YARGITAY KARARI
DAİRE : 15. Ceza Dairesi
ESAS NO : 2012/22419
KARAR NO : 2014/13043
KARAR TARİHİ : 02.07.2014
Tebliğname No : 11 – 2010/248533
MAHKEMESİ : Samsun 3. Asliye Ceza Mahkemesi
TARİHİ : 10/03/2010
NUMARASI : 2009/1325 (E) ve 2010/225 (K)
SUÇ : Dolandırıcılık
Dosya incelenerek gereği düşünüldü;
Dolandırıcılık suçunun oluşabilmesi için; failin bir kimseyi, kandırabilecek nitelikte hileli davranışlarla hataya düşürüp, onun veya başkasının zararına, kendisine veya başkasına yarar sağlaması gerekmektedir. Hile nitelikli bir yalandır. Fail tarafından yapılan hileli davranış belli oranda ağır, yoğun ve ustaca olmalı, sergileniş açısından mağdurun inceleme olanağını ortadan kaldıracak nitelikte bir takım hareketler olmalıdır. Kullanılan hileli davranışlarla mağdur yanılgıya düşürülmeli ve bu yanıltma sonucu yalanlara inanan mağdur tarafından sanık veya bir başkasına haksız çıkar sağlanmalıdır. Hilenin kandırıcı nitelikte olup olmadığı olaysal olarak değerlendirilmeli, olayın özelliği, fiille olan ilişkisi, mağdurun durumu, kullanılmışsa gizlenen veya değiştirilen belgenin nitelikleri ayrı ayrı nazara alınmalıdır.
Sanığın, plastik doğrama ve cam işiyle uğraştığı, katılan Münevverden 200 TL alarak, katılana ait evin tavan kısmını yapacağını vaat ettiği, katılan Hüsne’den de pencereleri yapma karşılığında 150 TL para aldığı, uzun bir zaman geçmesine rağmen sanığın katılanlara ait işleri yapmadığı, bu şekilde ayrı ayrı iki kez dolandırıcılık suçunu işlediğinin iddia edildiği olayda,
1-Dolandırıcılık suçunu malvarlığına karşı işlenen diğer suç tiplerinden farklı kılan husus, aldatma temeline dayanan bir suç olmasıdır. Birden çok hukuki konusu olan bu suç işlenirken, sadece malvarlığı zarar görmemekte, mağdurun veya suçtan zarar görenin iradesi de hileli davranışlarla yanıltılmaktadır. Madde gerekçesinde de, aldatıcı nitelik taşıyan hareketlerle, kişiler arasındaki ilişkilerde var olması gereken iyiniyet ve güvenin bozulduğu, bu suretle kişinin irade serbestisinin etkilendiği ve irade özgürlüğünün ihlâl edildiği vurgulanmıştır. Somut olayda, sanığın, katılanlardan para almasına karşılık kendi edimini yerine getirmediği ve malın teslimini sağlayan herhangi bir hile veya desise kullanmadığı, bu nedenlerle söz konusu alış veriş ilişkisinin hukuki ihtilaf niteliğinde bulunduğu dikkate alınarak dolandırıcılık suçunu unsurlarının gerçekleşmediği gerekçesiyle 5271 sayılı CMK’nın 223/2-a maddesi gereğince sanığın beraatine karar verilmesi gerektiği gözetilmeden yazılı şekilde mahkumiyet kurulması,
2-Kabule göre de; katılan Münevver’e yönelik verilen hüküm açısından; Katılan ve sanığın, paranın bir kısmının ödendiğini kabul etmeleri karşısında, katılan Münevver’e, 5237 sayılı TCK’nın 168/4. maddesi kapsamında kısmi ödemeye rızası olup olmadığının sorulup sonucuna göre sanık hakkında 5237 sayılı TCK’nın 168/2. maddesinin uygulanıp uygulanmayacağının belirlenmesi gerekirken, eksik inceleme ile yazılı şekilde hüküm kurulması,
3-Her iki hüküm açısından; 5237 sayılı TCK’nın 53. maddesinin 1. fıkrasının c bendinde yer alan haklardan, sadece kendi alt soyu üzerindeki velayet, vesayet ve kayyımlığa ait bir hizmetten bulunmaktan yoksun bırakılmaya ilişkin hak yoksunluğunun aynı maddenin 3. fıkrasına göre koşullu salıverilme tarihinden itibaren uygulanmayacağı gözetilmeden, alt soyu dışındaki kişileri de kapsayacak şekilde 53/1-c maddesi gereğince güvenlik tedbirlerinin uygulanmasına hükmedilmesi,
Bozmayı gerektirmiş, sanığın temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan, hükümlerin bu nedenlerle, 5320 sayılı Kanun’un 8/1. maddesi gereğince uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK’nın 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, 02/07/2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.