Yargıtay Kararı 15. Ceza Dairesi 2012/2436 E. 2014/304 K. 15.01.2014 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 15. Ceza Dairesi
ESAS NO : 2012/2436
KARAR NO : 2014/304
KARAR TARİHİ : 15.01.2014

Tebliğname No : 11 – 2009/298998
MAHKEMESİ : Burdur Ağır Ceza Mahkemesi
TARİHİ : 14/07/2009
NUMARASI : 2009/41 (E) ve 2009/186 (K)
SUÇ : Nitelikli dolandırıcılık

Dosya incelenerek gereği düşünüldü;
Dolandırıcılık suçunun oluşabilmesi için; failin bir kimseyi, kandırabilecek nitelikte hileli davranışlarla hataya düşürüp, onun veya başkasının zararına, kendisine veya başkasına yarar sağlaması gerekmektedir.
Hile nitelikli bir yalandır. Fail tarafından yapılan hileli davranış belli oranda ağır, yoğun ve ustaca olmalı, sergileniş açısından mağdurun inceleme olanağını ortadan kaldıracak nitelikte bir takım hareketler olmalıdır. Kullanılan hileli davranışlarla mağdur yanılgıya düşürülmeli ve bu yanıltma sonucu yalanlara inanan mağdur tarafından sanık veya bir başkasına haksız çıkar sağlanmalıdır.
Hilenin kandırıcı nitelikte olup olmadığı olaysal olarak değerlendirilmeli, olayın özelliği, mağdurun durumu, fiille olan ilişkisi, kullanılan hilenin şekli, kullanılmışsa gizlenen veya değiştirilen belgenin nitelikleri ayrı ayrı nazara alınmalıdır.
Dolandırıcılık suçunun dinî inanç ve duyguların istismar edilmesi suretiyle işlenmesi, bu suçun temel şekline göre daha ağır ceza ile cezalandırılmayı gerektiren bir durum olarak TCK’nın 158/1-a maddesinde düzenlenmiştir. Madde gerekçesine göre, burada dikkat edilmesi gereken husus, dinin bir aldatma aracı olarak kullanılmasıdır.
Din, bir topluluğun sahip olduğu kutsal kitap, peygamber ve Allah kavramını da genellikle içinde bulunduran inanç sistemi ve bu sisteme bağlı olarak yerine getirmeye çalıştığı ahlaki kurallar bütünüdür. Dini inanç, dine inanan, belirli bir dine mensup kişinin duygularıdır. Bir insanın dini inanç ve duyguları ile, doğup büyüdüğü, terbiyesini aldığı ailesi, çevresi ve içinde bulunduğu toplum arasında çok sıkı bir ilişki bulunmaktadır.
Bu nitelikli unsurun gerçekleşebilmesi ve suçun oluşabilmesi için, dini kurallara bağlı olanların, önem verdiği değerler, dini inanç ve duygular aldatma aracı olarak kötüye kullanılmalı, bu suretle gerçekleştirilen hile ile haksız bir yarar da sağlanmış olmalıdır.
Yukarıdaki ilkeler ışığında somut olay incelendiğinde;
Sanık İ.. G.. ve sanıkla işbirliği içerisinde hareket ettiği anlaşılan kimliği belirsiz bir şahsın şikayetçi ve ailesi ile ilgili araştırma yapıp ailevi bilgilerini edindikleri, olay günü çarşıya çıkan şikayetçinin yanına gelen kimliği belirsiz şahsın “sen Cengiz ağabeyin eşi misin” diye sorduğu, şikayetçinin doğrulaması üzerine şahsın “yenge babaannem öldü, 179 milyar parası kaldı, bu parayı hayır sahiplerine dağıtacağız, sizin de öksüz çocuğunuz ve sakat ağabeyiniz varmış, bu paradan 5 bin TL’yi onlara harca” diyerek ikna ettiği şikayetçiyi olay yerine götürdüğü, burada şahsın şikayetçiden kolundaki bilezikleri isteyerek bileziklerin okunması gerektiğini, devir daim yapacaklarını söylediği, bu esnada sanığın elindeki para destesi ile yanlarına geldiği, şikayetçinin kabul etmemesi üzerine şahsın şikayetçinin eşini arayarak ona da soracaklarını söylediği, şikayetçinin telefonu ile tanık C.. Y..’ı aradıklarında şahsın kendisini Arçelik’te çalışan Murat olarak tanıtıp durumu anlattığı, tanığın Arçelik’te böyle bir tanıdığı bulunduğundan durumdan kuşkulanmadan eşine izin verdiği, şikayetçinin bileziklerini çıkarıp şahıslara verdiği, iki şahıstan birinin yukarı diğerinin ise dışarı çıkarak olay yerinden kaçtıkları, olay sonrası cadde üzerinde sanık ve diğer şahsın beraberlerinde bulundurdukları ajanda sayfasına yazdıkları “10 Bin YTL ve 1 akülü sakat arabası” ibareli sayfanın kolluk görevlilerince ele geçirilip kağıt üzerinde yapılan AFİS incelemesinde kağıt üzerindeki parmak izinin sanığa ait olduğunun belirlendiği, şikayetçinin gerek karakolda fotoğrafı üzerinden gerekse duruşmada yüzleştirmede sanığı olayın faili olarak teşhis ettiği olayda, sanığın şikayetçinin dini inanç ve duygularını kötüye kullanmak suretiyle aldatarak menfaat temin etmiş olması karşısında, sanığın eyleminin 5237 sayılı TCK’nın 158/1-a maddesinde düzenlenen “dinî inanç ve duyguların istismar edilmesi suretiyle dolandırıcılık” suçunu teşkil ettiği gözetilmeksizin yazılı şekilde “basit dolandırıcılık” suçundan cezalandırılması,
Bozmayı gerektirmiş, sanık müdafiinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan hükmün bu sebepten dolayı 5320 sayılı Kanunun 8/1. maddesi gereğince uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK’nın 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, anılan yasanın 326/son maddesi uyarınca sanık hakkında hükmolunan ceza yönünden kazanılmış hakkının SAKLI TUTULMASINA, 15.01.2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.