanında hatıra sayıldığının, onlarla ilişkisi bulunduğunu iddia ederek, yapılacak aracılık karşılığında kamu görevlisine verilmek üzere, para veya başkaca menfaat almak, kabul etmektir. Kamu görevlisi, TCK madde 6’da tanımlanmış ve açıklanmıştır. Bu suçun meydana gelmesi için,suç konusunun resmî nitelikte bir iş olması ve failin kamu görevlileriyle ilişkisi olduğundan bahsederek dolandırıcılık eylemini gerçekleştirmesi gerekir. Faildeki ahlaki kötülüğün, yalnız başkalarını dolandırmakla kalmayıp, aynı zamanda kamu görevlilerini şüphe altına sokmasındaki vahameti,suçu nitelikli hâle getirmiştir. Bu iddia yapıldığında,o kamu görevlisinin gerçekten var olup olmadığı, ya da o işi yapmaya yetkili bulunup bulunmadığının bir önemi yoktur. Ancak nüfuzdan faydalanacağı söylenen kişinin kamu görevlisi olması gerekir. Kamu görevlisi sayılmayan bir kişiyle ilişkisinden dolayı bir yarar sağlanması halinde bu nitelikli hal uygulanmayacaktır. Kamu görevlisinin taraflarca tanınan ve bilinen bir görevli olması aranmaz. Asıl olan tarafların anladıkları ve anlattıkları memurun makam olarak belirlenebilen bir görevli olmasıdır. Failin mağdurdan sağladığı çıkarı…. Başsavcısına, …kaymakamına, vereceğim şeklindeki beyanında Başsavcının,Kaymakamın kişi,makam ve görev olarak yeterince belirliliği bulunmaktadır. Failin, belirli bir memur yanında hatırı sayıldığından bahsedilmeksizin, bakanlardan, milletvekillerinden, hakimlerden, tanıdıkları olduğu ve işi halledeceğini söyleyerek çıkar sağlanması halinde basit dolandırıcılık söz konusu olacak ve TCK’nın 158/2. maddesi uygulanamayacaktır. Keza, failin, belli bir memur yanında hatırı sayıldığından söz etmeksizin kendisini Kamu kurumunda görevli (müfettiş, genel müdür vb.)olarak tanıtıp müştekinin tayinini yaptırabileceğini söylemesi halinde eylemi, basit dolandırıcılık suçunu oluşturacaktır .Kamu görevlisine gerçekten ve onun bilgisi içinde çıkar sağlanmış ise eylem rüşvet suçunu oluşturacaktır.
Sanık A.. P..’in, katılanlar O.. N.., B.. E.., H.. T.., Ö.. A.., A.. Ç.. ve S. G..’a Başbakanlıkta danışman olarak çalıştığını bildirdiği H. B..’ın aracılığıyla kamu kurum ve kuruluşlarında işe girmelerini sağlayacağını söyleyip bu konuda katılanları ikna ettiği, daha sonra hediye adı altında H. B..’a verilmek üzere her bir katılandan ayrı ayrı 7000’er TL olmak üzere toplam 42.000 TL tutarında para aldığı, ancak katılanların işe girmelerini sağlayamadığı gibi aldığı paraları da sahiplerine iade etmeyerek menfaat temin ettiğinin iddia edildiği olayda, TCK’nın,158. maddenin İkinci fıkrasında yer alan nitelikli dolandırıcılık suçunun oluşabilmesi için gerçek olmadığı halde failin, kamu görevlileriyle ilişkisi olduğunu,onlar nezdinde hatırı sayıldığını ileri sürerek ve belli bir işin gördürüleceği vaadiyle aldatarak, başkasından menfaat temin etmesinin gerektiği, kamu görevlisine gerçekten ve onun bilgisi dahilinde çıkar sağlanmış ise rüşvet veya görevi kötüye kullanma suçuna iştirakın söz konusu olacağı ve yine failin, belirli bir memur yanında hatırı sayıldığından bahsetmeksizin, bakanlardan, milletvekillerinden, hakimlerden, tanıdıkları olduğu ve işi halledeceğini söyleyerek çıkar sağlanması halinde basit dolandırıcılığın söz konusu olacağı ve TCK’nın 158/2. maddesinin uygulanamayacağı dikkate alınarak; sanığın katılanlardan aldığı paraları nişanlısı olduğunu söylediği H.B..’a verdiğini belirtmesi ve bu şahıs hakkında 4483 sayılı Kanunun uyarınca yapılmakta olan 2005/159295 nolu soruşturma evrakının bulunduğunun anlaşılması karşısında, H. B.. hakkında yapılan soruşturmanın akıbetinin araştırılması, bu kişi ile ilgili olarak açılmış bir dava bulunması halinde dosyanın getirtilerek incelenmesi, hüküm kesinleşmemiş ise aralarındaki hukuki ve fiili bağlantı dikkate alınarak gerektiğinde davaların birleştirilme yoluna gidilmesi, hüküm kesinleşmiş ise ilgili dosyanın onaylı bir suretinin bu dosya içine konulması yine katılanların duruşmaya çağrılarak sanığın kendilerine hangi kamu görevlisi veya görevlilerinin nezdinde hatırı sayıldığını beyan ettiğinin açıkça sorulup tespit edilmesinden sonra tüm delillerin birlikte değerlendirilerek sanığın hukuki durumunun takdir ve tayini gerektiği gözetilmeden, eksik incelemeyle yazılı şekilde hüküm kurulması,
Bozmayı gerektirmiş, sanık müdafiinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan hükmün bu sebepten dolayı 5320 sayılı Kanunun 8/1. maddesi gereğince uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK’nın 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, 16.1.2014 tarihinde oy birliği ile karar verildi.