Yargıtay Kararı 15. Ceza Dairesi 2012/2291 E. 2014/3 K. 13.01.2014 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 15. Ceza Dairesi
ESAS NO : 2012/2291
KARAR NO : 2014/3
KARAR TARİHİ : 13.01.2014

Tebliğname No : 15 – 2012/13916
MAHKEMESİ : Nevşehir Ağır Ceza Mahkemesi
TARİHİ : 12/03/2009
NUMARASI : 2008/325 (E) ve 2009/54 (K)
SUÇ : Dolandırıcılık

Dosya incelenerek gereği düşünüldü;
Müşteki Ziraat Bankası vekilinin suçtan zarar gördüğünü iddia etmesi, ve CMK’nın 260. maddesi hükmü karşısında kurulan hükmü temyiz etmeye hukuken hak ve yetkisinin bulunduğunun kabulü ile yapılan incelemede,
Dolandırıcılık suçunun oluşabilmesi için; failin bir kimseyi, kandırabilecek nitelikte hileli davranışlarla hataya düşürüp, onun veya başkasının zararına, kendisine veya başkasına yarar sağlaması gerekmektedir.
Hile nitelikli bir yalandır. Fail tarafından yapılan hileli davranış belli oranda ağır, yoğun ve ustaca olmalı, sergileniş açısından mağdurun inceleme olanağını ortadan kaldıracak nitelikte bir takım hareketler olmalıdır. Kullanılan hileli davranışlarla mağdur yanılgıya düşürülmeli ve bu yanıltma sonucu yalanlara inanan mağdur tarafından sanık veya bir başkasına haksız çıkar sağlanmalıdır.
Hilenin kandırıcı nitelikte olup olmadığı olaysal olarak değerlendirilmeli, olayın özelliği, fiille olan ilişkisi, mağdurun durumu, kullanılmışsa gizlenen veya değiştirilen belgenin nitelikleri ayrı ayrı nazara alınmalıdır.
Bilişim sistemlerinin, banka veya kredi kurumlarının araç olarak kullanılması suretiyle dolandırıcılık suçu, TCK’nın 158/1-f maddesinde düzenlenmiştir. Maddenin gerekçesinde de; “Dolandırıcılık suçunun, bilişim sistemlerinin, banka veya kredi kurumlarının araç olarak kullanılması suretiyle işlenmesi de, birinci fıkranın (f) bendinde bu suçun bir nitelikli unsuru olarak kabul edilmiştir. Bilişim sistemlerinin, banka veya kredi kurumlarının, özellikle bu kurum ve kuruluşları temsil edenlerin, kurum ve kuruluşları adına hareket eden kişilerin, başkalarını kolaylıkla aldatabilmeleri bir güven kurumu olan bu kuruma güvenin sarsılması bu kurumların araç olarak kullanılması suretiyle dolandırıcılık suçunu, nitelikli hâl saymıştır.
Bilişim sisteminin aldatılmasından söz edilemeyeceği için, ancak bu sistemin araç olarak kullanılarak bir insanın aldatılması yani dolandırılması halinde bu bendin uygulanması mümkündür. Aksi halde yani sisteme girilerek bir kişi aldatılmayıp sistemden yararlanılarak çıkar sağlanmışsa bilişim suçu veya bilişim sistemi kullanılmak suretiyle hırsızlık suçunun oluşması söz konusu olacaktır.
Bilişim sisteminden maksat, verileri toplayıp, yerleştirdikten sonra bunları otomatik işlemlere tâbi tutma olanağını veren manyetik sistemlerdir. Günümüzde bilişim sistemleri ile sesli-görüntülü haberleşme, elektronik imzanın kabulü, yeni ticari ilişkiler, internet bankacılığı hizmeti ile para transferleri ve bunlar gibi pek çok yenilik toplumsal hayata girmiş, bilişim gerek iş gerekse günlük hayatta vazgeçilemeyecek kadar önemli bir noktaya ulaşmış, bilişim teknolojileri daha hızlı ve ucuz bir nitelik arz etmesi nedeniyle, klasik yöntemlere nazaran daha fazla tercih edilir duruma gelmiştir. Bu sistemlerin güvenle kullanılması, aynı anda hızlı ve kolayca birçok kişi tarafından ulaşılması ve diğer taraftaki failin kontrol imkânını azaltması nedeniyle nitelikli hal sayılmıştır.
Banka ya da kredi kurumlarının araç olarak kullanıldığından söz edilebilmesi için, dolandırıcılık fiili gerçekleştirilirken bankaların olağan faaliyetlerinden ya da bu faaliyeti yürüten süjelerden hileli araçlar kullanılarak yararlanılması veya banka ve kredi kurumlarının olağan faaliyetleri nedeniyle üretmiş oldukları maddi varlıkların suçta araç olarak kullanılarak haksız çıkarın elde edilmesi gerekir. Bankaların, ödeme aracı olarak kullanılması halinde bu fıkra uygulanamayacaktır.
Somut olayda; sanığın annesi Akgül adına Hollanda sosyal güvenlik kurumundan bağlanan emeklilik maaşının Ziraat Bankası hesabına yatırıldığı ve sanık tarafından annesinin verdiği vekalet uyarınca bu hesaptan çekildiği, ancak anne Akgül 29/01/2007 tarihinde ölmüş olduğu ve vekaletnamenin de hükümsüz kaldığı halde sanığın ölümü bankaya bildirmeyip ölüm tarihinden 27/06/2008 tarihine kadar yatan 9.406.66 Euro parayı haksız olarak çekmek suretiyle banka aracı kılınarak dolandırıcılık suçunu işlediği iddiasıyla açılan davada,
Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin soruşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya kapsamına göre, yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddine,
Ancak;
1-)Hollanda sosyal güvenlik kurumunca Ziraat Bankası Avanos şubesi hesabına yatırılan paranın sanık tarafından buradan çekilmesi, banka vekilinin ödemelerin Hollanda makamlarınca görev kusuru sayılıp haklarında dava açma durumunun bulunduğuna dair beyanı karşısında, müşteki bankanın iddianame tebliğ edilip davaya dahil edilerek varsa bilgi ve belgelerini sunmasına olanak sağlanması ve suçtan dolayı doğrudan zarar görüp görmediğinin
tespitinden sonra davaya katılmak isteyip istemediği de sorulup CMK’nın 234 ve devamı maddelerine göre bir karar verilmesi gerektiğinin gözetilmemesi,
2-)Dosya içeriğinden sanığın Hollanda sosyal güvenlik kurumunca yatırılan parayı ölümle geçersiz kalan vekaletnameyi bankaya ibraz ederek çektiği ifade edilmekle, öncelikle T.C. Anayasasının 90/son maddesi hükmü karşısında Türkiye ve Hollanda ülkeleri arasında mevcut Sosyal Güvenli Sözleşmeleri hükümleri de incelenerek, lehe olan hukuki düzenlemenin hangisi olduğu belirlendikten sonra Hollanda emeklilik kurumunun ödemeyi yapan banka ile aralarındaki ilişkinin mahiyeti, paranın çekilmesinden dolayı bankanın sorumluluğunun bulunup bulunmadığı, araştırılıp, Hollanda sosyal güvenlik kurumunun davadan haberdar edilip sonucuna göre suçtan zarar görenin sıfatı belirlenip TCK’nın 158/1 e veya f fıkralarından hangisi kapsamında bulunduğunun saptanmasından sonra hüküm kurulması gerekirken eksik soruşturmayla yazılı şekilde uygulama yapılması,
Bozmayı gerektirmiş, sanık ve müşteki vekilinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan hükmün bu sebepten dolayı 5320 sayılı Kanunun 8/1. maddesi gereğince uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK’nın 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, 13/01/2014 tarihinde oybirliği ile karar verildi.